Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Aydınpost'a abone olun

Aydınpost'a Google News'te abone olun

İşte Erhan Erker'in okurken bizlere  mahalle kültürünün hala var olduğunu anlatan o yazısı...

Kariye’de yeni açtığımız iş yerimiz, işaret tabelalarında hala Kariye Müzesi olarak görülen fakat her an Cami olarak açılması beklenen Kariye Camii’ne kuş uçuşu bir kaç yüz metre uzaklıkta bir yokuş üzerinde.



Karşımızda yaklaşık 40 yıldır o muhitte ayakkabı tamirciliği yapan Ömer ağabeyin dükkanı var. Ömer ağabey mahallenin sevilen bir esnafı. Hemen herkesle muhabbeti var. Gün içinde tezgahında çalışırken çoğu vakitler mahalleden birilerini onun karşısındaki sandalyede otururken görebilirsiniz. Canlı bir sohbet ve bazen de onun küçük demliği ile kaynattığı çay bu sahnenin iki önemli parçası.

Yanımızdaki dükkan, kısmen bir oto tamirhanesi, kısmen de garaj gibi kullanılıyor. Onun da sahipleri yine bu mahallenin eskilerinden bir aile. Çevrede bir kaç mekanları daha var. Baba ve iki oğulu komşularına güleryüzle bakan insanlar. Yanlarında çalışan yaşça bizden büyük, sanatkar iki kaporta ve boya ustası da var ki onlar da kendileri gibi muhabbetli kişiler..

Her sabah dükkanlar açılırken selamlaşmalar ve hoş geldiniz hitapları hiç eksik olmuyor. Birimiz geç kaldığında hemen diğerleri “ne oldu hayırdır?” diye samimiyetle soruyor ki bu da insana ciddi bir güven veriyor.



Dükkanımızın üzerindeki apartmanda oturanların ve çevre evlerde ikamet edenlerin büyük bir kısmı da yine bu bölgenin eskilerinden. Biz bu mahallede yeni olduğumuzdan, önceleri, mahalleli ikili ilişkilerde biraz çekingen davranıyordu. Fakat zaman içinde selamlaştığımız ve hal hatır sorduğumuz kişi adedi arttı. Günler geçtikçe kapıdan başını uzatıp selam veren sayısı da fazlalaşıyor.

Sokaktan her gün muntazaman geçen bazı seyyar satıcılarla da yavaş yavaş ünsiyet peydah etmeye başladık.



Bulunduğumuz muhit insan trafiğinin pek fazla olmadığı bir yer. Fakat önümüzdeki yokuş Draman ve Balat’a doğru uzandığından ummadığım ölçüde bir vasıta geçişine şahit oluyoruz. Başkalarına tarif ederken bazen eski İstiklal caddesi gibi bir araç trafiği var diye tarif ediyorum. Sebebi de şu; bizim liseye gittiğimiz zamanlarda İstiklal caddesi araç trafiğine açıktı ve burada hakikaten çok ciddi yoğunluk olurdu. Herhalde bu kalabalık zihnimde önemli bir yer edinmişti ki hala örnek olarak kullanıyorum…

Özetle iş yerimiz arabaların çok, fakat insan sayısının yoğun olmadığı bir çevrede yer alıyor. Bu çevrede öne çıkan ve benim vurgulamaya çalışacağım nokta ise eski İstanbul’u anlatan yazılarda gördüğümüz canlı mahalle kültürü ve yakın insan ilişkilerinin varlığı

Geçenlerde karşımızdaki evin ikinci katında yaşayan komşu teyzemiz vefat etti. Bekar olan oğlu ile beraber yaşayan teyzemizin evi hemen mahalleli hanımlarla dolup taştı. Elinde tepsilerle bir çok kişi dükkanın önünden geçerek o eve yiyecek bir şeylerle gittiler.

Cenaze Mihrimah Sultan Camii’nden kaldırıldı ve o sırada yakın çevredeki dükkanların büyük bölümü namaz vaktinde kepenklerini indirdiler. Mahallelinin önemli bir bölümü cenaze namazı için Camideydi.

Karşı evdeki teyzemizin vefat günü bizim iş yerine de o cenaze evinde hazırlanan ikram tabaklarından biri geliverdi. Ben eve taziyeye gidemediğim için mahcubiyetimi beyan ederken komşum “aaa olur mu sen Camiye geldin dükkanı daha fazla kapatman olmaz ben sana hakkını getirdim” dedi. Çok tuhaf olmuştum

Aynı tarihlerde bizim apartmanın üst katındaki bir yaşlı teyzemizin de vefat etmiş olduğunu geç de olsa işittim. Daha sonra duydum ki onun da pazar günü kalkan cenazesine mahalleli yoğun bir şekilde katılmış

Her iki teyzemize de bu vesile ile Allah(cc)’dan Rahmet diliyorum…

Üst katımızdaki teyzenin göz aşinalı olduğum kişilerden hangisi ile irtibatlı olduğunu ilk etapta tam anlayamamıştım. Onu da yine geçen Cuma günü teşhis ettim. O gün sabahtan itibaren apartman çevresinde bir hayli yoğunluk vardı. Parkeden araba sayısı da bir hayli fazlaydı. Kapıdan apartmanın içine doğru normalin dışında bir insan girişi olduğu fark ediliyordu.

Meğerse vefat eden teyzemiz, apartmana giriş çıkışlarda selamlaştığımız Raif beyin annesi imiş ve o gün yakın akrabaları ve komşuları teyzemiz için Kur’an-ı Kerim tilavet etmek üzere toplaşmışlar.

Derken öğleden sonra Raif bey elinde bir tabakla içeri girdi. “Bizim evde annemin mevlüdü vardı, ikramlardan siz de buyurun. Tabii annemin Ruhu için bir Fatiha okursanız seviniriz” dedi. Yine mahçup olmuştum. “Başınız sağ olsun Raif ağabey, inanın benim gelmem gerekirdi, çok sağolun dedim” ama bir şeyleri eksik yaptığımdan dolayı kendimi kabahatli hissetmiştim.

Yıllardır Fatih’te oturuyor olmama rağmen bu sahneler bende inanın çok da karşılaşmadığım olaylar olarak büyük bir etki uyandırdı. Kitaplarda okuduğumuz, büyüklerimizden dinlediğimiz hikayelerden birkaçına bu kısa süre içinde aynel yakin şahit olmuştum.



Bu kısa yazıyı bitirirken bahsetmek istediğim üçüncü olayı da Muharrem ayının son haftasında yaşadım.

Öğlen saatlerinde daha önce görmediğim bir hanım kızımız elinde bir tepsi ile selam vererek dükkan kapısından içeri girdi. “Ben üst katta oturuyorum, annem aşure pişirdi lütfen siz de buyurun” dedi. “Çok memnun oldum, teşekkür ediyorum, Allah kabul etsin” diyerek ikramı aldım ve kızımızı uğurladım. Tabii tepside bir kaç tabak aşure daha vardı ve onları da yan komşuya ve karşıdaki Ömer ağabeye götürüyordu.

“Allah Allah” dedim içimden neler oluyor?

Bu güne kadar hiç temasımız olmayan insanlar, sadece komşuluk hukukunun gereği olarak pişirdikleri aşureden bizlere de gönderiyor. Ne kadar güzel bir hareket…

Ben öncelikle bir irtibat ofisi ve küçük bir ticarethane diye açtığım bu dükkanda daha önceki iş yerlerinde hiç yaşamadığım olaylarla karşılaşıyordum. Gerçi daha önceki iş tiplerimiz bu tür münasebetlere pek uygun bir yapıda değildi ama buna rağmen yine de son olaylar bende garip etkiler uyandırmıştı.

Aşure ikramını hemen o gün tweeterdaki hesabımda paylaşıp takipçilerime duyurdum. Düşündüm ki bizi etkileyen güzellikleri olabildiğince diğer insanlarla da paylaşmalıyız.

Bu yazıyı da aynı saiklerle kaleme aldım.

Komşuluk çok önemli bir şey. Bazen akrabadan da öte komşuluk ilişkilerinin varlığına şahit oluyoruz.

Beraberce aynı çevrede yaşadığımız insanlarla bu tarz yakınlıkları samimiyetle geliştirmek veya daha doğru bir anlatımla, eskiden var olan bu güzel toplumsal alışkanlıklarımızı canlı tutmaya gayret etmek eminim ki hayati önceliklerimizden olmalı.

İnanıyorum ki ancak o zaman hayatımız daha fazla anlam kazanacaktır.