TRT World Forum’un açılışına video konferansla katılan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, konuşmasında özetle şunları söyledi:

DİJİTALLEŞME ÖNE ÇIKMAYA BAŞLADI

“Koronavirüs salgını hayatımızın her alanında derin izler bırakıyor. Medya, siyaset ve uluslararası ilişkilerin de bu değişim dalgasından etkilendiğini görüyoruz. Bir süredir yükselmekte olan yeni medya araçları, salgının ortaya çıkardığı tabloda daha da yaygınlık kazandı. Ticaretin yanı sıra basında da dijitalleşme öne çıkmaya başladı. Geleneksel medyanın etkisini tamamen yitirdiğini elbette söyleyemeyiz. Ancak yeni bir gerçeklikle karşı karşıya olduğumuzu inkar edemeyiz.

DENETİMSİZ ALAN OLUŞTURUYOR

Hayattaki her şey gibi teknoloji de insan hayatını kolaylaştırmak için vardır. İnsanı maddi ve manevi varlığıyla bir bütün olarak gören dijitalleşme hepimiz için hayırlı neticeleri beraberinde getirecektir. Ancak hiçbir denetimin olmadığı, keyfiliklere açık, hukukun dışında bir alan olarak algılandığında dijitalleşmenin bizi götüreceği yer faşizmdir. Bunun için dijitalleşme, özgürlüğün alanını genişletirken yeni adaletsizliklere, haksızlıklara, yeni ötekileştirmelere yol açmamalıdır. Sınırsız özgürlük bu başlık altında tamamen denetimsiz bir alan oluşturarak yeni mağduriyetlerin oluşmasına sebebiyet veriyor.

VATANDAŞLARIMIZI KORUYACAĞIZ

Kimi zaman mevcut hukuk düzeninin bile yetersiz kaldığı bu durum siber zorbalık başta olmak üzere psikolojik ve sosyal sorunlara kapı aralıyor. Mağdurlar çoğu kez şikâyetlerini ulaştırabilecekleri ne bir muhatap ne de haklarını arayabilecekleri hukuki bir mecra bulabiliyor. Kötülük yapanın, suç işleyenin yanına kâr kaldığı bir düzenin adı özgürlük olamaz. Devletlerin, vatandaşlarını koruma gayesiyle attığı iyi niyetli adımlar ise hemen özgürlüklere müdahale parantezine alınarak akim bırakılmaya çalışılıyor. Türkiye olarak bir süredir bu konuda yaşanan haksızlıkları dile getiriyor, kimsenin, hiçbir şirketin hukukun üstünde olmadığını vurguluyoruz. Geçen aylarda yürürlüğe giren kanuni bir düzenlemeyle sosyal medya şirketlerine ülkemizde temsilci bulundurma zorunluluğu getirdik. Bunu yaparken uluslararası hukukun bize tanıdığı yetki çerçevesinde özgürlük-güvenlik dengesini gözeterek hareket ettik. Vatandaşlarımızı, bilhassa yetişkinlere nazaran daha hassas durumda olan çocuklarımızı korumayı amaçlıyoruz. Temennimiz kendilerini hukukun dışında gören bu kurumların ülkemizin iyi niyetli çabalarına gönüllü bir şekilde destek vermesidir. Aksi takdirde Türkiye, her şart altında vatandaşının hukukunu korumayı sürdürecektir.

BAŞARILARIMIZ YOK SAYILIYOR

Günümüz dünyasında yapılan çalışmaların uluslararası kamuoyuna ulaştırılmasının önemi giderek artıyor. Türkiye olarak bu konuda uzun yıllardır maalesef çok sıkıntı çekiyoruz. Türkiye’nin uluslararası alandaki başarıları, ülke içinde yaşadığı büyük değişim dış dünyada hakkaniyetle şekilde yer almıyor. Hatta çoğu durumda başarılarımız yok sayılarak ya da çarpıtılarak olduğundan farklı şekilde aktarılıyor. Gerçeği keşfetmek için değil zihinlerdeki oryantalist kalıplara uygun cevaplar bulmak için Türkiye’ye bakılıyor. Özellikle 2013 senesinden itibaren Gezi olaylarıyla başlayan süreçte ülkemiz çok ciddi haksızlıklara, çifte standartlara maruz kalmıştır. Sokakları yakıp yıkanlar, 24 saat canlı yayın yapan uluslararası medya kuruluşları tarafından barışçıl göstericiler olarak lanse edilmiştir.

DERS VERENLER ÜÇ MAYMUNU OYNUYOR

Ama aynı olaylar daha sonra Avrupa’nın farklı ülkelerinde yaşanınca bize basın özgürlüğü dersi verenler üç maymunu oynadılar. Paris’in göbeğinde haftalarca süren sarı yeleklileri görmezden geldiler. Fransız polisinin göstericileri kör eden orantısız müdahalelerinden hiç bahsetmediler. Fransız devlet organlarının medyaya yönelik ablukası karşısında eleştirel tek cümle kurmadılar... Hemen her gün şahsımı hedef alan iğrenç manşetleri ise burada söyleme gereği bile duymuyorum. Bizi asıl üzen, bizi asıl rencide eden kutsallarımıza yönelik saldırılardır. Medya organlarının İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığına bayraktarlık yapması gerçekten utanç vericidir. Basın özgürlüğü kılıfı altında sergilenen çirkeflikler farklı din ve kültüre mensup insanların bir arada yaşama iradesini zehirlemektedir. Şayet bu nobran tavra bir dur denilmezse bunun acısını Avrupa ile beraber tüm insanlık çekecektir."

ALTUN’DAN AB’YE MESAJ




Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun, Avrupa Birliği (AB) ile daha yakın ilişki kurmak istediklerini belirterek şu açıklamayı yaptı: “Herkesin iyiliği için, özellikle Avrupalı dostlarımızı, tarih tekerrür etmeden önce göçmen ve Müslüman karşıtı anlayışın önüne geçmeye davet ediyoruz. AB ile daha yakın bir ilişki kurmak istiyoruz ve buna gayret ediyoruz. Birliğin, dünyadaki Müslümanlarla bir sorunu olmadığını kanıtlamasının tek yolu Türkiye’ye saygılı davranmasıdır. Türkiye’nin ‘taviz vererek Avrupa’nın dostluğunu kazanması gerektiği’ fikri hem haksızdır hem de gerçeklikten uzaktır. Bunun yerine, Avrupalı muhataplarımıza, ilişkilerimizi ileriye götürecek tek unsurun ‘diyalog’ olduğunu ifade ediyoruz. Bir NATO müttefiki olan Türkiye son yıllarda ne yazık ki Washington’da benzeri görülmemiş hasmane bir muamele görmektedir. Kendilerine ister PKK ister DEAŞ adını versinler, teröristlere karşı sarsılmaz ve kararlı mücadelemiz anlaşılmaz bir biçimde çarpıtıldı. ABD’nin, yeni yönetimle birlikte, geleneksel müttefikleriyle gerilen ilişkilerini onarma ve onların hayati çıkarlarına da gereken saygıyı gösterme yoluna gideceğini temenni ediyoruz.”