Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Aydınpost'a abone olun

Aydınpost'a Google News'te abone olun

Son yıllarda deniz üzeri transferlerin tüm dünyada hız kazanmasıyla bitki, hayvan ve diğer mikro organizmaların bir yerden başka bir yere taşınmaları oldukça kolaylaştı. Bu duruma iklim değişikliğinin etkilerini de katarsak son 10-20 yılda istilacı ve yabancı türlerin yayılış alanları hızla arttı.

Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın yayımladığı son rapora göre, 126’sı balık pek çok yeni istilacı tür geçtiğimiz yıllarda Akdeniz’e giriş yaptı ve bazı bölgelerde yerel türlerin popülasyonlarında yüzde 40’a varan azalmaya neden oldu. Peki ya diğer denizlerimiz? Uzmanlar, Akdeniz’i saran yabancı ve istilacı türler bugün Marmara ve Karadeniz’e de yayılmış durumda olduğunu belirtiyor.

Bu konuda görüşlerine başvurduğum Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk, Marmara’da 100’ün üzerinde yabancı tür bulunduğunu, Türkiye denizlerindeki yabancı tür sayısının ise 900’ü geçtiğini söylüyor. Öztürk Karadeniz’de de balon balıklarının görülmeye başladığının altını çizerek şöyle devam ediyor:

“Gemi-deniz ticaretiyle gelen bu türlerin Karadeniz'e geçebilmeleri için doğal olarak Marmara'yı kullanmaları gerekiyor. Bu önemli mesele Marmara Denizi'nin izlenmesini ve konunun takip edilmesini gerektiriyor. Alınabilecek birçok önlem söz konusu. Örneğin gemi balast sularının kontrolü ile ilgili bir uluslararası sözleşme var. Türkiye'nin de taraf olduğu bu sözleşme daha sıkı bir şekilde uygulanmalı...”

Karadeniz’de istilacı türlerin yaygınlaşmasının uzun vadede besin zincirinde değişiklik yapacağını da vurgulayan Öztürk, yerli türlerin korunmasının önceliğimiz olması gerektiğini vurguluyor:

“Yerli türlerin korunması her zaman zorunlu. Bunun istilacı türlerle ilişkilendirilmesine de gerek yok. Yerli türler korunmazsa yabancı türler sularımıza daha fazla girecektir. Yerli türler aynı zamanda yabancı türlerle baş eden ve onları avlayan türlerdir. Şimdiden yapılması gereken Marmara ve Karadeniz'de daha fazla koruma alanı ilan edilmesidir…”




Yerel türler azalırken yabancı türlerin artışı, ilk bakışta bilim insanlarını ilgilendiren bir mesele gibi görünmekle birlikte gündelik hayatta da birçok yansıması var. Karadeniz ve Marmara'nın ülkemizde balıkçılıkta kritik rol oynadığını da düşününce "Balıkların azalması fiyatlara nasıl yansır? Gelecekte balık tüketimi lüks mü olacak?" gibi endişeler de kuvvetleniyor.

İstilacı türler konusunda da çalışmaları bulunan Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halit Filiz, 1980'de yaşanan benzer bir istila nedeniyle hamsi stoklarında büyük düşüşler yaşandığını hatırlatarak "İstilacı türlerin Karadeniz’e yerleşmeleriyle yerli balıklarla ciddi etkileşimler olacak. Şu ana kadar maalesef bu etkileşimlerden yerli türler avantajlı çıkamadı. Ne olacağını öngörmek gerçekten zor" diye konuşuyor.

İşte Filiz'in açıklamalarından dikkat çeken satır başları...

YENİ TEHLİKE: TAŞ BALIĞI İLE ÇİZGİLİ YILAN BALIĞI!

İstilacı ya da yabancı tür denince öne çıkan iki tür var; balon ve aslan balıkları… Peki tek tehlike bunlar mı?

Öncelikle tehlikeli bir türün illa istilacı ya da yabancı olması gerekmiyor. Akdeniz’in kendi balıkları içinde de gerek saldırabilen gerekse zehirli olan ve insana göre tehlikeli balık türleri zaten var. Ama Akdeniz’in kendi balıklarının sayıları çok artamadığından dikkat çekmiyorlar. Yerel olarak biliniyorlar ve ekonomik zararları fark edilmeyecek kadar düşük kabul ediliyor.

Balon ve aslan balığı gibi tehlikeli ve zehirli yabancı/istilacı türler ise Akdeniz’e uyum sağlama ve üstün gelme yetenekleriyle ön plana çıkıyor. Sayılarını ve yayılım alanlarını hızla artırmaya devam ediyorlar. Son zamanlarda adı çok sık anılan balon ya da aslan balığı gibi türlerin yanında taş balığı ve çizgili yılan balığı gibi türler de insan sağlığı açısından ciddi sıkıntılar yaşatabilecek, tehlike arz eden istilacı türlere örnek olarak verilebilir. Zaman içinde bu türlerin de adını sıkça duymaya başlayacağız.


Taş balığı (Synanceia verrucosa)

Bu türler ülkemiz sularına nasıl dâhil oluyor?

Akdeniz havzasına geçiş rotalarını şu şekilde sıralayabiliriz: Süveyş Kanalı, Cebelitarık Boğazı, gemi balast suları, yetiştiricilik ve akvaryum kaçkınları…

“KARADENİZ ‘AKDENİZ’LEŞTİKÇE’ İSTİLACI TÜRLERE DAHA UYGUN BİR EKOSİSTEM HALİNE GELECEK”

Marmara ve Karadeniz’de de yabancı ve istilacı türler bulunuyor. Bu durum özellikle iki bölgemizdeki su sisteminin değişmesi anlamına gelir mi?

Türkiye denizlerinde yabancı türlerin giriş ve raporlama tarihlerini bir harita üzerinde işaretleyerek geçmişten günümüze kadar takip etsek, en başta Akdeniz kıyılarımız için çok yoğun olan bu durumun, zamanla Güney Ege, Orta Ege, Kuzey Ege’ye çıktığı görülür. Zaman ilerledikçe türler Marmara Denizi ile Karadeniz’e de girmiştir. Ancak Marmara ve Karadeniz’deki yabancı tür sayısı Ege ve Akdeniz’e göre daha az sayıdadır. Yabancı türlerin birbirlerinden coğrafik ve hidrolojik açıdan farklı bu dört denizde birden bulunmaları onların uyum yeteneklerinin ne kadar muhteşem olduğunun bir göstergesi olarak okunabilir.


Çizgili yılan balığı (Plotosus lineatus)

Karadeniz, 6 bin 500 yıl önce bir göldü. İstanbul Boğazı'nın açılması ile bir iç deniz haline geldi. Doğal olarak göl halindeyken tatlı su olduğundan İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile birleşince bu göle dip akıntı olarak (zayıf ve sınırlı da olsa) Akdeniz suyu karıştı hâlâ da karışmaya devam ediyor.

Peki bu karışma ne zamana kadar devam edecek?

Karadeniz de Akdeniz ile aynı tuzluluğa erişene kadar… Dolayısıyla Karadeniz’in daha yaşayacağı çok macera olacak, Karadeniz Akdeniz’leştikçe istilacı türlere daha uygun bir ekosistem haline gelecek.

1980’DEKİ İSTİLA İLE HAMSİ STOKLARI DÜŞMÜŞTÜ! BUNDAN SONRAKİ SÜREÇTE AYNI SENARYO DAHA AĞIR ŞEKİLDE GERÇEKLEŞEBİLİR

Karadeniz’de istilacı türlerin yaygınlaşması balık avcılığını etkiler mi? Örneğin hamsi, istavrit, izmarit, kalkan, karagöz vb. türlerin azalmasına neden olur mu?

İstilacı özelliği olan yabancı türlerin Karadeniz ekosisteminde yaygınlaşması öngörülemeyecek birçok sorunu beraberinde getirebilir. Ama bu çok geniş açıdan bakılması gereken bir fotoğraf gibi görülmelidir.

Şimdi biz bazı türleri, örneğin balon balıkları gibi istilacılık özellikleri olanları, ekolojik ve sosyo-ekonomik zararları açısından tanımış durumdayız. Ama istila ekolojisi öyle değişik bir konu ki, bir bakıyorsunuz kendi dağılım alanında zararsız ve melek gibi görülen bir tür, yabancı olarak girdiği ortamda istilacı ve zararlı bir tür haline gelebiliyor.

1980’li yılların başında Kuzey Atlantik orjinli bir deniz anası türünün, ‘Mnemiposis leidyi’nin, Karadeniz'e gelip yerleşmesiyle hamsi stoklarımızda ciddi düşüş yaşanmıştı. Çünkü bu medüz türü bir yandan Karadeniz için önemli olan hamsinin yumurta ve larvalarını tüketirken, diğer yandan da hamsinin besinlerine ortak oldu. Bu da hamsilerin açlıktan ölmesine yol açtı. 

Dolayısıyla istilacı özellik sergileyecek türlerin Karadeniz’e yerleşmeleriyle birlikte yerli balık türleriyle ciddi etkileşimler olacağı aşikâr. Şu ana kadarki gözlemler de maalesef bu etkileşimlerden yerli türlerin avantajlı çıkmadığı yönünde.


Balon balığı

“ŞİMDİLİK SU ÜRÜNLERİ SEKTÖRÜ SAYESİNDE UCUZ BALIK YİYEBİLİYORUZ, AMA SONRASI İÇİN NE OLACAĞINI ÖNGÖRMEK GERÇEKTEN ZOR”

Peki bu durum ekoloji ve ekonomiye ne gibi zarar verir? Marmara ve Karadeniz’de balık azalırsa fiyatlar artacaktır. Zamanla balık lüks tüketim haline gelebilir mi?

İstilacı balık türlerinin etkilerini çok daha acı hissetmemizin altındaki ana nedenler, iklim değişikliği ve kirliliğin denizler üzerindeki etkileri, tahrip edilen ekosistemlerinin kırılganlığı ve binlerce yıldır insan aktivitelerinin denizlerimize yüklediği yorgunluk… 

Akdeniz’in bu zayıf hali yeni gelen türler için büyük bir avantaja dönüşüyor. Böylece değerli yerli balık türlerinin sayılarında düşüşler gözlenmesi gibi doğrudan zararların yanında, yeni gelenler çok sayıda olmalarından dolayı balıkçıların kullandıkları ekipmanlara da zarar veriyor. Ekolojik olarak, yerli türler yeni gelen savaşçı balıklarla mücadele edemediğinden, yaşam ortamlarını da değiştirmek zorunda kalıyor. Böyle olunca eskiden çok balık olan yerlerde artık o balıklar bulunmaz oluyor, onlardan boşalan yerlerde de yabancı/istilacı balıklar cirit atıyor.

Eğer yeni gelen türler ekonomik olarak değerlendirilebilirse olumlu bir etki gibi görülebilir ancak zararlı bir istilacı ise orada ekoloji ve ekonomiye ciddi etkileri olacaktır. Balık fiyatları etkilenir mi konusuna değinecek olursak, etkilense şimdi etkilenirdi. Zira avlanan balık miktarından daha fazla sayıda balığı yetiştiricilikle üretiyoruz. Yani bugün ucuz balık yiyebiliyorsak bunu su ürünleri sektörüne borçluyuz. Ama medüz-hamsi örneğini tekrar hatırlarsak, ne olacağını öngörmek gerçekten zor.


Zehirli aslan balığı

İstilacı türler arttıkça denizlerimizdeki yerli türlerin korunması gerekiyor. Bunun için nasıl adımlar atılmalı?


Tüm denizlerimizde üst avcı dediğimiz balık gruplarını yani köpekbalıkları, ton-orkinos, palamut, akya, orfoz ve lahoz gibi türleri korumalıyız. Bu gibi türleri koruyup kollayabilirsek, onlar da denizlerimizdeki sağlıklı ekosistemlerin teminatı olacaklardır.

İKLİM KRİZİYLE ISINAN DENİZLER ALARM VERİYOR

Küresel iklim krizi ile birlikte artan sıcaklık, deniz suyunun daha da ısınmasına neden oluyor? Bu durum istilacı türlerin yayılmasına etki ediyor mu?

Deniz suyunun ısınması özellikle tropik kökenli yabancı türlerin yayılmasını olumlu etkileyen nedenlerden biri. Deniz sularının ısınmasının birçok etkisi olabilir. Örneğin çok bilindik deniz akıntıların rejimi değişebilir, hatta bu akıntı sistemleri durabilir ki bu büyük felaketlere yol açacaktır. Birçok canlının yaşam özellikleri (örneğin üremeleri) bu duruma uyum sağlayabilirlerse değişmek zorunda kalabilir, uyum sağlayamayanlar ise zaten yok olacaktır.