Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Aydınpost'a abone olun

Aydınpost'a Google News'te abone olun

Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs döneminde çalışma şeklimiz değişirken tükenmişliğin yeni bir çeşidi de ortaya çıktı. Bitkinlik,  enerji eksikliği, sürekli yorgunluk, uyku bozukluğu, düşük performans gibi birçok belirti ile kendini gösteren “Dijital Tükenmişlik Sendromuna” yakalanma riski her geçen gün daha çok artıyor. Öyle ki ABD merkezli danışmanlık şirketi Gallup’un araştırmasına göre dünya çapında 100 kişiden 75’inin bu sendroma yakalandığını gösteriyor. Bilinçaltı Uzmanı Lily Lale Yılmaz, “ Telefon, bilgisayar gibi cihazların içinde gerçek olmayan, kusursuz bir dünyada saatlerce vakit geçirildiğinde kullanıcıların hipnoza girdiğini bu durumun da en çok gençleri etkilediğini” söyledi.

 Dünya bir yandan koronavirüs ile mücadele ederken diğer yandan da salgının ruh sağlığına bıraktığı olumsuz etkilerle başa çıkmaya çalışıyor. Bu sorunların başında ise online kanalların kullanım oranının artması ile birlikte “Dijital Tükenmişlik” geliyor. Fiziksel tükenmişlik ile aynı belirtileri gösteren dijitalin karanlık yüzü olarak nitelendirilen bu soruna, teknolojiyi iyi yönetemeyen birçok kişi yakalanma riski taşıyor. 

 Evden çalışma ile kişilerin bilgisayardan izlediği dünya ile baş başa kaldığının altını çizen Bilinçaltı Uzmanı Lily Lale Yılmaz, “  Bu çalışma yöntemi ile birçok birey dışarıda akıp giden güzel yaşamdan kopuyor. Bu da dijital tükenmişlik sendromuna yakalanmayı daha çok teşvik ediyor.  Hipnoz dediğimiz şey, beyin dalgalarının 7 Hz ile 14 Hz frekans aralığında titreşerek bilinçaltına giriş yapmasıdır. Dolayısıyla bilgisayar, televizyon ve telefonu da bu duruma ekleyebiliriz. Telefon gibi cihazlara gözünüzü ayırmadan dikkatli bir şekilde baktığımızda otomatik olarak bilinçaltına girilir,   kayıtlar yapılır. Maalesef bu kayıtların çoğu yanlış kayıtlar olur. En basit örneğiyle; Telefonun içindeki sanal dünyada herkes çok uzun boyludur, zayıf ve ideal kilosundadır, hepsi gür saçlıdır, inanılmaz iri gözleri ve uzun kirpikleri vardır. Dolayısıyla gerçek olmayan bir dünya sergilenir ve kişi bilinçaltında ona inanmıştır. Sonra aynada kendine dönüp baktığı zaman büyük bir fark görür. Bu durum da gerçekten çok ciddi bir tükenmişlik yaratır ve gençlerimiz çok olumsuz yönde etkilemektedir. ”ifadelerinde bulundu.

Dijitalleşmenin hayatın merkezi haline gelmesiyle insan ilişkilerinin zayıfladığını dile getiren Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu durumun çözümü için mümkün olduğu kadar teknolojik cihazlardan bağımsızlaşmamızdan geçiyor. Günümüz şartlarında bazı işlerimizi sadece bu kanallardan gerçekleştiriyoruz.  İşimizi bitirir bitirmez cihazımızı kapatıp günlük yaşama tabiri caizse kendimizi sokağa atmamız gerekiyor. Doğa, açık hava, insanların bol olduğu yerler bizlere iyi gelir. Dışarıda vakit geçirmek insan ilişkilerini tekrar canlandırmak, hiç tanımadığımız insana sokaklarda merhaba, günaydın demek bu tükenmişliği yok etmemizde en pratik, en kolay ve en keyifli çözüm yoludur.”