'Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ veya bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi... Kadınları her türlü şiddetten korumak, ayrımcılığı önlemek ve kadınların güçlendirilmesi yoluyla eşitliğin sağlanması bakımından yükümlülükler getiren bu belge 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında imzaya açıldı. Sözleşmeyi imzalayan ilk ülke Türkiye oldu. Bu kapsamda atılan en önemli adımlardan biri, 2012’de 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un çıkarılmasıydı.

Öte yandan bu belgeyi boşanmalarda artışa neden olduğu, erkekleri mağdur ettiği ve Türk aile yapısına uygun olmadığı gerekçesiyle eleştirenler de var. İstanbul Ekonomi Araştırma’nın geçen hafta yayımladığı verilere göre toplumun yüzde 51.7’si bu sözleşmenin ne olduğunu bilmiyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kurucusu Gülsüm Kav’a bu sözleşmeyle ilgili en çok merak edilenleri sorduk.Gülsüm Kav

İstanbul Sözleşmesi nedir?

Hayranlık uyandırıcı bir metin. Kadınların şiddetten kurtulduğu bir hayata kavuşmasının yollarını tanımlıyor. Hangi kurumun ne yapması gerektiğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Sadece şiddetten korunma ve şiddetin verdiği zararı ortadan kaldırma yollarını göstermiyor, şiddetin kendisini ortadan kaldırmayı hedefliyor. Şiddetin kökeninde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yattığı gerçeğini, devletlerin yükümlülüklerinde tercüme etmiş olması büyük bir başarı.

Ne zaman imzalandı?

Hangi koşullarda ortaya çıktı?

İstanbul Sözleşmesi’nin hazırlanmasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’yle ilgili aldığı bir karar çok etkili oldu. Diyarbakır’da yaşayan Nahide Opuz’un aile içi şiddete maruz kaldığı için AİHM’ye 2002’de yaptığı başvuru 2009’da sonuçlandı. Opuz başvurusunda kendisini tehdit eden ve daha sonra da annesini öldüren eski kocasına karşı devletin kendisini etkili bir şekilde koruyamadığını belirterek şikâyetçi olmuştu. AİHM, Nahide Opuz’u haklı buldu ve Türkiye’yi 36 bin 500 euro tazminata mahkûm etti.

Bu bir ilk miydi?

Evet. Bu kararla AİHM nezdinde ilk kez bir devlet aile içinde şiddeti engellemediği için hüküm giymiş oldu. Aynı dönemde Münevver Karabulut ve Ayşe Paşalı cinayetleri gibi toplumu sarsan cinayetler işlendi. Uluslararası ilişkiler açısından da o dönemde bunlarla ilgili adımlar atmamız önemliydi.

Bu sözleşmenin hazırlık sürecinde kimler görev aldı?

2008 Aralık’ında Avrupa Konseyi, Kadına Yönelik Şiddetle ve Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Önleme Geçici Komitesi’ni (CAHVIO) kurdu. İstanbul Sözleşmesi’ni CAHVIO tamamladı. İçinde Türkiye’den de temsilcilerin olduğu bu heyetteki uzmanlardan biri Prof. Dr. Feride Acar’dı. Dönemin kadından sorumlu bakanı Fatma Şahin ve Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Aşkın Asan da sürece dahildi. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni 11 Mayıs 2011’de imzaladı, 14 Mart 2012’de onayladı. Sözleşme 1 Ağustos 2014’te de yürürlüğe girdi.

46: İMZALAYAN ÜLKE SAYISI

İçeriğinde neler var?

Bu sözleşme imzacı ülkelerden ne istiyor?

İmzacı ülkelere “Kadınların başta çalışma hayatı olmak üzere tüm alanlarda eşit haklarda yaşamaları için çaba gösterin. Şiddetin ortaya çıkmaya cesaret edemeyeceği bir toplum yaratmayı hedefleyin” diyor. Bir diğer maddede “Hemen böyle bir toplum yaratamayabilirsiniz. Bu köklü bir sorun. Bir kadın şiddet tehdidi altındaysa ve korunmak istiyorsa yasanızı etkin bir biçimde uygulayın” diyor.

Neden itiraz ediliyor?

Peki Türkiye’de bu maddeler uygulandı mı?

Türkiye bu noktada 6284 sayılı ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’la ilgili çalışmaları başlattı. Sözleşmenin bir diğer temel adımında “Eşitlik hakları için uğraştın, korumaya çalıştın ama koruyamadın. Ve bir kadın zarar gördü. O zaman da etkin kovuşturma yapmalı, faili cezasız bırakmamalı, adaleti sağlamalısın” diyor. Bu da Şule Çet davasında yaşanan sorunların olmaması yani delillerin etkin şekilde toplanması ve pek çok davada gördüğümüz tahrik indirimlerinin uygulanmaması anlamına geliyor. İstanbul Sözleşmesi, son maddede de imzacı ülkelere “Bunları uyguluyorsanız bile yetmez. Kadınları güçlendirme politikanızı somut olarak gösterin” de diyor. Bu sebeplerle bu belge ‘şiddetin aşısı’.

İstanbul Sözleşmesi’ne itiraz edenler neden ediyor?

Aile yapısını bozduğu, uzaklaştırma kararlarının erkekleri mağdur ettiği, toplumsal cinsiyet eşitliği ve cinsel yönelim gibi kavramların Türkiye’deki ahlaki değerlerle çeliştiğini öne sürüyorlar. Sözleşmeyi uygulamayarak aileyi koruduğumuzu düşünürken aileler ne hale geldi, görmüyorlar mı? Emine Bulut çocuğunun gözünün önünde öldürüldü. Dün yine bir kadın aile içinde cinsel saldırıya uğradı, sonra da öldürüldü. İçinde şiddet olan aile, nasıl bir ailedir? Bu gerekçeler ikna edici değil. Uzaklaştırıcı tedbirden rahatsız olduklarını söylüyorlar. Düşünün, bir kadın evde şiddet altında, erkek uzaklaştırılmasın da o kadın ölsün mü evde? Yasaları uygulamayarak aileyi korumadığımız çok ortada.

Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilirse sözleşme kapsamında yürürlüğe giren 6284 sayılı koruma kanununun uygulanması da aksar mı sizce?

Bugün hayatta olmayan Tuba Arslan eşinden gördüğü şiddete karşı 23 kez suç duyurusunda bulunmuştu. Sözleşmeden çekilirsek işte bu ihmaller daha da artacak. İstanbul Sözleşmesi, Türkiye için bir prestij, gurur kaynağı oldu. Sözleşmenin adı, ‘İstanbul’. İsmi veren ülkenin bırakın imzasını çekmesini konunun tartışmaya açılması bile ayıp. Uluslararası ilişkiler bakımından da çok güven sarsıcı bir durum çünkü medeniyetten kopuş anlamına geliyor.

Peki bundan sonra ne olacak?

Sözleşmeyi kaybetmemek için her şeyi yapacağız. Diyelim ki olmadı... Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak il il, adliye adliye davaları takip ediyoruz. Bizi o duruşma salonlarından kimse çıkaramaz! Asla pes etmeyeceğiz. Sözleşmenin tüm maddeleri uygulanana kadar elimizden gelen her şeyi yapacağız.

Bakanlık ‘Pınar Gültekin’in davasını takip edeceğiz’ dedi, işte bu da İstanbul Sözleşmesi’nin eseri... 

◊ İstanbul Sözleşmesi’nin bize getirileri neler oldu?

Başta dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere konuyla ilgili tüm bakanlarının o belgede imzaları var. Hepsinin o dönemki beyanları bundan ne kadar gurur duydukları yönünde. İmzadan sonra yürürlüğe girmesi beklenirken bile bu adımın anaakım medyada görülmesi, yetkililerin “Şiddete sıfır tolerans göstereceğiz” gibi açıklamaları ve 6284 sayılı koruma kanununun çıkarılması yönündeki çalışmalar büyük etki yarattı. O yıl, yani 2011’de kadın cinayetleri sayısında bir gerileme oldu.

◊ En somut kazanım bu mu?

Evet, bu sözleşme nüfusun yarısının hayatı demek. Binlerce kadın İstanbul Sözleşmesi sayesinde hayatta kaldı. “Yasayı uygula, kadını yaşat” sloganımız o kadar gerçek ki... Biz Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak davaları takip etme yolunu keşfedince Aile Bakanlığı’nı da davet ettik, artık onlar da davalara müdahil oluyor. Bu sözleşme olmasaydı Aile Bakanlığı davaları takip edemeyecekti. Bakanlık “Pınar Gültekin’in davasını takip edeceğiz” dedi. İşte bu da İstanbul Sözleşmesi’nin eseri.

◊ Sözleşme olmasaydı ne olurdu?

Geçen sene sözleşme ve 6284 sayılı kanunla ilgili yine bir tartışma gündeme gelmişti. Hemen arkasından Emine Bulut’u kaybettik. Siz çözüm yoluyla ilgili olumsuz konuşursanız o sorunu çıkaranlara cesaret verirsiniz. Emine Bulut’un evli olduğu erkek bu tartışmadan cesaret buldu. Bugün Pınar Gültekin’i hunharca öldüren ve bunu varille gizlemeye çalışan erkek, cesareti yine bu tartışmadan buldu.
Sözleşme olmasaydı, sözleşme tartışmaya açıldığında neler oluyorsa onların daha da fecisi olurdu! 2011’de sözleşmeden olumlu bahsedilmesi cinayetleri nasıl azalttıysa, şu anda da olumsuz bir şekilde gündeme gelmesi cinayetlerde bir sıçrama yaratıyor. Üstelik nitelik olarak da çok hunharca cinayetler işleniyor.

ADI NEDEN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ?

2011’in ilk yarısında Avrupa Konseyi’nin dönem başkanı Türkiye’ydi. Sözleşme, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da yapılan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında imzaya açıldığı için kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak adlandırılıyor.

AYŞE PAŞALI
“2010’da eski eşi sokak ortasında bıçaklayarak öldürdü. İstikbal Yetkin’in cinayeti işlemeden önce internette ‘TCK adam öldürme, TCK adam yaralama’ şeklinde araştırma yaptığı ortaya çıkmıştı.”

MÜNEVVER KARABULUT
“AİHM’nin Nahide Opuz’u haklı bulup Türkiye’ye 36 bin 500 euro para cezası kesmesinin ardından yine o dönemde Münevver Karabulut ve Ayşe Paşalı cinayetleri gibi toplumu sarsan cinayetler yaşandı. İstanbul Sözleşmesi bu ortamda imzalandı.”

ŞULE ÇET
“Sözleşme imzacı ülkelere ‘Etkin kovuşturma yapmalı, adaleti sağlamalısın’ diyor. Bu da Şule Çet davasında yaşanan sorunların olmaması yani delillerin etkin şekilde toplanması demek.”

EMİNE BULUT
“Geçen sene sözleşmeyle ilgili yine bir tartışma vardı. Hemen arkasından Emine Bulut’u kaybettik.”


Sözleşmeyi hazırlayan heyetteki uzmanlardan Prof. Dr. Feride Acar ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı’nın kurucularından.