Bu hafta son yıllarda çok popüler olan kolajeni masaya yatıralım istedim. Kelime anlamı tutkal olan kolajen, cildimizi ve organlarımızı bir arada tutar. Vücudun yapısal bütünlüğünü, cildin görünümünü ve yapısını etkileyen ana bileşenlerdendir. Temel görev olarak cildimizin sıkılığı ve elastikiyetinden sorumludur. Dolayısıyla da eksikliğinde ilk olarak cilt etkilenir.
Kolajen, insan vücudunda en çok bulunan proteindir. Yüzümüzde beliren ve geçmeyen bir yorgunluk görüntüsü, cilt sarkmaları, saç dökülmeleri, eklem ağrıları, geç iyileşen yaralar ve tırnakların kolay kırılması kolajen eksikliğimizi en kolay anlayabileceğimiz durumlardır.
Başta derimiz, bağ dokumuz, tendon, eklem, tırnak, diş, saç ve kemiklerimiz olmak üzere göz dahil hemen her organın yapısında kolajen mevcuttur. Temel özelliği ise dokulara destek sağlamak, doku ya da organların canlı ve esnek kalmasına yardımcı olmaktır. Vücut tarafından fibroblast hücrelerince doğal yollarla üretilir.
Vücudumuzun ham maddesi olan kolajen eksikliği halinde cildimizin yanı sıra sağlığımızı da doğrudan etkiliyor. Vücutta kolajeni artırmaya yönelik girişimlere ne kadar erken başlanırsa o kadar iyi sonuçlar alınır.



Menopoz döneminde kaybı artar
Vücudumuzdaki kolajen ne yazık ki birçok temel yapı taşımız gibi yaş ile beraber azalmaktadır. Bu azalma 30 yaş sonrası yılda yüzde 2 gibi hızlı bir orandadır. Bu kayıp bazı dönemlerde çok daha hızlıdır. Menopoz dönemi azalmanın en hızlı olduğu zamandır.
Menopozun ilk 5 yılında kadınlar cilt kolajeninin yüzde 30 kadarını kaybeder. Bu dönemde kişinin başta kendi dikkatini çekecek şekilde artan hızlı yaşlanmanın ilk sebebi kolajen eksikliğidir.
Kolajen, vücut tarafından sentezlenir yani endojen olarak üretilir.
Kolajenin farklı form ve tipleri bulunmaktadır. Ancak vücuttaki kolajenin yüzde 80-90’ı tip 1, 2 ve 3’ten oluşur.
Tip 1 kolajen fibriller, çelikten daha güçlüdür, vücutta diğer tiplere dönüşebilme kapasitesine sahiptir.
Kolajen üretimi, iç yaşlanmanın bir parçası olarak yaşla birlikte azalır. Ayrıca ultraviyole ışınlara ve diğer çevresel faktörlere maruz kalma gibi dışsal yaşlanma ile de üretiminde azalma oluşur. Kolajen üretimine zarar veren kontrol edilebilir faktörler arasında güneş ışığı, sigara ve yüksek şeker tüketimi bulunur.
Düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı ve dengeli beslenmek, sigara içmemek, güneşten korunmak vücuttaki kendi kolajenimizi korumak açısından önemlidir.

Sürelim mi yoksa içelim mi?
Birçok sağlık probleminin oluşmasında vücuttaki doğal kolajenin parçalanması önemli rol oynarken kolajen aynı zamanda genç bir cilde sahip olmamıza yardımcı olur. Bu nedenle, ilave kolajen medikal ve kozmetik amaçlarla, vücudun dokularının iyileşmesi ve onarılmasına yardımcı olmak için giderek daha fazla kullanılmaktadır.
Kolajen molekülleri ciltten emilemeyecek kadar büyük olduğu için sürülebilir değil içilebilir olanlar tercih edilir. Sürülebilir veya cilt altına enjekte edilebilir kolajenlerin çok özel teknolojilerle hazırlanması gerekir. İçilebilir kolajenlerle yapılan bazı çalışmalar kırışıklıkları yüzde 50 azalttığı, cilt elastikiyetin yüzde 30 artırdığı, cilt nemini yüzde 10 yükselttiği yönündedir. Yine kişideki kolajen miktarını yüzde 65 oranında artırmaktadır.
Selülit görüntüsünün azalmasında, tırnak kırılmalarında da etkili bulunan içilebilir kolajen, tırnakların daha çabuk uzamasını da kolaylaştırmaktadır. İçeriğinde antioksidanlar ile C vitamini gibi içilebilir kolajenler lifting etkisiyle cilt sarkmalarını önlerken hyaluronik asitle desteklenen formları ilave nem kazandırma ve antaging özelliği bir arada barındırır.

Doğal kolajen kaynakları

Kemik suyu, kelle paça çorbası gibi gıda ürünleri yüksek oranda kolajen içermektedir. Ancak rutinde kemik suyu tüketimi kan kolesterol düzeylerini artırabileceği için kalp-damar hastalığı veya kolesterol yüksekliğiyle ilişkili herhangi bir hastalığınız varsa kemik suyu tüketiminden kaçınmanız çok önemli.
Koyu yeşil yapraklı sebzeler, avokado, soya ürünleri, ahududu, böğürtlen, yaban mersini, kızılcık, çilek, kiraz, siyah üzüm, elma, pancar, kırmızı kapya biber, domates gibi besinler içerdikleri güçlü antioksidanlar sayesinde kolajen üretimini uyarır. Güneşin zararlı ışınlarının deriye etkilerini azaltır. Sarımsak ve soğan gibi sülfür içeren gıdalar vücuttaki kolajen üretimini artırır. Doğal antibiyotik kaynağı olmalarının yanı sıra cilt için kolajen oluşumuna katkı sağlar.