Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Aydınpost'a abone olun

Aydınpost'a Google News'te abone olun

◊ “Mandıra Filozofu” filminde oyuncu olarak öne çıktınız. O filmle birlikte herkes kendini ciddi anlamda sorgulamaya başladı. Siz o filmde insanlara yol gösterici olduğunuzu düşünüyor musunuz?
- Yol gösterici değil de hatırlatıcı olduk. Açıkçası, filmin bu kadar tutmasını beklemiyorduk, şaşırdık. Oyunculuğa “Çocuklar Duymasın” ile başlamıştım aslında, başta iki bölüm diye planlanmıştı. Ben aynı zamanda dizinin üç yazarından biriydim. Dizinin iki bölümünde misafir oyuncu olarak oynadım.
Çünkü benim asıl işim senaryo yazarlığıydı. Ama daha ilk bölümden oynadığım karakter tutunca devam ettirmek zorunda kaldık. Ve 105 bölüm sürdü. Sonra dizi bitti, baktık dizi bittiği halde karaktere ilgi bitmiyor, film yapmaya karar verdik.
Ben karakterin o kadar tutmasını beklemiyordum. Neden tuttu diye kafa yoruyordum. Çünkü yeni bir şey söylemedik. Sonra anladım ki yeni olmadığı için tuttu aslında.
Yeni bir şey söylersen biliyorsun bir idrak süreci var. Bir tepki süreci olur her yeni şeye... Biz yeni bir şey söylemediğimiz ve insanların hislerine tercüman olduğumuz için bir farkındalık oluştu. Yoksa bizim öyle bir yol göstericilik, rehberlik gibi bir iddiamız yok.

◊ Oynadığınız, yönettiğiniz diziler ve filmler çok ilgi görüyor. Siz bu noktaya geleceğinizi düşünüyor muydunuz?
- Oyunculuk benim ilk aşkımdı ama vazgeçtiğim. Hatta terkedilmiş hissettiğim bir aşk. Pelteklikten dolayı oyunculuk beni terk etmiş gibi hissediyordum.
Lisede büyük aşk yaşıyordum, sonra ‘pelteksin, oyuncu olmaz senden’ dedikleri için konservatuvar sınavına girmedim. Sonra tiyatro aşkımdan uzak kalmayayım diye Kartal Sanat İşliği Tiyatrosu’a girdim. Ayak işlerine bakıyordum. O dönem yöneticisi İsmail Işılsoy’du. Tiyatroya olan sevdamı görüp bana roller verdi. Ben yine de, “Ya ben pelteğim, belli rolleri oynarım” diye düşündüğüm için oyunculuktan ümidi kesmiştim.

Projeler hep eski yapımlara bakılıp yazıldı

◊ Pandemiyle beraber psikoterapi, felsefe kitapları yükselişe geçti. Herkes bir anlam arayışı içinde. Bu da sizin yaptığınız işi biraz daha yukarıya çıkarmış olabilir...
- Olabilir tabii özellikle kitaplardan uyarlanan dizilerin tutmasında şöyle bir sebep görüyorum.
Genelde dizilerimizde, belki kızanlar ve alınanlar olacak ama senaryolar yazılırken ya da yöneticiler tarafından sipariş edilirken eski dizilere, filmlere bakılarak yazılıyor, üretiliyor.
Genelde de eskiden tutmuş dizilere ve filmlere...
Oysa ben hayata bakarak yazılması gerektiğini düşünüyorum. Bizim de yaptığımız işlerin belli bir başarısı varsa hayata bakarak yazdığımız, yaptığımız içindir.

◊ Pandemi dizisi yapma düşünceniz oldu mu?
- Pandemi döneminde çektik bir tane aslında... “Maskeler de Düşer” diye bir denememiz oldu. Dünyada self servis çekilen ilk film diyoruz biz buna.
Ne demek self servis? Pandemi ilk patladığında hem sokağa çıkma yasakları başladı hem de setler durdu. İki kişi bir araya gelemiyorduk. Biz de böyle bir dönemde nasıl hikaye çekebiliriz diye düşündük.
Aklıma bir hikaye geldi, birkaç oyuncu arkadaşı aradım. Herkes evinde kendi sahnelerini kendi çekecekti, kimi cep telefonuyla kimi daha profesyonel makinelerle... Sonra bu çekimleri profesyonel ellere teslim ettik, montajını yaptık, ses tasarımını yaptık. Sanıyorum bizde ve dünyada birkaç örneği oldu. YouTube’da yayınlandı.

‘Parasız Yaşamanın Sırrı’nı romana dönüştürdüm

◊ Yeni projeler var mı?
- Bir tane çekmeyi düşündüğüm bir film projesi vardı “Parasız Yaşamanın Sırrı” diye. “Ne zaman çekeceksin” diye soruyorlardı, “parayı bulunca” diyordum. E, parayı bulamadık çekmek için. Bir yapımcıya teslim olup onun müdahalelerine izin vermek de istemedim. Sonra, “bu projeyi niye roman yapmıyorum” diye düşündüm. Şu an roman olarak yazıyorum.

◊ Yayınevi belli mi?
- Evet, İtaki Yayınevi ile anlaştık. Sahibi Ünal Koçak, arkadaşım. Romanım bittiğinde “A bu olmamış, burasını bir daha yazalım, bir takvime sıkıştırmayalım” dedim. O da anlayış gösterdi. Şu an bir takvime sıkıştırmıyorum kendimi.

Şöhret hastalığı beni etkilemedi

◊ “80’ler”, “Çocuklar Duymasın” gibi popüler işlerde yer almanıza rağmen şöhret hastalığına pek kapılmayan birisiniz...
- Belki şöhret denen şeyi biraz geç tattığımız için, karakter biraz oturmuş oluyor. Belki ben de çok genç yaşta şöhret olsaydım, illa ki bu büyüye kapılabilirdim. Şöhrete erken yakalanırsan biraz bozuluyorsun, sarsılıyorsun. Sonradan toparlanabilen, toparlanamayan var. 10 sene önce yakalamışım şöhreti. 43 yaşında ne bozulacağım...