Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Aydınpost'a abone olun

Aydınpost'a Google News'te abone olun

Türk siyaset tarihine "postmodern darbe" olarak geçen 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) bildirisinin üzerinden 24 yıl geçti. Tartışmalı kararların alındığı MGK toplantısının yapıldığı tarihle anılan ve "Gerekirse bin yıl sürecek." denilen 28 Şubat süreci, Türk siyasi tarihinde kara bir leke olarak zihinlere kazındı.

AK Parti Grup Başkanı Naci Bostancı, AA muhabirine, 28 Şubat'ın 24. yılına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye'de 27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980 ve 12 Mart 1971'de askeri darbelerin gerçekleştiğini hatırlatan Bostancı, bu darbelerin ardından "postmodern darbe" olarak adlandırılan 28 Şubat sürecinin yaşandığını kaydetti. Bostancı, "28 Şubat döneminde doğrudan doğruya müdahale etmek yerine, bir görüntü oluşturmak, askeri vesayeti sembolik olarak öne çıkarmak, o istikamette hükümete, siyasete müdahale etmek, siyasetin neyi yapması, neyi yapmaması gerektiğine ilişkin önüne bir protokol koymak şeklinde bir vesayetçi tutum alınmıştı." diye konuştu.

28 Şubat'ın ardından hangi sahnelerin yaşandığına işaret eden Bostancı, şöyle devam etti:

"Yargının nasıl askeriye karşısında hizaya dizildiğini, siyasi partilere yönelik nasıl baskıcı bir yöntem izlendiğini, o dönemin basın ve yayın organları üzerinden nasıl bir ağırlıkla, onların, adeta tek ses halinde 28 Şubat vesayetçi yapısının sesi olmaya itildiklerini, hepsini hatırlıyoruz. Bu tür müdahaleler, yapılan güç marifetiyle aslında toplumun kendi olağan seyrinde problemleri çözecek gelişmelerin de önünü tıkayan, anomali dediğimiz, sıra dışı, tuhaf, olağan olanla uzlaşmayan, ona benzemeyen, ekstrem birtakım gelişmelerin önünü açar. Bu yüzden bu tür girişimlere itiraz ederken, mesele yalnızca vesayetçi yapılanmanın ortaya çıkarak halkın seçtiği siyaset üzerine baskı kurması değildir. Aynı zamanda böyle bir baskı marifetiyle toplumun gelişme dinamiğinin engellenmesi, bloke edilmesi ve itiraz ettikleri siyasi, toplumsal gelişme, fikri oluşumlar, bunlara ilişkin de anomali dediğimiz bir durumun ortaya çıkmasıdır.

28 Şubat'ı bugün düşünürken, geçmişte 'Bin yıl sürecek.' diyenler, birkaç yıl sonra 28 Şubat'ın bütün tezlerinin nasıl ortadan kalktığını... Onun vesayetçi yapısına itiraz eden, ortaya koyduğu görüşlerin arkasına güç koyarak, onları baskın hale getirmeye çalışan anlayışın ne kadar problemli olduğuna işaret edenler, işte buna itiraz edenler haklı çıktılar. Neticede halkın rızasının bu tür vesayetçi yapılar tarafından şekillenmediği, halkın talepleri istikametinde bir siyasetin meşru zeminde ortaya çıktığı ve halkla yönetim arasında demokrasinin kurallarına, özüne, ruhuna, her şeyine uygun bir siyasi gelişmenin sağlandığı bir Türkiye tablosu gördüler. Bunlar, tabii geçmişe yönelik derslerdir. Geçmişe yönelik yapılacak değerlendirmeleri ders olarak görürken, aynı zamanda gelecek için de bu tür hadiseleri çözümlerken, meseleyi yalnızca geçmişte bırakmamak, 'Geçmişte şunlar oldu, bitti.' şeklinde görmemek, aynı zamanda buradan gelecek için ne çıkarmamız lazım geldiğini düşünmek gerekiyor. Mesele şudur; topluma, sivil kesimlere, halkın rızasına dayanmayan bir güç marifetiyle toplumsal, siyasal mühendislik yapmaya kalktığınızda kendi iddianız, meşruiyete ilişkin yaklaşımlarınız ne olursa olsun, kaynağını nereden alırsa alsın bunlar doğru işler değildir. Toplum için hayır getiren işler değildir. Toplumun önünü kesen, onun doğal gelişimine mani olan işlerdir. Darbeler en kötüsüydü muhakkak, bu tür vesayetçi yapılar, aynı darbeler gibi toplum için son derece olumsuz sonuçlar ortaya çıkarmıştır."

28 Şubat sürecinde "katsayı zulmü" olarak adlandırılan, birtakım engellemelerle, belli okullardan, meslek liselerinden, imam hatiplerden mezun olanların önünün kesilmeye çalışıldığını ifade eden Bostancı, "Toplumun kendi olağan seyri içinde çalışkanlıklarıyla, zekalarıyla, becerileriyle, maharetleriyle, sosyal mobilite dediğimiz o eğitimle, toplumsal durumunu değiştirmek isteyenler varken siz eğer onları mühendislikle engellemeye kalkarsanız, hiç kimseye bir hayrınız olmaz. Dayandığınız fikirler bakımından da bir hayır sağlamazsınız." dedi.

28 Şubat'ın arkasında bulunan düşünce ve fikirlerin, 28 Şubat sonrası dönemde meşru zeminlerde bile dile getirilmekten imtina edilen fikirlere dönüştüğünü belirten Bostancı, "Oysa bunları, arkasında bu tür mühendislik esaslı güçler koymaksızın toplumsal zeminde söyleyip, bunu siyaseten temsil etmek isteyen şüphesiz insanlar da vardı. Ama 28 Şubat gibi bir travma sonrasında esasen bu insanlar da meşru zeminlerde seslerini çıkaramaz oldular. Bu bakımdan topluma bu tür müdahaleler hiçbir zaman hayırlı olmamıştır. Çıkaracağımız en temel derslerden biri budur. Toplumun olağan gelişmesinin önünü mühendislik hesaplarıyla engellemeyeceksin, topluma hiçbir faydası yok. Nereden hareket edersen et, kaynağı ne olursa olsun, toplum için getirdiği anlamlı, makul, meşru bir sonuç olmuyor." ifadelerini kullandı.

"Milletin, darbelerden çok çektiğini" vurgulayan Bostancı, şunları kaydetti:

"28 Şubat vesayetçi yapısından da birçok insan mağdur oldu. O insanların, tek tek hikayelerinin ne kadar dramatik olduğunu yakından tanıyanlar da bilirler. Hayatları telafi etmek mümkün değil. Bu tür mühendislik hesaplarıyla ortaya çıkanlar, kağıt üzerinde belki başka tür hesapları yapıyorlar ama gerçek dünyada, gerçek hayatın içinde telafi edilemeyen kayıplar doğuyor. Üniversiteden atılan, önü kesilen insanlar... Bunlar doğru işler değildi. Türkiye'de insanlar kanaati ne olursa olsun, siyasi yelpazede nerede yer alırsa alsın farklı fikirler söyleyebilirler ama en temel anlaşacakları, uzlaştıkları darbelere, vesayetçi yapılara, toplumsal ve siyasal mühendisliklere karşı olmaktır. Geçmiş tarihi tecrübemiz hepimize bunu söylüyor. Ümit ederim herkes bundan gereken dersi bihakkın çıkarmıştır. Yalnızca sözel olarak değil de aynı zamanda meşru zeminlerde ifade ettikleri fikirler bakımından da böyle bir noktada duruyorlardır."