Her biri kadın hakları alanında yıllardır mücadele eden isimlerden. Evinin bir odasını ofise çevirerek işe başlayan Nebahat Akkoç 90’lı yıllardan bu yana Doğulu kadınlara yardım eli uzatıyor. Gülsun Kanat, 2002’den bu yana Mor Çatı gönüllüsü olarak şiddet başvurusu yapan kadınlara yol gösteriyor. TBMM Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun kurulmasında rol alan Gülseren Onanç kurduğu SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’yle toplumdaki her türlü eşitsizliğin giderilmesi için uğraşıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’nin kurucularından Fidan Ataselim 2010’dan bu yana şiddete ve tacize uğrayan, ‘namus’ ve ‘töre’ bahanesiyle öldürülen kadınlar için görevde. Erkek şiddetinin durdurulması, yasaların etkin uygulanması ve kadınların insanca bir yaşama kavuşması için didinen bu dört kadınla 25 Kasım vesilesiyle konuştuk.

DİPTEN GELEN BİR DEĞİŞİM TALEBİ VAR
Nebahat Akkoç, Kadın Hakları Sivil Toplum Örgütü KAMER Vakfı’nın kurucusu





Türkiye’de yılda 350-400 kadın babası, kardeşi ya da kocası tarafından öldürülüyor. Hâlâ pek çoğumuz eğitim hakkından yararlanamıyor, küçük yaşta evlendiriliyor, şiddet görüyoruz. Ama Türkiye’de kadın hareketinin hiç durmadan mücadele ettiğini, özellikle son yıllarda kazanımlarını korumaya çalışırken yorulduğunu, öfkelendiğini söyleyebilirim.

KAMER, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde çalışıyor. Hep kararlı olduk ama korkarak çalıştık. Gözdağı vermeler, tehditler... ‘Namus’ adına işlenen cinayetler konusunda çalışırken cesedi bulunan pek çok kadının kimliği tespit edilemiyordu. Fark ettik ki kız çocuklarının nüfus kaydı yapılmıyor. Kız çocuklarının nüfusa kaydedilmesi konusunda çok çaba harcadık. Son 10 yıldır kimliksiz bir kadın ya da kız çocuğu tespit etmedik.

Eskiden sığınma evleri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na (SHÇEK) bağlıydı. Mesai bitimine yakın saatlerde “Mesai bitti, yarın gelin” diyorlardı. Kadınları koruma işini kadın kuruluşları üstleniyordu. Elbette hâlâ pek çok sorun var ama şimdi kadınlar sokakta kalmıyor, günün her saatinde sığınacak yer bulabiliyorlar.

Korunamayan kadınların sesi olur, hesap sorarız

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü gibi günler, toplumsal cinsiyet rolleriyle örülen eşitsizliğin gözler önüne serildiği, eşitliğin, kadın mücadelesinin zorluk ve başarılarının konuşulduğu, taleplerin dile getirildiği günler. Dünya kadınlarının aynı günde, birlikte ses çıkarıyor olması önemli. Aynı anda sokaklara çıkıp “Kadın cinayetlerini durdurun” diye haykırsak belki de defalarca koruma talep ettiği ya da tedbir kararı aldırdığı halde korunamayan kadınların sesi olur, hesap sorarız. Elimizden geleni yapıyoruz ama daha gür bir sese ihtiyacımız var.

1996’da yapılan bir çalışma, kadınların yüzde 90-95’inin şiddeti normalleştirdiğini gösteriyordu. Kadınlar şiddetin sadece fiziksel olanını tanıyordu. Kusurlu kadınların şiddet yaşadığını savunup geleneksel, makbul kadın olmak için kendini yok sayanlar vardı. Kadın hareketinin sağladığı en muazzam değişiklik kadınların toplumsal cinsiyet rollerini ve bu roller sonucunda yaşanan şiddet ve ayrımcılığı fark etmesi oldu. Düşünün, kadına yönelik şiddetten bahsediyorsunuz ama şiddete maruz kalan kadınlar sorunu sahiplenmiyor. En büyük sorun buydu. Bunu çözdük.

Yasalar her türlü destek için uygun ama uygulama...

2019’da 30 bine yakın kadınla görüştük. Şiddeti tanıyorlar, türlerini biliyorlar, şiddetin kendilerine ve topluma verdiği zararın farkındalar. Görüştüğümüz kadınların yüzde 97’si kadınların şiddet yaşadığını kabul etti ve haklı şiddet olamayacağını savundu. Ama yaşadığı şiddetten kurtulmak için destek arayan kadınların oranı çok düşük. Bunu sorduğumuzda kadınların yüzde 67’si şiddetten kurtulmak için yeterince çaba harcamaktan korktuklarını bildirdi. Görüyoruz ki kadınlar kendileri gibi şiddetten kurtulmak için çaba harcayan kadınların sokak ortalarında öldürüldüğünü görüyor ve korkuyor.

Eskiden yasaların cinsiyetçi unsurlarından, eksikliğinden bahsederdik. Şimdi yasalarımız her türlü destek için uygun ama uygulamada sorun yaşıyoruz. Emine Bulut’un korunma taleplerine rağmen öldürülmesine neden olan uygulayıcı kim? Nasıl bir soruşturma yaşadı? Nasıl bir ceza aldı? Bunlar olmadıkça uygulamada sorunlar devam edecek.

Feminizm paylaşmayı ve dayanışmayı gerektirir. Son birkaç yıldır 50 civarında STK’yla deneyim paylaşımı yapmaya çalıştık, buna devam ediyoruz. Kadınlar değişti, değişiyor. Dipten gelen bir değişim talebi var. Bu talep bütün zorlukları aşacak güçte. Elimden gelen her şeyi gücüm yettiğince yaptım. Gücüm oldukça kadınlar için çalışmaya devam edeceğim.

KADINLAR İÇİN EŞİTLİK MÜCADELESİ VAROLUŞSAL BİR ŞEY
Gülseren Onanç, SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği Kurucu Başkanı





25 Kasım gibi kadının eşitlik mücadelesinde sembolik günler toplumun kadın sorunlarına ilişkin farkındalığının artması, iş dünyası ve sivil toplumun sorunun çözümüne ilişkin adım atması ve karar mercilerinin politikalarını gözden geçirmeleri açısından işlevsel. Biz kadın hakları aktivistleri bugünlerde dayanışmayı deneyimliyor, sosyal medyada, sokakta, salonlarda, medyada sesimizi yükseltme olanağı buluyoruz.

Kadınlar için eşitlik mücadelesi varoluşsal bir şey. Kadın daha çocukluktan beri okumak için, iş dünyasına girmek için, mesleğini yapabilmek için, istediği kişiyle evlenmek için, kariyerinde ilerlemek için hep mücadele etmek zorunda. Haklarını hukuksal alanda kazansa bile toplumsal cinsiyet rollerindeki algının değişmesi için de bu mücadele devam etmeli... Çünkü kadın, erkek egemen bütünsel bir sistemle karşı karşıya. Bu sistem kadına, çocuğa, doğaya, ötekine karşı hâkimiyet kurmak isteyen bir sistem.

Ünlü erkekler ayaklarını denk alacak bundan sonra

Kadın sesinin duyulması açısından #MeToo (#BenDe) hareketi sosyal medyada sonuç veren bir kampanya oldu, faillerin de adını vererek cinsel taciz, tecavüz ve flört şiddetini toplumun gözüne soktu. Türkiye’de #MeToo hareketi geniş çaplı olarak yayılmasa da birkaç örnek, kadına yönelik flört ve eş şiddetini ortaya çıkardı. Sıla’nın erkek arkadaşı Ahmet Kural’ın kendisine uyguladığı şiddeti medya önünde adli kurumlara taşıması, Ozan Güven’in kız arkadaşı Deniz Bulutsuz’un kendisine uygulanan şiddeti yine sosyal medyada duyurması ferdi ama önemli örnekler... Bundan sonra özellikle ünlü erkekler ayaklarını daha denk alacak. Kadın hareketi mağdur olan kadınlarla dayanışma göstererek, #MeToo hareketi için gerekli cesaretin oluşmasına katkı sunuyor.

BİRBİRİMİZE DAYANIŞMAYI HATIRLATIYORUZ
Gülsun Kanat, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü, sosyal çalışmacı





Kadınlar eskiye nazaran yaşadıklarını anlatma ve yardım isteme konusunda daha açık. Eskiden anlatmak ayıp sayılıyordu, şiddet tabuydu. Son iki yıldır gözlemlediğim bir şey var: Genç kadınlar haklarını biliyor, nasıl bir hayat yaşamak istediklerini daha sesli söylüyor ve bu konuda mücadele vermek istiyor. Zorla evlendirilmeye karşı çıkıyor, bizi “Evlenmek değil, okumak istiyorum. Bana destek verir misiniz? Sığınma evine geleyim, sonra ben de size bir şekilde destek olabilirim” diye arıyor. Tabii ki her kadın yapamıyor ama önceki yıllara kıyasla çok fazla kadının şiddet yaşadığının tanımını yaparak bizi aradığını söyleyebilirim.

80’li yılların ortasından bu yana şiddete karşı mücadele veriyoruz. O yıllarda arkadaşlarımızla sabit telefon ya da faks aracılığıyla konuşabiliyor ya da postayla yazışıyorduk. Şimdi, bir yandan dijital şiddeti arttırsa da sosyal medya işimize çok yarıyor. Daha geçen gün bir karakoldaki yanlış uygulamayla ilgili bir tweet attık, kadınları, kadın örgütlerini ve yetkilileri hemen uyarmış olduk.

Bir tokat dahi suçtur

Her kadın “Kimsenin bana şiddet uygulamaya hakkı yok. Maruz kalıyorsam bununla mücadele etmeliyim. Bir tokat dahi suçtur, şiddet normalleştirilemez. Bunu hak etmiyorum, bana böyle davranamaz” demeli. 25 Kasım bize işte bunları hatırlatan bir gün. Her türlü şiddete uğrayan, öldürülen, kadın olduğu için eziyet görenlerin daha iyi, eşitlikçi ve özgür bir yaşam için bir araya gelip sesini yükselttiği önemli bir gün. Türkiye’de bir sürü kişinin bu günden haberi bile yoktu. Bu yıl pandemi nedeniyle belki daha az kadın toplanacak ama biz, binlerce kadın yürümeye devam edecek, sesimizi yükselteceğiz. Kadınlar kendilerine şiddet uygulayan erkeklerden kolaylıkla uzaklaşamıyor ev ve iş değiştirmek, sığınaklarda kalmak zorunda kalıyor, sağlık haklarından yararlanamıyorlar. İşte bunların hepsini, 25 Kasım’larda, şiddetten uzaklaşabilmek için tekrar tekrar konuşuyor, birbirimize dayanışmayı ve birlikte olmayı hatırlatıyoruz.

SORGULAMAYA, ŞİDDETE MAHKUM OLMADIKLARINI ANLAMAYA BAŞLADILAR
Fidan Ataselim, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İstanbul Temsilcisi





Kadına yönelik şiddeti durduracak olan kamudur. Biz, kendimizi bireysel kurtuluş modellerinden ayrıştırıyoruz. ‘İlham veren kadınlar’ gibi söylemlerin, özsavunma atölyelerinin doğru olmadığını düşünüyoruz. Kadınları teker teker koruyarak bir çözüme varamayız, bütün kadınların kurtulmasını sağlayacak bir şey gerekiyor. Bu da somut koşulların somut analizini yaptığımızda kamusal yükümlülükler getiren İstanbul Sözleşmesi’dir.

Uyanan, hayatını değiştirmeye çalışan kadınların sayısı az değil

Kadınlarda da toplumda da çok ciddi bir değişim olduğunu düşünüyorum. Kadınlar sorgulamaya başladı, şiddete mahkûm olmadıklarını anladı. Kadınların çoğunluğu bir şiddetle karşılaştığında sessiz kalmıyor, karakola gidiyor, sosyal medyada sesini duyurmaya çalışıyor. Daha fazla hak talep ettikleri, “Erkeklerin dediği doğrudur” diye kabul etmedikleri için erkeklerin baskısıyla karşılaşıyorlar. Maalesef kadın cinayetiyle sonuçlanan kötü yönlerini gördüğümüz gibi, iyi yönünü de görmemiz gerekir. Uyanan, kendi hayatını değiştirmeye çalışan, haklarından vazgeçmeyen kadınlar var.

Kadınlar, sosyal medya hesaplarımızın başında yardım talep edenlere hemen yanıt vermek için nöbet tutuyor, mesaj atanlara inanarak yanıt veriyor, her eyleme katılıyor, duruşmalara gidiyor. Bunca emeğin sonunda kazandığımız nice şey oluyor. “Asla yalnız yürümeyeceksin” sloganı gerçek bir slogan ve vücut buluyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında bugün saat 15.00’te, Kadıköy’deki Beşiktaş İskelesi’nin önünde olacak.