Farklı kanser türlerinin tedavisinde yeni geliştirilen yöntemlerden biri ‘süper molekül’ler. Kısa adı Bite olan ve biyomühendislikle geliştirilen bu moleküller aynı anda bağışıklık hücresi ile kanser hücresine bağlanıyor. Bu köprü sayesinde kanser hücresi bağışıklık sisteminden kaçamıyor imha ediliyor. BiTE’ler, kan ve ilik kanserlerinden sonra farklı organ kanserleri için de umut veriyor.

BiTE’yi geliştiren bilim insanı Prof. Dr. Peter Kufer biyoteknoloji firması Amgen’in Münih’de düzenlediği toplantıda deneyimlerini dünyanın farklı ülkelerinden gelen gazetecilerle paylaştı.Prof. Dr. Kufer, “Bu mevcut tedavilerden farklı, yeni bir etki mekanizması. Daha önce verilen tedavilere karşı gelişen direnç BiTE’yle aşılıyor. BiTE’nin başka immünoterapi ilaçlarıyla kombine edilerek kullanılması üzerine de klinik çalışmalarımız devam ediyor” dedi. Örneğin daha önce tedavi görmüş ve hastalığı tekrarlayan ALL (akut lenfoblastik lösemi) hastalarında BiTE ile yüzde 44 oranında tedaviye karşılık alındığını belirten Prof. Dr. Kufer şunları söyledi: “Bu sonuç son evredeki hastalarda genel sağkalımın 2 katına çıktığını gösteriyor. BiTE’ların multipl myelom, non Hodking lenfoma ve AML (Akut Myeloid Lösemi) gibi kan kanserleri ile akciğer kanseri, glioblastoma (beyin kanseri) ve prostat kanserine etkisi de araştırılıyor. İlk sonuçlar bu kanser türlerinde de etkili olduğunu gösteriyor. BİTE’ların bugüne kadar kan kanserlerinde çalıştığını biliyorduk ancak organ kanserlerinde de etkili olduğunu görüyoruz. Özellikle Prostat kanseri ile yapılan çalışmalarda bütün kemiği sarmış hastalarda 3 aylık bir tedavi ile kemik metastazlarının yüzde 90 oranında temizlendiğini gördük.”
Kanser hücreleri çeşitli yollarla bağışıklık sisteminden kaçabildiğini hatırlatan Prof. Dr. Kufer şunları söyledi: “Bağışıklık sistemi hücrelerinde ‘immün körlük’ oluşabiliyor ya da kanser hücreleri ‘immün zırh’la saklanıyor. Bağışıklık sistemi hücreleri bazı kanser hücrerini gözden kaçırabiliyor. BiTE teknolojisiyle bağışıklık hücrelerine âdeta birer gözlük taktık. Henüz BiTE’lara karşı geliştirilmiş bir direnç olmadığı için tümör bağışıklık hücrelerinden saklanamıyor. Ayrıca bu kanser hücresini tanıyan T hücresi kendisi bölünerek, çoğalarak, başka savunma hücreleri oluşturabiliyor. Bölünen T hücreleri de aynı şekilde kanser hücrelerini tanıma özelliğine sahip.”

NASIL ÇALIŞIYOR

Bağışıklık sistemi hücreleri (T lenfositler), durmaksızın kanser hücrelerini tanımaya, yakalamaya ve imha etmeye çalışıyor. Bu hücreler, kanser hücrelerini tanıyınca yapışıyor ve kimyasallar (stokinler) salgılayarak parçalanmalarını sağlıyor. Asker hücrelerimizin imha görevini yapabilmesi için, kanser hücresini tanıması ve üzerindeki protein yapısına bağlanabilmesi lazım. Eğer T hücresi tanımazsa, kanser hücresi kaçıyor ve çoğalıyor. Belli bir kitle veya kemik iliğinde miktara ulaştığı zaman kanser teşhis ediliyor. T hücresi, kanseri antikorların(bağışıklık sistemi tarafından kendi organizmalarına ait olmayan organik yapılara karşı geliştirilen moleküller) sinyalleri sayesinde tanıyor. Fakat bazen bu mekanizma bozuluyor. İşte biyomühendislerin geliştirdiği ve üretim sürecinin yaklaşık 20 ay sürdüğü BiTE (bispesifik T hücre bağlayıcı) molekülü, antikorun T hücresine bağlanan koluyla, kanser hücresine bağlanan başka bir antikorun kolu kullanılarak oluşturuluyor. Bu iki kol, başka bir proteinle bağlanarak, ‘süper molekül’ oluşturuluyor. Kaçış yolu kalmayan kanser hücresi, bağışıklık hücresi tarafından imha ediliyor.

KÖKÜ KAZINIYOR

Doç. Dr. Ömür Gökmen Sevindik (Hematoloji uzmanı): BiTE tedavilerinin geliştirilmesi ile daha önce pek çok tedaviye direnç göstermiş kanser vakalarında dahi kalıcı yanıtlar elde edebildik. BiTE’lar öncelikle daha önce tedavi görmüş ALL (akut lenfoblastik lösemi) ve bir şekilde hastalığı tekrarlamış hastalarda çalışıldı ve oldukça etkileyici yanıtlar elde edildi. Özellikle BiTE’lerden en iyi faydalanım ilk tedavi sonrası ‘minimal kalıntı hastalık’ dediğimiz daha hassas yöntemler ile ölçülen kalıntı hastalığı olan hastalarda elde edilebiliyor. Minimal kalıntı hastalık, özel ve hassas yöntemler ile tespit edebildiğimiz tek bir tümör hücresi varlığını ifade ediyor. Eğer bu hücre yoğunluğu yüz binde bir hücreye indirgeyebilirsek hastalık tekrarı riski anlamlı ölçüde ortadan kalkıyor. Hem ilk tedavi sonrası hem de nükste artık hedefimiz BiTE antikorlar gibi ürünlerle bu en küçük miktardaki tümör hücresini de ortadan kaldırmak.