İstanbul milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ, İYİ Parti’nin İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu'nun Kazakistan'da, FETÖ'yle bağlantılı olduğunu iddia ettiği bir derneğin yöneticiliğini yaptığını ve "FETÖ'cü'' olduğunu öne sürmüştü.

Özdağ bu çıkışı sonrasında parti tüzüğü hükümleri kapsamında İYİ Parti Disiplin Kurulu tarafından partiden ihraç edilmişti.

Bu ihraç kararının “haksız” olduğunu savunan Özdağ, kararı mahkemeye götürmüş ve ”Adalet yerini bulur. İhracı kabul etmiyorum. Hukukun bütün temel kurallarına aykırı bir ihraç" demişti.

Haber3.com’un sorularını yanıtlayan İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ “Hepimiz Adem’den geliyoruz diyerek meselenin içinden çıkamazsınız” diyerek, “Madem hepimiz Adem'den geldik ve iltisaklı aile üyeleri sebebiyle yargılanamayız, o halde teröristbaşı Öcalan ve Gülen'in de yeğenleri İYİ Parti'de görev almak istediklerinde onların da önlerini açalım! PKK derneklerinde başkan yardımcılığı yapmış isimler İYİ Parti’de görev alsınlar” diyerek tepki gösterdi.



İşte İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın Haber3.com’a yaptığı açıklamalar:

- Size yönelik en yaygın eleştiri, “ Ümit Özdağ, Buğra Kavuncu’nun FETÖ’cü olduğunu şimdi mi anladı ? Neden konuyu daha önce gündeme getirmedi ?

Tabii ki yeni anlamadım. İYİ Parti’nin kuruluş sürecinde bir gün çalışırken Enver Altaylı telefon ile aradı. “Ben girişteyim. Görüşebilir miyiz?” diye sordu. Şaşırdım. Aramadan gelmiş. 21. Yüzyıl  Türkiye Enstitüsü’ndeki  odamda konuştuk. Daha partinin ismi bile belli değildi. Partiyi kurmamamızı telkin etti. Ben de sordum “Neden kurmamalıyız” diye. AKP’nin partinin kurulması durumunda partiyi kapatacağını ileri sürdü. Ben de partinin kapatılmayacağını, büyük bir halk desteği olduğunu,  partiyi kuracağımızı söyleyerek cevap verdim. Ve üstelik parti kurmayıp ne yapacağız dediğim zaman “Sokağa çıkın” dedi. Ben de hukuk içinde siyaset yapmak konusunda kararlı olduğumuzu ifade ederek konuyu bitirdim. Görüşmeyi Meral Akşener’e bildirdim. Partinin kuruluş çalışmaları ilerledi. Bana Buğra Kavuncu’nun İYİ Parti kurucular kuruluna başvuracağı ve FETÖ iltisakı konusu bildirildi. Ben de Akşener’i uyardım.

Zaten Buğra Kavuncu’nun dayısı Enver Altaylı Ağustos 2017’de tutuklanmıştı. Şimdi Akşener sağda solda benim “ Buğra Kavuncu’nun FETÖ’cü olduğunu bana MİT ve Genelkurmay söyledi” dediğimi söylüyormuş ancak bu doğru değil. Ben birileri gibi amatör değilim, bir kurumsal bilgi aktarımından bahsetmedim. Ancak ben yıllarca polis akademisinde, istihbarat kurslarında, Harp Okulu’nda ders vermiş, birçok öğrencisi güvenlik ve istihbarat sisteminde çalışan bir akademisyen siyasetçiyim. Ayrıca yıllarca stratejik araştırma kurumu başkanlığı yaptım. Bu süre içinde çok değişik devlet kurumları ile yurt içinde ve dışında Türkiye’nin güvenliği ile ilgili çalışmalarım oldu. Bundan dolayı devlet güvenliği, terörist örgütler ile ilgili resmi olmayan bilgi paylaşımı benimle hep ve bazen en üst seviyede, Cumhurbaşkanı seviyesinde “devlet sırrı olduğu ifade edilerek” yapıldı. Zaten kısa bir açık kaynak bilgisi bu durumu ortaya koyuyor. Sonra Akşener 2018 Nisanında Buğra Kavuncu’yu Genel İdare Kuruluna almak istediği zaman FETÖ iltisakı nedeni ile itiraz ettim. Akşener, “Bütün sorumluluğu üzerime alıyorum” diyerek aldı. Bir süre sonra parti sözcüsü ve nihayet İstanbul il başkanı yaptı. Yine itiraz ettim. Özetle, şimdi anlamadım. İlk günden başlayarak itiraz ettim.

Ancak Kavuncu, Akşener’in koruyucu kanatları altında parti içinde yükselmeye devam etti. Şimdi “soruşturma sonuna kadar il başkanlığından ayrıl” diyenlere “Meral Akşener hakkında da FETÖ’den soruşturma var. O da ayrılsın” diyebiliyor. Sayın Özdalga, 15 Temmuz 2016’dan bu yana hakkında FETÖ’cü iddiası olan hiç kimse bu kadar ilginç bir şekilde ve büyük destek alarak kamuoyu önünde savunulmadı. Aslında bu projenin büyüklüğünü gösteriyor.



Kim savunuyor ve nasıl savunuluyor?

Öncelikle FETÖ hem Türkiye içinde hem dünyada hala çok etkin bir güç. Türkiye’de bütün devlet kurumlarından güçlü bir şekilde temizlenmediler. Hala FETÖ’den soruşturma geçirmiş kişiler devletten proje alabiliyorlar. Bu kadar iyi bir ilişki sistemleri var. FETÖ’den atılıp sonra bir şekilde devlete geri dönüp FETÖ karşıtlarına soruşturma açan FETÖ’cü müfettişler var. Dünyada ise 300 milyar Dolardan daha büyük bir parayı kontrol ediyorlar. Bazı ülkelerde olağanüstü etkinler. Mesela Kırgızistan’da. Kazakistan’da da etkinler. FETÖ’nün arkasındaki ABD desteği devam ediyor. Finans, eğitim, istihbarat sistemleri hala ayakta ve çalışıyor. Yarın Türkiye’ye bir Batı askeri saldırısı olursa yurtdışına kaçmış FETÖ’cü subayları üzerlerinde yabancı bir ordunun üniforması ile göreceğiz karşımızda. Bu bir casus örgütü. Türk devleti son 1000 senede bu kadar büyük bir iç tehdit ile karşılaşmadı. PKK, FETÖ’nün yanında çocuk oyuncağı kalır.

Buğra Kavuncu’nun FETÖ’cü olduğunun kanıtları neler?

Ben meselenin hukuki boyutu ile değil siyasi boyutu ile ilgileniyorum. Altaylı-Kavuncu ailesi bir bütün. Ailenin en büyüğü Enver Altaylı. Alman vatandaşı. Üstelik Almanya için çok önemli bir Alman vatandaşı. Alman büyükelçiliği duruşmaları izlemekle kalmıyor aynı zamanda cezaevinden kendisi ile haftalık telefon görüşmesi yapabilme izni istiyor. Büyükelçi hapishanede ziyaret ediyor. Enver Altaylı Özbek kökenli, önce Alman askeri istihbaratında sonra CIA’da çalışan Ruzi Nazar ve Nazar’ın patronu olan Duane Claridge ile güçlü manevi bağları olduğunu kendisi yazıyor. Enver Altaylı aynı zamanda Buğra Kavuncu’nun babası Orhan Kavuncu’nun hem halasının oğlu hem kayın biraderi hem Orhan Kavuncu’nun ifadesi ile fikri önderi. Enver Altaylı kızını FETÖ’cü bir MİT mensubu ile evlendiriyor. Sıradan bir evlilik değil bu. Nikah yüzüklerini takan FETÖ içinde F. Gülen’den sonra ikinci isim. Altaylı, FETÖ ile iç içe. İddianamedeki F. Gülen’e yazılmış mektuplar, FETÖ adına istihbarat topladığını ve hedef seçimi yaptığını gösteriyor. 15 Temmuz sonrasında MİT’ten atılan FETÖ mensuplarını yurtdışına çıkarmak isterken yakalanıp tutuklanıyor.

Orhan Kavuncu 1990’lı yıllarda Türk Ocakları’nın Fetullah Gülen’e ödül vermesini öneren kişi. Aynı Orhan Kavuncu, 1990’ların ortasında abiler, Buğra ve Burak’ı davet edince “Gidin veya gitmeyin demem ama iradenizi teslim etmeyin” diyen kişi. Oysa bir Türk milliyetçisi, o günkü ifadesi ile Gülencilerden uzak durulmasını bilir, çocuklarını böyle bir örgüte yollamaz. Buğra Kavuncu, Ankara Üniversitesi Ziraat fakültesi tarım ekonomisi bölümünden mezun olduktan sonra kısa bir süre sonra Selçuk Üniversitesi’nde araştırma görevlisi oluyor. Sonra Kazakistan’da ticaret yapıyor. Ancak kendi ifadesiyle başarısız oluyor. Sonra dayısı Enver Altaylı geliyor ve işleri yoluna giriyor. Daha sonra 2007-2010 arasında Kavuncu’yu FETÖ’cülerin hakim olduğu Kazakistan Türk İşadamları Derneği kurucu heyet üyesi ve başkan yardımcısı olarak görüyoruz. Derneğin bütün üyeleri FETÖ’cü değil ancak yönetim ağırlıklı olarak FETÖ’cülerde. Ayrıca o dönem FETÖ’nün Türkiye’de astığı astık, kestiği kestik FETÖ’cü terör dönemi. Esasen Orta Asya’da MİT istihbaratının başında olan Kaşif Kozinoğlu da kitabında FETÖ’nün iş dünyası ve bürokrasideki etkinliğini anlatıyor. Başkan yardımcısı olduğu dönemde bu dernek adına yaptığı faaliyetler aynı zamanda FETÖ faaliyetleri. Bu konuda elimdeki belgeleri savcılığa teslim edeceğim. Ailede sadece Enver Altaylı’nın değil, kardeşi Burak Kavuncu, küçük dayı Taha Altaylı, AKP Eyüp Belediye başkanlığı yapan İsmail Kavuncu’nun ve eniştesi Fırat Yaldız’ın FETÖ ile bağlantıları var. 17/25 Aralık’tan sonra bile Enver, Taha Altaylı, Orhan Kavuncu, Burak Kavuncu Almatı’da “G(ülen) Balık” adlı Taha Altaylı’nın restoranında Kazakistan’daki FETÖ’nün yöneticileri ile yemek yiyorlar. Buğra Kavuncu “Akrabalarımı seçemem” diyor. Bu doğru. Ancak karşı karşıya olduğumuz yapı üyelerinin kod isimlerinin olduğu, gizli haberleşme sistemi kurdukları, paralel hiyerarşiler oluşturan bir casusluk örgütü. Bundan dolayı 15 Temmuz sonrasında daha önce Alman hukuk sisteminde olmakla birlikte Türk hukuk sisteminde olmayan “sosyal çevre araştırması” Anayasa Mahkemesi’nin 4 Ağustos 2016 tarih ve 2016/2 sayılı kararı ile Türk hukuk sistemine de girdi. Ve 2 Anayasa Mahkemesi üyesi sosyal çevrelerinden dolayı FETÖ ile bağlantılı kabul edilip Anayasa Mahkemeliği üyeliğinden çıkarılıp tutuklandılar. “Hepimiz Adem’den geliyoruz” diyerek meselenin içinden çıkamazsınız. Madem hepimiz Adem'den geldik ve iltisaklı aile üyeleri sebebiyle yargılanamayız, o halde teröristbaşı Öcalan ve Gülen'in de yeğenleri İYİ Parti'de görev almak istediklerinde onların da önlerini açalım! PKK derneklerinde başkan yardımcılığı yapmış isimler İYİ Parti’de görev alsınlar.



Ayrıca kurucu heyet üyeliği ve başkanlık yapabileceğin derneği seçebilirsin. FETÖ’cü değilim diyor, ancak İYİ Parti İstanbul il başkanı olana kadar FETÖ ile ilgili bir tek eleştirel, aleyhte açıklaması, değerlendirmesi yok. 22 Temmuz’da 2016’da attığı twitte bile şöyle diyor: “Kime karşı ve kim tarafından yapılırsa yapılsın, darbenin her türlüsüne lanet olsun!”. Bu nasıl bir tavır. Bu ülkenin parlamentosu bombalanmış. 255 insanımız ölmüş. Bu durumda bile “Kahrolsun FETÖ” diyemeyen bir Buğra Kavuncu var. Buğra Kavuncu’nun milliyetçi olduğunu gösterecek bir açıklaması veya twiti yok. Sorunca “ben o zaman ticaret ile uğraşıyordum” diyor. Kolay cevap doğrusu. Ancak Türkiye’yi kurtarma iddiasıyla siyasete giren bir kişiye bir günde politik vahiy gelip, siyasetçi olmaz. Siyaset içinde var ise ticaret içinde olsa bile bunu değişik şekillerde gösterir. Milliyetçi olduğunu göstermek için Buğra Kavuncu’nun tek söylediği dedesinin babasının Kuva-i Milliyeci olduğu. Gerçekten öyle mi? Mesela İstiklal Madalyası var mı? Yoksa nereden bileceğiz Buğra Kavuncu’nun doğru söylediğini… Dedesinin babası öyle olsa bile halen hayatta olan FETÖ ve değişik örgütler ile bağlantılı akrabaları söz konusu olduğunda “hepimiz Adem’den geliyoruz” diyen bir kişinin dedesinin babasına atıfta bulunması ne ölçüde tutarlı?

"Hepimiz Adem’den geliyoruz" açıklaması yapan Buğra Kavuncu'nun açıklamalarıyla, "7 göbek sülalemde FETÖ iddiasıyla işten atılan yok" diyen İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in açıklamaları ne derece tutarlı?

Özetle Buğra Kavuncu’nun FETÖ’cü olmadığını gösteren hiçbir şey yok ancak FETÖ iltisaklı olduğunu gösteren çok şey var. Peki, Buğra Kavuncu Türk milliyetçisi mi? Bence Buğra Kavuncu kesinlikle Türk milliyetçisi değil. “30 Ağustos Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartını taşıyan bütün Türkiyelilerin bayramıdır. Bunu herkes böyle bilecek” diyen bir kişi Türk milliyetçisi olamaz. 59 yaşındayım. Bütün hayatım Türk milliyetçiliği içinde ve yoğun bir fikri-ideolojik zemin içinde geçti. Bu cümleyi hiçbir Türk milliyetçisi kurmaz. Bu cümle bile Buğra Kavuncu’nun İYİ Parti’deki siyasi hayatını bitirmelidir.

Ayrıca, 2010’dan sonra Buğra Kavuncu Alman derin devletinin şirketi olduğu ileri sürülen BASF’a şirketini satıyor ve BASF’ın Orta Asya CEO’su oluyor. Enver Altaylı’nın Alman devletinin ile bilinen ve bilinmeyen ilişkileri olmadan böyle bir göreve gelmesi mümkün değil. Özetle, böyle bir özgeçmiş ile Buğra mahalle bekçisi olamaz. Ancak İYİ Parti’de genel başkan yardımcısı, sözcü, İstanbul il başkanı olabiliyor. Genel başkanlığa hazırlanabiliyor.



Peki, Siz Buğra Kavuncu ile ilgili açıklamanızı yaptıktan sonra Türkiye bayağı bir sarsıldı? Açıklamanızdan sonra olayların gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğrusu şaşırtıcı. 15 Temmuz 2016’dan bu yana ilk kez FETÖ iltisaklı olmakla suçlanan isim bu kadar değişik çevreler tarafından savunuldu. İYİ Parti Genel Başkanı arkasında durduğu için teşkilatlarda Kavuncu’nun arkasında durur gibi yapıyorlar. Ancak İYİ Parti’nin İstanbul’da yapılan 3. Kuruluş töreninde çok kimse Kavuncu’dan uzak durmaya çalışmış. Özetle, Akşener’in zorlaması ile teşkilatlardan gelen destek var. Ayrıca FETÖ bana yönelik organize saldırılara başladı ve sürdürüyor. AKP’ye yakın bazı isimler de şaşırtıcı şekilde Kavuncu’yu aklamaya çalıştılar. Ancak her geçen gün insanlar düşünüyor ve sorguluyor.

İYİ Parti kurulurken hedeflenen çizgi neydi, parti bugün hangi çizgiye geldi?

İYİ Parti MHP’de iktidara taşınamayan Türk milliyetçiliğinin İYİ Parti’de iktidara taşınması amacını taşıyordu. Ne Akşener ne ben ne de Koray Aydın İYİ Parti’de siyaset için yola çıkmadık. Üçümüzde MHP Genel Başkanı olmaya adaydık. Ve MHP Genel Başkanı olarak MHP’yi iktidara taşımayı hedefliyorduk. MHP’den ihraç edilince kirli referandum sonrasında İYİ Parti’nin kurulması bir zorunluluk oldu. İYİ Parti’yi AKP ile CHP arasında sıkışmış seçmene bir üçüncü seçenek sunmak için kurmuştuk. Böylece kutuplaşmayı kıracaktık. Ancak CHP ile ittifak yaparak kutuplaşmanın tarafı olduk. İYİ Parti olarak seçimlere tek başımıza girseydik AKP’den İYİ Parti’ye geleceğini gördüğümüz yüzde 7 civarında MHP’ye giden oyu alabilirdik. Kutuplaşmanın tarafı olarak çıkış amacımıza ters bir siyasal konuma sürüklendik. Ayrıca İYİ Parti’yi MHP’den ayrılan Türk milliyetçilerinin önderliğinde sağdan sola uzanan çizgide bütün vatanseverler kurmuştu. Partimiz Birinci Büyük Millet Meclisi gibi olacaktı. Merkezden milli olan herkesi kucaklayacaktı. Ancak İYİ Parti’den Türk milliyetçiliği ve Türk milliyetçileri adım adım tasfiye edildi…

Kendinizi hangi siyasi sıfatlarla tanımlarsınız ?

Ziya Gökalp - Atatürk - Türkeş çizgisinde Türk milliyetçisiyim.

Mahkemeyi kaybeder, İYİ Parti'den dışlanırsanız ne yapacaksınız ? Başka bir partiye mi geçersiniz yoksa yeni bir parti mi kurarsınız?

Ben davayı kazanacağımı düşünüyorum.



Son 2 yıldır Suriyeli sığınmacılar sorunu konusunda çok sert çıkışlarınız oldu ? Sizce bugünkü sığınmacı tablosu ve bu tablonun önümüzdeki yıllara yansıması nasıl olacak?

Aslında daha 2011 yılında Suriye’de Beşar Esad rejimini devirme politikasının Türkiye’ye zarar vereceğini ve Suriye iç savaşından Suriye’den sonra en zararlı çıkacak ülkenin Türkiye olacağını ifade etmiştim. 2015’den itibaren konuyu çok yoğun bir şekilde gündemde tutmaya başladım. Hatta 2015 Haziran seçimlerinde MHP Gaziantep adayı olarak temel sloganım “500 bin Suriyeli gitsin, 500 bin Turist gelsin” şeklindeydi. Aradan geçen 5 yıl içinde tehdit seviyesi arttı ne yazık ki. Türkiye’de kayıtlı ve kayıtsız 5.3 milyon Suriyeli var. Türkiye’nin demografik yapısı Suriyelilerin nüfus artışındaki büyük hızdan dolayı çok ciddi şekilde değişiyor. Şanlıurfa, Kilis, Gaziantep, Hatay, Adana ve Mersin böyle devam ederse 20 sene içinde Arap şehirleri olacak. Türkiye’nin en hassas bölgesi dış müdahalelere açık, iç savaşın kışkırtılabileceği bir düşük yoğunluklu çatışma sosyolojisi oluşturacak. Ayrıca1.7 milyon diğer uluslardan sığınmacı veya kaçak ülkemizde yaşıyor. Sayı 7 milyon civarında. Üstelik bunların dışında İbrahim Kalın’ın açıklamasına göre Suriye’nin kuzeyinde Türk ordusunun kontrol ettiği bölgede yaşayan 5 milyon Suriyeli'den 3 milyonuna Türkiye gıda yardımı yapıyor. Bütün bunların Türk ekonomisine olağanüstü bir ekonomik maliyeti var.

Haber3com