Mondros Mütarekesi, 30 Ekim 1919’ta imzalandı. Artık Osmanlı Devleti’nin parçalanması ile vatanın işgal edilmesinin yolu açılmıştı. Mustafa Kemal, işgal altında bulunan İstanbul’daki zorlu günlerinde, 13 Mayıs 1918 ile 16 Mayıs 1919 tarihleri arasında büyük sabır ve gizlilik içinde milli mücadelenin hazırlığını yaptı. 9. Ordu Müfettişliği’ne atanan Mustafa Kemal Paşa, artık İstanbul’dan bir an önce ayrılmak istiyordu.

Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Sivil idareyi de kapsayan geniş yetkilerle donatılmış bir ordu müfettişi idi. Süratle milli mücadeleyi örgütlemeye girişti. Amasya Genelgesi, 22 Haziran 1919 tarihinde yayımlandı. İngilizler, Mustafa Kemal’in geri çağrılması için hükümete baskı yaptı. Harbiye Nazırı, 8 Haziran’da Mustafa Kemal’i İstanbul’a geri çağırdı. İstanbul ile yapılan telgraf görüşmelerinde ip koptu ve o sırada Erzurum’da bulunan Mustafa Kemal, askerlik görevinden istifa kararı aldı. Mustafa Kemal, aynı günün gece yarısı yani 8 Temmuz’u 9 Temmuz’a bağlayan gecenin ilerleyen saatlerinde kurmay heyetinde yer alan Mazhar Müfit Kansu’ya izleyeceği yol haritasının ana hatlarını yazdırdı. Mustafa Kemal, not defterine yazdığı sırada Kansu’yu önce “Ama bu defterin, bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir sen, bir de Süreyya bileceksiniz, şartım bu...” dedi. Şöyle devam etti:

Mustafa Kemal, 9 Temmuz’da askerlik görevinden istifa etti. Osmanlı üniformasını taşığı son gece hedefinin cumhuriyet olduğunu yakın çevresine ilan etmişti. Artık bir sivil önderdi ve hedefi önce vatanı kurtarmak sonra rejimi cumhuriyet olan yeni bir devlet kurmaktı.

Erzurum’un ardından Sivas Kongresi toplandı. Mustafa Kemal, 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi. Sivas kongresinde oluşan Temsil Heyeti, milli mücadeleyi örgütlüyordu ve mücadelenin merkezi Ankara haline gelmişti. İstanbul işgal edilip Meclis-i Mebusan dağıtılınca 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi Ankara’da açıldı. Emekli Büyükelçi ve yakın tarihin önemli araştırmacalarından Bilal Şimşir’in yıllar sonra gün ışığına çıkardığı o dönem, İngiliz işgal yönetimi tarafından merkeze gönderilen istihbarat raporunda, şu ifadeler yer alıyor: “Ankara’dan alınan bir rapor, orada kurulan hükümetin gerçekte şeklen bir cumhuriyet olduğu ama halkın padişah hakkındaki duyguları nedeniyle bunun açıkça itiraf edilmediğini bildiriyor.”

Yani İngiliz istihbaratı, milli mücadele ile birlikte yeni bir cumhuriyetin doğmakta olduğunu daha başından tespit etmişti.

Yunan Büyük Taarruzu, 23 Ağustos’ta 1921’de başlatıldı. Sakarya Savaşı ile Yunan Büyük Taarruzu geri püskürtüldü. 26 Ağustos 1922 sabahı başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos’ta zaferle sonuçlandı. Büyük savaş kazanılmış ancak henüz kurtuluş tam anlamıyla sağlanamamıştı. Diplomatik temasların ardından 3 Ekim 1922’de Mudanya Konferansı toplandı. Lozan Konferansı, 21 Kasım 1922’de İsviçre’nin Lozan Kenti’nde göl kenarındaki Şato Oteli’nde başladı. Antlaşma, TBMM’de 23 Ağustos 1923 tarihinde onaylandı. Askeri zaferin ardından diplomatik zafer de elde edilmişti. İtilaf Devletleri’ne İstanbul’dan askeri güçlerini çekmeleri için ültimatom verildi. İtilaf güçlerinin son askerleri, 2 Ekim 1923’te İstanbul’dan ayrıldı. Türk askeri, 6 Ekim 1923’te İstanbul’a törenle girdi. 13 Ekim’de Ankara başkent, 29 Ekim 1923’te ise Cumhuriyet ilan edildi. Aynı günün akşamı saat 20.45’te Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Üye sayısı 287 olan Meclis’teki salt çoğunluğu 144 milletvekili oluşturuyordu. Oylamaya katılan 158 milletvekilinin tümünün oyunu alan Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı seçildi. Cumhuriyetin ilanı, 101 pare top atışı ile duyuruldu.

28 Ekim 1923 akşamı Atatürk’ün sofrasında bulunan Ruşen Eşref, o geceyi ve cumhuriyetin ilanını şöyle anlatır:

“Söz, İcra Vekilleri Heyeti buhranına geçti. Görülüyordu ki kurulan hükümet makinası bir sedde dayanmış kalmış daha ilerisine aşamıyor. Engelin giderilmesi için herkes bir çare düşünüyordu. O çarenin adını, yemekten sonra açıktan açığa ilk Gazi Hazretleri koydu: ‘Yarın, cumhuriyeti ilan edeceğiz!’ dedi.

Meclis oturumuna geçildi. Gündüzden beri bütün parti toplantısı süresince karşıki millet bahçesinde, Meclis’in kendi bahçesinde toplanmış bekleşenlerin çoğu, dinleyicilerin localarını hıncahınç doldurdu. Çorum Mebusu İsmet Bey, başkanlık kürsüsüne geçerek celseyi açtı, Kanuni Esasi Encümeni’nin (Anayasa Komisyonu) maddeleri gelince okundu, müzakeresine geçildi. Her maddede söz alan hatiplerin demeçleri, gönüllerdeki coşkunluğu bir kat daha artırıyordu. Milli Şair Mehmet Emin (Yurdakul) Bey’in ateşli sözleri bütün Meclis’i bu başlangıcı kutlamak için ayağa kalkmaya çağıran gür haykırış oldu. Bütün Meclis, hep birden saygı ile kıyam ederek yeni tecellayı ayakta karşıladı... Saat sekiz buçukta (20.30) Cumhuriyet kararı verildi. Cumhurbaşkanı seçiminin isim bildirme olması kararlaşınca, başkanlık kürsüsünün sağ katiplik yerinde alfabe sırası ile seçim yeri belirterek isimleri okudum. Ve oy kutusunda 158 defa Mustafa Kemal adı saydık. Gazi Mustafa Kemal, oy birliği ile ilk Türk Cumhurbaşkanı olmuştu. Dakikalarca süren ve dinleyicilerin dahi iştirak ettiği bir alkış, bir: ‘Yaşa! Var ol!’ diye yükselen bir kutlayış tufanı arasında kürsüye yavaş yavaş büyük bir sükunla geldi.”

Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi, 1967 yılında İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile söyleşi yapmıştı. İnönü, cumhuriyetin ilanını yıllar sonra Abdi İpekçi’ye şöyle anlatacaktı:

“O akşam Atatürk bizi Çankaya’ya çağırmıştı. Yemeği birlikte yedik. Misafirler giderken Atatürk bana kalmamı söyledi. Masa başına geçtik. Evvela Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun metnini görüştük. Her madde üzerinde eskisi ile yenisi arasında mukayeseler yapıyorduk. Atatürk neticeyi dikte ediyordu. Ben yazıyordum. Bu suretle tamamlandıktan sonra bütün metni bir kere baştan aşağı okudum. Atatürk dikkatle dinledi. Bittikten sonra biraz düşündü ve ‘Hazırlık tamam’ dedi. O gece Köşk’te misafirdim. Odama çekildim. Ertesi sabah metni bir kere daha gözden geçirdik ve beraberce Meclis’e gittik. Oldu, bitti.”

Gazi Mustafa Kemal, cumhuriyetin ilanından yaklaşık 4 ay sonra 1 Mart 1924’te Meclis’in ikinci dönem ikinci yasama yılının açılışı konuşmasında, şöyle diyecekti: