Polislerin kendisine çok sert davrandığını ve darp ettiğini yazan Hürtaş, “Darp raporu aldım. Bir kadın polis ağzımı ve burnumu kapatarak ‘öl, öl, öl, seni öldürmek istiyorum’ diye bağırdı” ifadelerini kullandı.

Hürtaş, yaşadıklarını şöyle yazdı:

“Olay 3 Temmuz’da yaşandı ancak şimdi sizinle paylaşabiliyorum. Bu gecikmenin nedeni, olaydan sonra belden yukarı tarafımın tutmaması. Sonunda birkaç iğne ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nda tüm gün süren tetkiklerin ardından, buradayım. Darp raporum için götürüldüğüm hastaneler yüzüme bakmadı ama TİHV baştan sona kontrol etti beni. Hatta benim gözümden kaçan morlukları da onlar sayesinde tespit edebildik. Kollarım hala ağrısa da biraz zorlayacağım, çünkü bu hikayeyi size anlatmam gerekiyor, kendimi nasıl zorla gözaltına aldırdığımı!”

“TAM DA BURADA İŞİM VAR, GAZETECİYİM BEN”

“Olay, çoklu baro sistemine ilişkin kanun teklifi görüşmelerinin devam ettiği 3 Temmuz’da, TBMM’nin önündeki Atatürk Bulvarında başlıyor. Polis, TBMM Çankaya Kapısı önünde bekleyen Baro Başkanlarının yanına ulaşılmasını engellemek için, Meclis Parkını da içine alarak, Atatürk Bulvarı hizasına kadar geniş bir barikat kurmuştu. Boynumda FJI basın kartım, barikattan içeri girmek istedim. Ama izin verilmedi. Barikat önünde başta siyah tişörtlü ve siyah kot pantolonlu bir sivil polis olmak üzere ‘Sizin burada işiniz yok’ denilerek, uzaklaştırılmaya çalışıldım.

” ‘Yoo’ dedim, ‘Tam da burada işim var, gazeteciyim ben!’ Milletvekilleri araya girdi, barikatı aşıp 5-6 basın mensubuyla birlikte içeri girdim. Girmemle birlikte, siyahlı sivil polis olmak üzere 4-5 polis tarafından markaja alındım. Kendimi rakip ceza sahasına kadar gidebilmeyi başarmış forvet oyuncusu gibi hissediyordum.”

“TEKME VE YUMRUKLARLA, POLİS ARABASINA BİNDİRİLDİM”

“Polis ‘Kimliğini göster’ diyor, ben ‘Boynumda basın kartım asılı’ diyorum. ‘O kimliğini göster’ diyor, ‘Bırak kollarımı göstereyim’ diyorum. Bu arada beni bir yandan diğer sivillerle birlikte kalabalığa doğru savuruyor. O ara 30 kadar sivil polis oldular ve beni çevik kuvvetin olduğu noktaya doğru sürüklemeye başladılar. Herhalde en vahimi de burası. Önümde 30 sivil polis, arkamda bir tabur çevik tarafından ‘sosyal mesafeye uymuyorum’ gerekçesiyle karga tulumba, polis arabasına sürükleniyorum. ‘Bırakın kimliğimi göstereyim’ talebime yanıt ne mi? Bileklerimin arkadan kıvrılıp, başımın eğilmesi, alttan da tekme ve yumruklarla, polis arabasına bindirilmem!

“Polis arabasının içindeyken, kimliğimi istediler, verdim. Benim arabaya alınmamla bu haksız, hukuksuz; insanlık dışı, provakatif girişime tepki gösteren baro başkanları ve milletvekilleri aracın çevresini sardı. Onlara da aynı şekilde davranılması korkunçtu. Arabanın içindeyken, “Avukatlarla görüşeceğim, bu benim hakkım değil mi?” diye soruyordum, “Hayır, gözaltındasınız” diyorlardı. Bu haliyle suç işlediklerini söylüyordum, tabii ki yanıt veremiyorlardı.”

“SİVİL POLİS, ŞOFÖRE ‘MİLLETVEKİLLERİNİ EZ’ TALİMATI VERDİ”

“Milletvekilleri de yaptıkları hukuksuzlukları bir bir dışarıda dile getiriyordu. Peki karşılığında ne olmuştu? Polis CHP İzmir Milletvekili Mahir Polat’ın boğazını sıktı polis, CHP Maraş Milletvekili Ali Öztunç’u tekmeledi, küfretti; CHP Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı’ya aynı şekilde. CHP’li Onursal Adıgüzel, HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç’un hiçbir söylemini dinlemedi. Çok sayıda milletvekili ‘Ne yapıyorsunuz?’ diye bu haksızlığa tepki gösterirken, bir polis ısrarla arabanın camını açtırıp, şoföre ‘ez geç, ez geç’ diye bağırdı.

Evet bir sivil polis, bir polis arabasının şoförüne milletvekillerini “ezmesi” talimatını verdi.

O da ezdi, geçti!

Meclis bahçesinden kaçırılmam tam olarak böyle oldu.

Ben çıktım ama görüntüleri incelediğimde gördüm ki; ben çıktıktan sonra bu polis müdahalesi daha da büyüyordu. Çevik kuvvet caddeyi kapatıyor, kavga büyüdükçe büyüyor. Bu olan bitene ben de arabanın içinde tepki gösterdim, “Suç işliyorsunuz, suç işliyorsunuz, suç işliyorsunuz” diye uyardım. Ben konuşunca, yanımda oturan 100-120 kilo ağırlığındaki kadın polis, beni susturmak için üzerime oturdu. Bense 48 kiloyum!”

” ‘ÖL ÖL SENİ ÖLDÜRMEK İSTİYORUM’ DİYE BAĞIRDI”

“Kolunu boynuma dolayarak, boğazımı sıktı. Polis o kadar kuvvetliydi ki, o anlar boyunca nefes alamadım ve zar zor “Nefes alamıyorum” dedim. Bunun üzerine diğer eliyle ağzımı ve burnumu kapayıp, iri bedeniyle üzerime abandı ve “öl,öl, öl, adi iğrenç kadın öl, ölmeni istiyorum”, “Seni öldürmek istiyorum” diye bağırdı. Ben nefessiz kalınca da öyle sanıyorum, korkudan ağzımdan ve burnumdan elini çekti. Ama boğazımı sıktığı kolunu çekmedi ve kilometrelerce yolu böyle gittik.

“İlk durağımız Kavaklıdere Polis Karakolu. Arabadan indirilip, bir odada oturtuldum. Orada da ilk sosyal medya mesajını attım, ‘Kavaklıdere Polis Karakoluna götürüldüm, yolda kötü muameleye maruz kaldım.”

“SEN İŞKENCECİSİN”
“Ardından avukatları arayıp, olduğum yeri söyledim. Odaya gelen polisler, hemen hastaneye gideceğimizi söyledi. “Avukatlarımı çağırdım, yoldalar, bekleyelim” dedim. Kabul etmediler. Arabaya binerken işkencecimi görünce, sokakta bağırmaya başladım: ‘Sen işkencecisin, işkencecisin, işkencecisin.’

“Bir anda yol boyu tüm apartman sakinleri pencerelerden dışarı çıktı. Kafamı kaldırıp ve bu kadın polisi gösterip, bağırmaya devam ettim: ‘Bu polisi görün, bu polisi tanıyın, bu polis işkenceci, bu polis hepimizin utancı.’ O ne mi yaptı tüm bu olanlara, caddenin ortasında sadece güldü.

“Bu polisle aynı arabaya beni asla bindiremeyeceklerini söyledim. Karakol polisleri olaya el koydu ve beni GMK Hastanesi’ne götürdüler. Burası bir pandemi hastanesi! Muayene odasına girdiğimde hala nefes alamıyordum, doktor ise ayağa bile kalkmadan beni Ulus Hastanesi’ne sevk etmekle yetindi.

“Doktor odasından çıkınca ne göreyim? İşkencecim yine dibimde, peşim sıra hastaneye geldiğini görünce, “Sen işkencecisin, sen işkencecisin, sen işkencecisin” dedim. Beni susturmak için yanıma gelen de barikattan bu yana peşimi bırakmayan siyahlı sivil polis oldu. Kendisini sosyal mesafesini koruması için uyardım ama dinlemedi. Üstüme üstüme gelip şöyle dedi: “Nasıl aldım ama seni!”