Uluslararası Deniz Hukuku ve Doğu Akdeniz Sempozyumu'nda, tarihi, siyasi ve deniz hukuku boyutlarıyla Doğu Akdeniz meselesi masaya yatırıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un katılımıyla dün başlayan, TBMM Başkanlığının katkılarıyla İstanbul Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi tarafından düzenlenen "Tarih, Siyaset ve Ülkelerarası İlişkiler Bakımından Uluslararası Deniz Hukuku ve Doğu Akdeniz Sempozyumu"nun ikinci gün oturumları çevrim içi yapıldı.

Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necdet Hayta, Rodos ve Oniki Ada'nın Türk hakimiyetinden çıkış sürecini anlattı.

Rodos ve Oniki Ada'nın 1522'de Kanuni Sultan Süleyman tarafından fethedildiği bilgisini veren Hayta, Trablusgarp Savaşı'nda İtalya'nın sömürge elde edebilmek için Trablusgarp ve Bingazi'nin kendisine bırakılmasını istediğini kaydetti.

Hayta, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Osmanlı bu talebi kabul etmeyince, İtalya asker gönderiyor. Ancak İtalya'nın Trablusgarp ve Bingazi'yi işgal etmesi umduğu kadar kolay olmuyor. Osmanlı askerleri, İtalyan askerlerin iç mevzilere girmesini engelliyor, bu durum da savaşı kilitliyor. Aylar geçti fakat Trablusgarp İtalyanların hakimiyetine girmedi. Bu yüzden Osmanlı'yı başka yerlerden sıkıştırmayı başladı. Mesela Kızıldeniz'e ya da Beyrut limanına İtalyanlar saldırı düzenledi. Ayrıca İtalyanlar, 1912 Nisan ayında Çanakkale Boğazı'na girmeye çalıştı, başarısız oldu. Ancak sonuç itibarıyla İtalyanlar istediğini elde edemedi. Daha sonra İtalya Rodos ve Oniki Ada'yı işgal etti."

Daha sonra Balkan Savaşları'nın başladığını aktaran Hayta, İtalya tarafından işgal edilmeyen Limni Adası, Sakız Adası, Semadirek gibi diğer adaların da Yunanistan tarafından işgal edildiğini aktardı.

Hayta, "Bunun üzerine Osmanlı hükümeti, Bulgaristan nezdinde teşebbüse geçerek ateşkes istedi. Yapılan temaslardan sonra Osmanlı, Bulgar, Sırp ve Karadağ delegeleri arasında ateşkes imzaladı. Ardından 16 Aralık'ta Londra'da barış görüşmelerine geçildi." ifadelerini kullandı.

1. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Sevr'de Rodos, Oniki Ada ve Meis adasının İtalya'ya bırakıldığını, Londra'daki anlaşma sonrası Osmanlı'ya bırakılan adaların da Yunanistan'a verildiğini kaydeden Hayta, Sevr'in kabul edilmediğini hatırlattı. Hayta, ancak aynı konuların Lozan Konferansı'nda tekrar gündeme geldiğini söyledi.

Hayta, konuşmasını şöyle sonlandırdı:

"10 Şubat 1947'de, İtalya dahil 21 devletin imzaladığı İtalya Barış Antlaşması'na göre, Rodos ve Oniki Ada Yunanistan'a bırakıldı. Lozan Antlaşması'ndan farklı olarak bu adalar ve onlara bitişik adacıkların askerden ve silahtan arındırılmaları öngörüldü. Böylece Yunanistan Oniki Ada'yı ele geçirmiş oluyor. Tabii günümüzde gördüğümüz gibi hem Lozan hem Paris Anlaşması'na aykırı olarak silahlandırıyor."

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sertaç Hami Başeren, Doğu Akdeniz'deki son gelişmeleri değerlendirdi.

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki kıta sahanlığını anlatan Başeren, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Doğu Akdeniz'de işler aslında 20 sene kadar önce başladı. Doğu Akdeniz'de doğal gaz rezervlerinin saptanmasıyla işler kızışmaya başladı. Bugün uluslararası hukuk alanına, deniz yetki alanı sınırlandırılması diye giren aslında doğal gaz yataklarının paylaştırılması mevzusudur. Bizim Doğu Akdeniz'de, kıyımız olduğu için kıta sahanlığımız da var. Ancak, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, Türkiye kıta sahanlığı üzerinde iddiaları var."

Doğu Akdeniz uyuşmazlığının 3 ayrı cephesi olduğunu dile getiren Başeren, harita üzerinden Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan ile olan uyuşmazlık olan sınırları gösterdi.

Başeren, "Yunanistan tatbikat yapmaya başladı. Açık denizde herkes tatbikat yapabilir. Ancak Türkiye'nin daha önceden ilan ettiği bir araştırma sahası üzerinde tatbikat yapılması doğru değil, bu yanlış bir şey. Bizim de buna cevabımız, Oruç Reis'in sismik araştırma sahalarını yenilemek ve genişletmek oldu." diye konuştu.

Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal İnat, sempozyumda yaptığı "Türkiye’nin Doğu Akdeniz Politikasında Parametreler" başlıklı konuşmasında, süreci tarih, hukuk, güvenlik ve ekonomi bağlamında ele aldı.

Doğu Akdeniz’deki güncel gelişmelerin tarihsel derinliği olduğunu belirten İnat, Türkiye’nin Ortadoğu, Balkanlar ve Akdeniz’in birçok bölgesinde ciddi bir tarihsel geçmişi olduğunu ve bu bağlarını devam ettirdiğini söyledi.

Türkiye’nin bu bağlamda karşılaştığı uluslararası sorunlarda her zaman uluslararası hukuka uygun hareket ettiğinin altını çizen İnat, "Haritalar üzerinden bakıldığında Türkiye’ye büyük bir haksızlık yapılmaya çalışıldığı net bir şekilde anlaşılıyor. Özellikle adaların deniz yetkileriyle ilgili verilen uluslararası hukuk kararlarına bakıldığında Türkiye’nin haklılığı net bir şekilde görülmektedir. " ifadelerini kullandı.

İnat, Doğu Akdeniz’deki gerilimlerin Libya ve Filistin meseleleriyle de doğrudan bağlantılı olduğunu, Türkiye’nin bu bölgelerde çıkan anlaşmazlıklarda yine uluslararası toplumu hukuk ve diplomasi temelli bir anlaşma zeminine davet ettiğini kaydetti.

Doğu Akdeniz'de Fransa, Rusya, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail gibi çok denklemli sorunların olduğunu belirten İnat, şöyle devam etti:

"Doğu Akdeniz meselesinde en önemli boyut güvenlik boyutudur. Türkiye bölgeye istikrar gelmesi içi çaba sarfediyor. Diplomasi ve diplomasinin yetersiz kaldığı yerlerde ise güç faktörü devreye giriyor. Güçlü bir enerji filosu var. 3 sondaj, 2 sismik araştırma gemisi var. Bunlara eşlik eden Deniz ve Hava Kuvvetleri var. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de güvenlik açısından kendisini savunması gerekiyor. "

İnat, bölgesel sorunların çözümünde diplomasi kadar "güç" kavramının da kilit rol oynadığını belirterek, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:

"Kıbrıs sorunu çözülmeden deniz yetki alanı sorunu çözülemez. Yunanistan’la adaların silahsızlandırılması sorunu çözülmeden de deniz yetki alanı sorunu çözülemez. Bu sorun sadece Doğu Akdeniz değil aynı zamanda Ege sorunudur. Hatta Libya sorununu çözmeden de bu problemler halledilemez. Türkiye bu sorunların çözümü konusunda diplomasi kanallarına davet ediyor, uluslararası hukuka riayet ediyor. Ama görülen o ki güç olmadan sorunların çözümü zor. Gerek Libya’da gerek deniz yetki alanı sorunlarında siz gemi ya da askeri destek göndermezseniz kimse size uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarınızı vermiyor. Onun için güç de gerekiyor."