Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Aydınpost'a abone olun

Aydınpost'a Google News'te abone olun

Adam, bahçeye ekilmiş şebboyları görünce, elindeki çapayı attığı gibi tomurcuklarına, çiçeklerine bakmadan şebboyları sökmeye başladı! “Ah bu kadın hiç laf anlamıyor; buraya mı dikilir bunlar? Acelesi neydi bilmiyorum, bahçıvana diktirmiş kaş göz arasında, ben de söktüm işte!”

Adam, bir elinde çapa, diğerinde söktüğü çiçek demetleri olduğu halde kapının eşiğinde karısıyla göz göze geldi! Bir anda suçüstü yakalanmış hissine kapıldı ancak çabuk toparlandı ve suçunu bastırmak istercesine karısına bağırmaya başladı; “Ben sana söylemedim mi, bu çiçekler burada olmaz diye, bahçenin önü dururken arkasında ne işi var bunların?” Adam bütün bunları ağır bir üslup kullanarak karısının yüzüne haykırırken, onu derinden yaraladığının ve incittiğinin farkında değildi!

Kadın, kocasının bu ağır üslubu karşısında neye uğradığını şaşırmıştı! Oysa okuyup araştırmıştı; şebboylar güneş çiçeğiydi, arka tarafa, bütün gün güneşi gören yere ekilmeliydi. Hem şebboy gece kokusu demekti; geceleri daha güzel ve güçlü koku salıyorlardı. Genelde evin arka bahçesinde yaşanıyor; yemek orada yeniyor, gece geç vakte kadar burada oturuluyordu. Dolunayın olduğu gecelerde, bu çiçeklerin renk ve koku güzelliğine doyum olmazdı diye düşünmüş ve şebboyları arka bahçeye diktirmişti. Bu adam ne kadar şedit, ne kadar kaba bir insandı, bütün hayatı kendine zindan etmişti. Yaşamındaki her şeyi o biçimliyordu. Bunu yaparken de zorba ve kaba oluyordu. Yeter demenin zamanı çoktan geçmişti. Artık bu evde durulmaz, onunla yaşanmazdı!

Kadın hiçbir şey söylemedi. Cevaplamadı bile kocasını; bütün zehri içine akıtıp, kafasını çevirerek evden içeri girdi. Kısa bir süre sonra,  elinde ufak bir valiz ve sokak kıyafetiyle evin eşiğinde belirdi. En son ayakkabılarını geçirdi ayaklarına, başörtüsünü bahçe çıkışında bağladı ve demir bahçe kapısını bile kapatmadan kendini sokağa attı. Adam, karısının bu ani hareketine bir anlam veremedi ama gururuna da yediremedi; “nereye gidiyorsun?” diye soramadı. Bu yüzden, sadece karısının ardından bakakaldı! Adam elinde çapa ve yolunmuş şebboylarla ağır bir şaşkınlık yaşarken, karısı sokağı dönerek, hızla gözden kaybolmuştu.

Adam şaşkınlığının ardından kendine gelir gelmez, elindeki çapayı ve çiçekleri hırsla yere çaldı ve karısının ardınca dışarı çıktı. Ancak kadın bir anda yok olmuştu. Yer yarılmış içine girmişti sanki. Öfkesini sunturlu bir küfür sallayarak bastırmaya çalıştı. Nereye gidecekti ki; bir arkadaşına sığınır, öfkesi yatışınca evine döner diye düşünerek eve döndü. Kapı girişinde şebboyların her biri bir yana savrulmuştu; bordosu, gece mavisi, kanarya sarısı renkleriyle çiçekler birbirine geçmiş, bahçe betonunun üstünde perişan bir haldeydiler. Çiçekleri birer ikişer topladı sonrasında onları söktüğü yere götürdü; özenle dikerek, can sularını verdi.

Adam kabalığının ve hoyratlığının pişmanlığı ve hüznü içinde verandanın bir köşesine sığındı. Acaba nereye gitmiş olabilir? Telefon etmek geldi aklına; aradı, cep telefonu evin içinde bir yerlerde çalıyordu, telefonunu da almamıştı!

Gün batmış, vakit akşam olmuştu. Karısının her an çıkıp geleceğini umut ediyordu ancak saatler ilerledikçe adamın tedirginliği artmaya başlamıştı. Konuya komşuya sormuş, gidebileceği yakın dost ve akrabaları aramıştı. İlerleyen saatlerde, Kadının nereye gittiğini kimse bilmiyordu ya da karısı bu insanların hiçbirine gitmemişti. Saatler geçmek bilmiyordu ancak vakit, gece yarısını çoktan geçmişti. Adamın gerginliği endişeye dönüşmüştü. Polise haber vermeliydi. Öyle de yaptı.

İlerleyen günlerde adam, karısından hiçbir haber alamadı. Gecesi gündüzüne karışmıştı, içinde bulunduğu durumdan yurt dışında yaşayan oğlunu ve kızını haberdar edememenin manevi baskısını da yaşıyordu! Ne diyecekti ki onlara? Onları tedirgin etmenin ve üzmenin şu anda gereği var mıydı? Kahır ve bekleyiş içindeydi adam; kurttan, kuştan medet umar, haber bekler olmuştu! Bir çiçek uğruna olacak şey miydi bütün bunlar?

Bir gece yarısı, telefon uzun uzun çaldı. Pencerenin kenarında yarı uyur vaziyetteki adam bu sesle irkildi. Karısı hastanedeydi! Bir kaza sonucu; ağır yaralı olarak, Eskişehir Devlet Hastanesine kaldırılmıştı ve kendisi acilen bekleniyordu. Deliye döndü bir an, eli ayağına karıştı! Kekeleyerek cevapladı telefonu, teşekkür bile edemedi ve kendini hızla dışarı attı. Yakınlarına ve komşularına haber vermek aklına bile gelmedi. Arabasına atladığı gibi gecenin içine aktı! Gecenin karanlığında yolları, araba değil, adeta kendisi yutuyordu. Bayramoğlu’ndaki yazlıklarından başlayarak; Gebze’yi, Adapazarı’nı, Pamukova’yı, Bilecik’in yılankavi yollarını süratle geride bıraktı. Bu kadının Eskişehir’de ne işi olabilirdi, kazaya nerede ve nasıl karışmıştı,  acaba şimdi ne haldeydi?  Bu ve benzeri sorularla kafası allak bullaktı adamın. Gözleri biber gibi yanıyordu, geceler boyu uykusuzdu. Bir ara, Bozüyük tabelasını görür gibi olmuştu, Eskişehir’e ulaşmış sayılırdı! Yakınlaştıkça telaşı ve heyecanı giderek artıyordu. Önünde hiçbir araç olsun istemiyordu, önüne çıkan araçları hızla solluyordu. Bu sollamaların birinde; kendini, koca bir otobüsün karşısında buldu, sonrasını hatırlamıyordu…

Adam bir anda irkilerek kendine geldi. Bahçede gezinirken buldu kendini. Ortalıkta ne çiçek ne şebboy vardı. Ancak karısının bahçeyi çiçeklendirmek istediğini anımsadı. Şimdi karısının diktirdiği şebboylar olanca şirinlikleriyle kendisine bakıyorlardı. Her birini teker teker okşadı. Sonrasında karısının yanına vardı; alışılmışın dışında bir refleks ve arzuyla, karısının yanağına okkalı bir öpücük kondurdu…

Birlikte güzel bir kahvaltı yaptılar. Günlerden pazardı; hafta içinde, bu gün için seraya gidip çiçek almayı programlamışlardı. Öğleden sonra dışarı çıktılar, sahilde kahvelerini yudumladıktan sonra, sıkça uğradıkları seranın yolunu tuttular. Kadın kurgulanmış bir şekilde; doğruca, allı, morlu, sarılı, pembeli şebboyların bulunduğu tarafa yöneldi…                                                                                                                                                              

Temmuz 2021 Marmaris

Cemal Çalımer