Hakkâri Özel Harekât Şube Müdürü Ali Er, 1992 yılında şehit olduğunda geride 3 yetim bıraktı. Oğulları Eraslan, Volkan ve Erkurt Er babalarının izinden gidip polis oldu. Üçü de şimdi Ankara İl Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor. Eraslan tıpkı babası gibi Özel Harekât’tan, ikizi Volkan siber suçlardan, Erkurt Er ise bölge trafikten sorumlu.

Süleyman Demirel’in 9 yıl yakın korumalığını yapan Ali Er, 1992 yılında Hakkâri Polis Özel Harekât Şube Müdürü olarak atandı. 14 Temmuz 1992’de, Ankara’dan uçakla Van’a oradan da karayoluyla Hakkâri’ye gidecekti. Van Ferit Melen Havaalanı’nda korumaları Abdülkadir Sadıkoğlu ve İbrahim Kaplan sivil kıyafetle kendisini karşıladı. Sivil plakalı bir araçla Hakkâri’ye giderken, Van’ın Başkale ilçesindeki Güzeldere Geçidi’nde PKK’lı teröristler yolu kapattı. Yol dik ve yüksek kayalıklarla çevriliydi. Mermileri bitene kadar hainlerle savaşıp şehit düştüler.

Ali Er şehit düştüğünde oğulları Eraslan 19, ikizler Volkan ve Erkurt ise 17 yaşındaydı. Anne Nejdet Er, 3 oğluna hem annelik hem babalık yaptı. Üçünü de okutup polis akademisini başarıyla bitirmelerini sağladı. Bugün üçü de Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı. Eraslan, Volkan ve Erkurt Er ile şehit babaları adına Sincan’da açılan Şehit Ali Er Özel Harekât Grup Amirliği’nde buluştuk. Başkentin yoğun mesaisi arasında yaptığımız röportaj, sık sık gelen acil telefonlar, görevlendirmeler, talimatlar arasında geçti. Babalarının yolunda giden 3 emniyet müdür yardımcısı, çocukluk hayalleri olan polisliğe nasıl başladıklarını, şehit babalarına duydukları özlemi, babalarına “vatan uğruna ölmek için” verdikleri sözü, 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını Hürriyet’ten Fevzi Kızılkoyun'a anlattı....

Erkurt Er, Bölge Trafikten sorumlu Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor. Bartu ile Tuana isimlerinde iki çocuk babası olan Erkurt Er hikâyesini şöyle anlatıyor:

“Çocukken tek hayalim polis olmaktı. Çocukluğum karakollarda, Özel Harekât polisleri arasında geçti. Evden kaçıp Özel Harekât polislerinin yanına giderdim. Onlara özenip, onlar gibi olmak isterdim. Babam gibi, baba ocağı olarak gördüğüm Özel Harekâtçı olmak istedim. Annem, ‘Ailede bir Özel Harekâtçı yeter. Ağabeyin var’ deyip istemedi. Annemi kıramadım ama polislikten vazgeçmedim.

Babam bizi vatan, bayrak, devlet sevgisiyle büyüttü. Hangi görevde olursak olalım vatanımız için, bayrağımız için can vermeye gideriz. 15 Temmuz darbe girişimi gecesi Gölbaşı’ndaki Özel Harekât Daire Başkanlığı’nda şehit olan Önder Güzel ile oturuyorduk. Haber alır almaz harekete geçtik. Önder Güzel, sanki içine doğmuş gibi ‘Gel öpeyim, hakkını helal et’ dedi ve vedalaştı. O Gölbaşı’ndaki Özel Harekât’a gitti, ben de Cumhurbaşkanlığı’na geçtim. Özel Harekât Başkanlığı’nın hainler tarafından bombalandığı ve şehitlerin olduğunu duyunca içimde bir parça koptu gibi... Sabah, beni öperek helallik isteyen Önder’in şehit olduğunu öğrendim. Tarifsiz bir duygu, bir yandan vatanı hainlere bırakmamak için şehit düşenlerin acısı diğer yanda ise ülkemizi bu vatan hainlerine teslim etmemenin tarifsiz duygusu...”