Her çocuk belirli mizaç tipleri ile dünyaya gelir. Dünyaya gelen çocuğa olan ebeveyn yaklaşımları çocuğun kendi, diğerleri ve dünya ile ilgili ilişkisinin zeminini oluşturur. Mizaç olarak bir çocuğun korkulu olması değil, çocuğa olan yaklaşımın korkuya zemin oluşturduğundan bahsedilebilir. Anne-bebek arasındaki bağ, çocuğun ebeveynini korktuğu durumlarda gözlemlemesi çocukta görülen korkuların sebebinin birkaçı olarak kabul edilebilir. Her korkan çocuk özgüvensiz olarak tanımlanması hatalı bir yaklaşımdır.

Özgüven, dünya literatüründe en fazla araştırılan başlıklardan biridir. Bu kavramı bu kadar popüler yapan ailelerin çocuklarını özgüvenli olmalarına duydukları arzudur. Özgüven, en yalın haliyle tanımlanacak olursa çocuğun özüne güvenmek demektir. En birincil basamak ise çocuğun anneden sağlıklı bir biçimde ayrışmış olmasıdır. Çocuğun ebeveyninden ayrışmış bir özü olmaya başladıkça kendine güveni de beraberinde gelir.

Anne ve bebek arasında ilk 2 yıl kurulan ilişki temel ihtiyaçları, güvenin oluşmasını temel alan bitişik bir ilişkidir. Ardından çocuk ben olmanın, birey olmanın seslenişi ile kendi varlığının ve bireyselliğinin farkına varmaya başlar. Kendi kendine giyinmesi, ayrı uyuması gibi birçok bireysel deneyim çocuğun özünü keşfetmenin ilk adımlardır. Çocuk yavaşça bu deneyimleri kazanıp kendi yapabildikleri anlamaya ve beraberinde hatalar yapmaya başlar. Bu hatalar, ebeveynlerin yol göstericiliği ile birlikte dönüştürülmesi çocuğun ilerlemesi için yüreklendirir.

Çocuğun hata yapabileceği ile ilgili güvende hissettirmek, duyguları ile ilgili konuşmak ona hayattaki varlığının biricikliğini ve değerini hatırlatır. Ancak ebeveynin çocuğun yerine onun hayatını kolaylaştırmak, acı çekmesini engellemek adına çocuğun eli, kolu, ayağı olmak çocuğun hayatta yapabildiklerini keşfetmesinin önündeki engeldir. Çocuğun özgüvenli olması adına birçok hobiye aynı zamanda gidip ebeveynin hayattaki arzularını gerçekleştirmek yerine kendi yapabileceklerini keşfederek çizdiği yolculukta ilerlemesi özüne güvenmesine yardımcı olur. Çocuklarımızı birer parçamız olarak değil onların hayatlarına rehberlik eden birer eşlikçi olmamız sağlıklı yetişkin olabilmelerinin formülü olarak kabul edilebilir. Bu durumun da ötesinde bizlerinde yaşantılarımızla örnek duruşu, çocuğumuza nasihatle anlattıklarımızdan, sözlerimizden daha değerlidir.

Posta.com.tr