Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Aydınpost'a abone olun

Aydınpost'a Google News'te abone olun

Geçen ağustosta konuşmuştum pandemi servisinde çalışan hemşirelerle neler yaşadıklarını... O zaman düzensizlik ve sosyal yaşamlarına dönememek en büyük şikâyetleriydi. Yoğun çalışma saatlerine rağmen kazançları düşüktü ve zaman zaman ötekileştirilmek canlarını sıkıyordu. Bugün problemleri çözülmüş değil ancak onlar aynı üstün çabayla emek vermeye devam ediyor. Kısa süre önce hastanede tedavi gören iş arkadaşım Dilek Kuru hemşirelerden gördüğü ilgiyi “Ben orada yapayalnızdım ve hemşireler bunun çok farkındaydı. İhtiyacım olan şefkati göstermek için çok çabaladılar. Bebek gibi baktılar bana, çay-kahve getirmeyi teklif ettiler” diye anlatıyor. Yoğun bakımda kalan bir başka tanıdığımsa “COVID-19 sürecinde yoğun bakımı son durak olmaktan çıkarıp hastaların aşırı ilgi gördüğü, adeta pamuklara sarıldığı, çıkarken ağladıkları yer haline getiren hemşireler iyi ki varlar” diyor.

Bu vesileyle bir yılı aşkın süredir koronavirüslü hastalarla yakın temasta çalışan hemşirelere yeniden nasıl hissettiklerini sorduk; duygu durumları fena halde karışmış durumda: “Bir yanda hastalığı kapma endişesi, bir yanda hastaya daha fazla dokunma ve yalnız olmadığını hissettirme arzumuz var...”

‘ÖLMEK İSTEMİYORUM CÜMLESİNİ DUYMAK ÇOK YIPRATICI’
Gaye İçkan, Memorial Hastanesi yoğun bakım sorumlu hemşiresi





- Hemşirelik mesleğinde iletişim olmazsa olmaz bir ilkedir. Hastalar ellerini tutup yanlarında kalmamızı istiyorlar. “Ölmek istemiyorum” cümlesini fazlasıyla duydum, aşırı yıpratan bir süreç.

- Ailelerinden uzak, hastalıkla tek başına baş etmek zorundalar. Hastalarımızı sakinleştirmek, onlara duygusal destek vermek bizlere düşüyor. Hayatını kaybeden birçok hasta ismen dahi halen hafızamda kazınmış şekilde duruyor.

- Ben ve ailem de bu süreçte koronavirüs kaptık. Hastayken anksiyete bozukluğu ve panik atak yaşadım. Bu dönemlerde ekibim ve yöneticilerim destekçim oldu.

- Vakaların azalmasıyla bir nebze sakinlemiştim ama şu anki artış ve mutasyonlu virüs sebebiyle yine anksiyete bozukluğu yaşamaya başladım. Tekrar hasta olur muyum, ailemden kimseye bulaştırır mıyım gibi düşünceler şu sıralar en büyük korkularım.

‘MASKENİN ARDINDAN GÜLÜMSEYEREK HASTALARIMIZIN YANINDA OLDUK’
Büşra Asan , Liv Hospital karma servis ekip lideri





- Bu süreçte beni en zorlayan şey, başlarda yaşadığımız bilinmezlik duygusu oldu. Nasıl bir salgınla karşı karşıya olduğumuzu bilmiyorduk ve bu durum beni çok korkutmuştu. Sürekli bir endişe halinde, değişen COVID-19 tedavilerine ayak uydurmak çok zorlayıcıydı. ‘Bir gün bana da bulaşacak mı’ korkusunu yaşadım hep ve hâlâ yaşıyorum.

- Kaybettiğimiz hastalarımız oluyor. Bu durum gerçekten çok üzücü. Hastalarımız, ailelerinden çok bizleri gördüğü için aramızda farklı bir bağ oluşuyor. Bu da bir hastayı kaybettiğimizde bizi derinden etkiliyor. Dolayısıyla bir yandan korku ve endişe, bir yandan üzüntü... Birden fazla duyguyla baş etmek çok zorlayıcı.

- Zaman zaman kırgınlıklarımız oluyor tabii... Keşke böyle olmasaydı dediğimiz zamanlar... Ama bu duyguları hastaneye girerken kapının arkasında bırakmayı bildik. Bu zorlu süreçte maskenin ardından gülümseyerek hastalarımızın yanında olduk ve olmaya devam ediyoruz.

‘HASTALARA DOKUNAMAMAK BİZİ ÇOK YORUYOR’
Emel Yanık, Liv Hospital acil servis sorumlu hemşiresi





- Şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki 20 yıllık meslek hayatımın en zor yılıydı. Bir yandan zor durumda olduğunu gördüğünüz hastalara daha fazla dokunmak, çok daha fazla yardım etmek istiyorsunuz, bununla birlikte bilmediğiniz bir virüse karşı savaş veriyorsunuz. Bu da bizi hem psikolojik hem de fizyolojik olarak çok yoruyor, yıpratıyor.

- Düşünün ki bir hastanın yürüyerek içeri girdiğini görmüşken birkaç gün sonra solunumunun durduğuna şahit oluyorsunuz. Gerçekten çok zor bir dönem; inşallah bir an önce biter ve sağlıklı yaşama geri döneriz.

- Bizler COVID-19 hastalarına bire bir yardımcı olmaya çalışıyoruz ve biz de hastalık riski taşıyoruz. Hastalık taşıma korkusuyla da ailelerimizi, çocuklarımızı göremiyoruz. Bizler sevdiklerimizden vazgeçmek zorunda kalmışken kurallara uymayan insanları gördükçe kırılıyoruz ve üzülüyoruz.

‘BİR HAFTA ETKİSİNDEN ÇIKAMADIĞIM OLUYOR’
Gülhan Demir, Memorial Hastanesi acil servis sorumlu hemşiresi




“Servise gelen hasta, hemşireler için 100 hastadan 1’i olabilir ama hasta için yaşananlar olayın yüzde 100’ü...”

- Kendimi ne kadar korusam da sonunda ben de hastalığa yakalandım. Çocuklarıma ve eşime bulaştırdım. Eşim bizim kadar şanslı değildi, hastanede yatarak tedavi oldu. Çocuklarımın, medyadaki bilinçsiz yayınların da etkisiyle “Babam bir daha eve dönemeyecek mi” diye ağlamalarını asla unutamayacağım.

- Sadece profesyonel gözle değil, amatör ruhla baktığımızda hastayla insani olarak yakınlık ve bağ kurmak kaçınılmaz oluyor. Gelen kişi bizim için belki 100 hastadan 1’i ama o hastalanan kişi için olayın yüzde 100’üdür aslında.

- İki çocuk annesi olarak özellikle çocuk hastalardan çok etkileniyorum. Bazen bir hafta etkisinden çıkamadığımız vakalar oluyor. Ancak hayat devam ediyor ve bir sonraki hastaya fiziksel ve psikolojik olarak hazır olmanız lazım. Birisini kaybetmenin üzüntüsü ve etkisiyle sonraki hastanın alacağı tedaviye olumsuz etki etme ihtimalimiz yok. Bu duyguları içimizde yaşamayı öğrendik diyebilirim.

‘BUNLARIN OLABİLECEĞİNİ BİLEREK TIP YEMİNİ ETTİM’
Semra Şen, Medical Park karma servis sorumlu hemşiresi





- Süreç hiç tahmin edemeyeceğimiz kadar zor. Geriye dönüp baktığımda bu süreci tüm meslektaşlarımla elbirliği içinde nasıl zorluklar yaşayarak atlattığımızı hatırlayacağım.

- 3 yaşında bir çocuğum var. Virüsün çocuklara etkisini ilk dönemlerde tam olarak bilmiyorduk ve bu durum beni hayli endişelendirmişti. Çocuğuma ve aileme zarar vermekten korktum.

- Hastalarla iletişim mesleğimizin bir parçası. Onları anlayarak empatiyle iletişim kurmak zorundayız. Hastalarımızı taburcu ettikçe onları alkışlarla uğurladık. Onlar da bizleri alkışladı. Birbirimize sarılarak teşekkür etmenin farklı bir yoluydu bu alkışlar. Bu sayede birbirimizi motive ettik.

- Uzun saatler çalıştık, zor bir süreçten geçtik, yorulduk ve tüm bunlar devam ediyor. Ancak bu benim çok sevdiğim mesleğimin bir getirisiydi. Bu yola çıkarken tüm bu getirilerin olabileceğini bilerek tıp yemini ettim.

‘KAYIPLAR ÜZÜCÜ AMA DİĞER HASTALARA KUCAK AÇMAK ZORUNDAYIZ’
Çiğdem Kiraz, Medical Park yoğun bakım sorumlu hemşiresi





- Salgın başladığında birçok belirsizlik mevcuttu. Aklımızdaki endişelerle işe koyulduk ve birçok insanın canına can olduk. Tedavi ederken hastalığın yayılmasını önlemek zorluklarımızdan biri. Kullandığımız izolasyon malzemeleri ve tulumlar içinde çalışmak da çok zor oluyor.

- Hastaların çoğunda ölüm korkusu var. Ziyaretçileri önlemler gereği içeri alınmıyor. Biz de her hastamıza maksimum özeni göstermek için çaba sarf ediyoruz. Ölüm haberleri verilirken hasta yakınlarının yanında oluyoruz, acılarını paylaşıyoruz. Ancak yeniden başka hastalara kucak açabilmek, şifa olabilmek için moralimizi yüksek tutmak zorundayız.

- Yaptığımız işin ne kadar özveri gerektirdiğinin ve çalışma şartlarımızın ne kadar ağır olduğunun salgın döneminde bile tam anlaşılamadığını düşünüyorum. Sağlıkta şiddetin hiç olmadığı günler en büyük beklentimizdir.

HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİ ANLATIYOR


“KİMSESİ OLMAYAN İNSANLARIN KİMSESİ OLMAK İSTİYORUM”

Kağan Arslandoğmuş: Ankara Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi 3’üncü sınıf öğrencisiyim. Beni bu mesleğe bağlayan onlarca etkenden biri bir hemşirenin ömrüne binlerce hayat sığdırmasıdır. Modern hemşireliğin kurucusu Nightingale’in de dediği gibi: “Tanrı’nın en değerli armağanı olan hayat, çok defa hemşirenin ellerine terk edilmiştir.”

Furkan Filiz: Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu 3’üncü sınıf öğrencisiyim. Hayatım boyunca insanlara yardım etmeyi ve bir şeyler öğretmeyi kendime hedef olarak bildim. Hemşirelik, güç çalışma şartları olan ve özveri, sabır, hoşgörü kavramlarını içinde barındıran zor bir meslektir. İdeallerimi uygulayabileceğim mesleğin hemşirelik olduğunu düşünüyorum.

Melike Tuğba Türkmen: Bursa Uludağ Üniversitesi 4’üncü sınıf öğrencisiyim. Nightingale’in “Kimsesi olmayan insanların kimsesi olmak istiyorum” sözü sanırım benim bu meslekte neden var olduğumu açıklayan en anlamlı cümle. Kendimi ait hissettiğim bu yerde daima kendime, aileme, vatanıma, milletime, hizmet verdiğim tüm insanlara, insanlığa yakışır bir emektar olabilmek dileğimle...

Besra Bektarım: Dicle Üniversitesi’nde 2’nci sınıf öğrencisiyim. 11 yaşımdan beri insanların hayatına ışık tutabilmek, onları en umutsuz anlarında bile küçük bir tebessümle mutlu ve huzurlu hissettirebilmek en büyük hayalimdi. Bu sebeple sağlık alanıyla ilgilenmeye başladım ve bu alanda insanlarla en çok zaman geçiren, mevcut hastalığın giderilmesinde bakımı sağlayan hemşirelik mesleğine yöneldim.

Kardelen Özkan: Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde 2’nci sınıftayım. Tercih zamanı meslek için araştırma yaparken bakımın lideri olan hemşirelerin, sağlık ekibinin en önemli profesyonellerinden biri olduğunu kavradım. İnsanı sevmeyi, hayat boyu öğrenmeyi, bilgi birikimini, insan yaşamına saygı duymayı gerektiren hemşirelik mesleği beni günden güne kendine bağlıyor.