Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu gazeteci Yavuz Oğhan'ın BiDeBunuİzle programına konuk oldu.

Ahmet Davutoğlu, YouTube'tan yayınlanan programda gazeteciler Yavuz Oğhan, Akif Beki ve İsmail Saymaz'ın sorularını yanıtladı. Saat 10.00'da başlayan programda Davutoğlu, başbakanlığı döneminde özellikle Suriye ile ilişkiler, Suriye sınırında Rus uçağının düşürülmesi, AK Parti'nin tek başına iktidar çoğunluğunu kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimi ile 1 Kasım'da yeniden tek başına iktidar olma süreçleriyle ilgili soruları yanıtladı.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

Yavuz Oğhan'ın program gidişatını genel hatlarıyla tanımlamasıyla başlayan röportajda Davutoğlu'na ilk yöneltilen soru, Türkiye'deki basın özgürlüğüyle ilgili düşünceleri oldu.

 
Davutoğlu sözlerine şöyle başladı:

"İslam dünyasının problemleriyle ilgili en temel sorun nedir diye soruldu. En temel problem düşünce özgürlüğünün olmadığını söylemiştim. Sansür çok kötüdür ama en kötü sansür otosansürdür. İnsanlar kendi kendilerini kontrol etmekten toplumu düşünmeye vakit bulamazlar. İçeriden bir eleştiri olarak söyleyeyim otosansürün en yoğun olduğu dönemden geçiyoruz."

Akif Beki: Geçmişte 2010'da Radikal'de yazarken yazı hayatımın en ağır yazılarından birini yazdım. Şu merak ediliyor; benim de bulunduğum bir ekiple mülakatı kabul edebiliyorsunuz. Bana öfkeniz, kızgınlığınız geçti mi, hain olarak görmüyor musunuz beni? Nasıl oldu da bakanlığınız döneminde övgüler almış başını giderken ağır bir yazı yazdım. Hiç rastlaşmadık ama medeni iletişime benimle devam ettiğinizi başka bir yazımda yazmıştım ama insanlar benimle ilgili düşüncenizi merak ediyor.

Davutoğlu: Öfkem geçmedi çünkü yoktu. Akademik hayata ve devlet hayatına giren birisi de bunu özünde eleştiri olduğunu bilmesi lazım. Ben devlet hayatını gireyim de hiç eleştirilmeyeyim diyen biri devlet hayatını hiç bilmeyendir. Esas olan sizin o tutum karşısındaki ilkesel duruşunuzdur. Öğrencilerime önce beni eleştirin derdim. Devlet hayatında da bu böyle. hamama giren devlet. Devlet hayatına giren eleştiriye açık olacak.

Önce ne kastediliyor anlamak lazım. Belki haklı bir eleştiridir.

Ateşin çemberinden birlikte geçtiğimiz biri beni eleştirmiş. Bir devlet adamına yakışmayan en önemli şey nezaketsizliktir. Ben tekrar teşekkür ederim 2010 yılındaki yazın için. O yazıyı o kadar iyi hatırlıyorum ki. Bir nefis muhasebesine davet ediyordu beni. Gerçekten öyle mi diye yazıyı okuduktan sonra düşündüm.

"PELİKAN" ÇIKIŞI


Davutoğlu şöyle devam etti:

"Pelikan çetesi denilen çete, herkes tarafından malum oldu. Bu bildirinin arkasındakileri biliyorum, kimlerden talimat aldıklarını biliyorum. Ben ne yaptım bu insanlara dedim. Acaba kendimde bir şey var mı dedim. Beni istifaya zorlamak istenen bildiri beni Alman ajanı ilan ediyordu. ben ne yaptım ki bu kadar ağır bir ithamla karşı karşıya kaldım.

MKYK'dan bahsediyorum bir muhtıra vari bir tavır yaşadım. Ondan iki gün sonra böyle bir bildiri yayımlandı. O la ki yanlış bir takım politikalar geliştirmiş olabilirim. Hepsine açığım ama niye bu şekilde hedef alındım? Bakınız bugün hâlâ, bu bağlamda 3 yıl sonra ilk defa konuşuyorum. 3 yıl boyunca ben susmadım aslında, Cumhurbaşkanına hep düşüncelerimi aktardım. Hep düzelir umuduyla böyle açıklama yapmamıştım."

"BAHÇELİ'NİN BANA ÖFKELENMESİNİ ANLARIM"

"Yurt dışında benim Mavi Marmara dolayısıyla yaptığım konuşmadan tutun da bir takım dış politikanın da hedefindeyim, anlarım. AK Parti'nin girdiği ittifak ilişkilerine girmesinden rahatsız olduğunu hep söyledim. Mart ayında bunu Erdoğan'a da aktardım. Bu ittifak ilişkisi AK Parti'nin doğasını bozmakta ve MHP'ye oy kaçırmaya neden olacağını anlatmaya çalıştım. Bundan dolayı Bahçeli'nin bana öfkelenmesini anlarım. Ama benim anlayamadığım şey, kendileri için makamımdan ayrılmayı göze aldığım kişilerin hedefinde olmam. Benim yakınlarımın, eşimin konferansının iptal edilmesini anlayamam.

15 Temmuz gecesi sokağa inip İstanbul, Ankara il başkanımız sadece 'Davutoğlu döneminde atandı' deyip, görev teslimlerde konuşmasına bile izin vermeyip atmak nedir? Beni gönülden yaralayan bir şeydir bu."

PELİKAN DOSYASI NEDİR?

"Pelikan Dosyası" isimli bir blogda "Selam Olsun!" başlığı ile yayınlanan uzun bir yazı gündemi adeta esir almıştı. Yazıda, Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında uzun zamandır yaşandığı iddia edilen "çatışma" "fikir ayrılıkları" gibi konular üzerine "bilgiler" paylaşılıyordu.

"BENİM DEVRE DIŞINA BIRAKILMAM GEREKİYORDU"

Ahmet Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Sadece bir muhtelif grubun bunu yazıp deklere etmesi değildi mesele. 2 Kasım günü bu ülke yeni bir umuda uyanmıştı. 4 yıl seçimsiz yıllar. 3 ay içinde bütün sözlerimizi yerine getirmişiz. Bütçe açığı yüzde 1.8'lere inmiş, ÜFE yüzde 3.2 idi. Böyle bir ortamdaki Türkiye'nin yaşamasını istemeyen kimlerse, bunu sadece Erdoğan'la aramda gibi görmeyin lütfen, şimdi düşündüğümde bunun daha kapsamlı bir planın, arka arkaya gelen seçimler ve son derece özünden koparılan bir başkanlık sistemiyle Türkiye'nin yüzde 50+1'e mecbur edildiği bir koalisyon için benim devre dışına bırakılmam gerekiyordu."

"HİZİP" MESELESİ

"Ben AK Parti'nin genel başkanıydım, bir an bile bir hizip düşüncesi zihnime gelse onu zihnimden atmak için her şeyi yaparım. Ben şunlar bana yakın, bunlar bana karşı diye bir tutum takınmak benim siyasi anlayışıma karşı. Ben o zaman Yüksekova'da ve Iğdır'da olan şehidimin cenazesiyle meşgulken liste tartışması gündemdeydi. Bakın manifestoyu yayımladığımda bütün AK Parti kitlesine hitap ettim. Ben onlarla yağmurda, sıcakta 2 seçim geçirdim. Ben o kitlenin yaptıkları fedakarlıkların farkındayım. Hiçbir zaman bir hizip başı olmamaya özen gösterdim. Hiçbir grup bir tarafla parti içinde bir çalışma yaptığıma şahit olmamıştır. Yazılı metinler verdim, düzeltilmesi için her şeyi yaptım."

7 HAZİRAN SEÇİMLERİ

"Ben bunları fark ettiğimde, Temmuz 5-6 2015, baktım ki 7 Haziran'da zor bir süreç geçirmişiz. İnsanlar gidip benim Cumhurbaşkanına gidip onun altını oymaya çalıştığımı söyleyip fitne koyanlar var. GidipCumhurbaşkanı ile konuştum. Gelin Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile konuşayım, onları pür parlamenter sistemine ikna edelim, bütün yetkileri başbakanda toplayalım' dedim. Siz başbakan olun ve bütün yetki sizde olsun. 'İsterseniz ben danışmanınız olayım istemiyorsanız ben akademisyenliğe dönelim' dedim. Perşembe gününe kadar siz tefekkür edin, istediğiniz arkadaşlarla konuşun dedim. 'Benim size meydan okuma gibi bir kaygım yok' dedim. Erdoğan, 'böyle devam edelim' dedi. Eğer onu yapmış olsaydık sonraki birçok tıkanma yaşanmayabilirdi."

Davutoğlu röportaj sırasında başbakanlıktan istifa etme süreci hakkında da konuştu.

DÜŞÜK PROFİLLİ BAŞBAKAN OLMAMI İSTEDİLER

Eski başbakan Davutoğlu, iradesi dışında istifa ettiğini belirterek,  "Sayın Cumhurbaşkanı benden başbakan gibi görünmemi ama hiçbir şeye karışmamamı istedi. Bu da beni istifaya götürdü" dedi.

Düşük profilli bir başbakan olmamak için iradem dışında başbakanlığı bıraktım diyen Davutoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:" Ben de düşünüyorum neden engelleniyorum diye. Bu Pelikan çetesi… Bu bildirinin arkasındaki isimleri, kimlerden talimat aldıklarını biliyorum. O gün ben ne yaptım dedim. Ne yaptım bu insanlara. Beraber ateş çemberinden geçtiğimiz bu insanlar beni istifaya zorladılar, Alman ajanı ilan ettiler. Ben ne yaptım dedim. 8-9 yaşından beri o günden bügüne hayatımın en temel özelliği insan yetiştirmekti. Türkiye aleyhine bir etkinliğe katıldığıma kimse şahit olmamıştır.

Cumhurbaşkanının düşük profilli başbakan talebi sonrası da süreç istifamla sonuçlandı. Düşünsenize başbakan gibi görün ama başbakan olma. Başbakanmış gibi yap ama yetki kullanma. Kendi il başkanını bile atayama...

BEN YÜZDE 49'UN HAKKINI KORUMAK İÇİN ÇOK MÜCADELE ETTİM

Benim verdiğim mücadeleyi halkımın bilmesi lazım. Ben o yüzde 49 buçuğun hakkını korumak için çok mücadele verdim. Ama asla günlük siyasetin bir parçası haline getirmedim. Devam etseydim Yüzde 49 buçuğun içindeki bir grup 'Oy verdik ama bu başbakan hakkını veremiyor' diyecekti."

BABACAN VE GÜL ÇIKIŞI

"Partiden ayrılma opsiyonunuz masada duruyor. Peki, Babacan ve Gül ile arkadaşları bu kararı aldılar. Neden onlarla birlikte değilsiniz?" sorusuna şöyle yanıt verdi:

"Şimdi, Sayın Gül ve Babacan bir parti kurma konusunda bir irade beyan ettiklerini ben duymadım. Babacan ile bir yıldır görüşmedik. Babacan ile aramızdaki hukukun ölçüsü yoktur. Hep bir güven ilişkisi oldu aramızda. 1 Kasım'da ısrarla olmasını istediğim arkadaşlarımızdan biriydi. Çünkü Türkiye'nin Babacan gibi arkadaşlara ihtiyacı var. Yetişmiş devlet adamlarından bir kişiyi bile ihmal veya israf etmek bir milletin yapabileceği en ağır israftır. Hakkında herhangi bir olumsuzluk olmayan bir devlet adamının gitmesi en büyük israftır. O süreç içinde bir yıl içinde çok istişarelerde bulunduk. Muhtemelen Babacan benim manifestomu okuduğunda kendisi de imza atacak nitelikte görmüştür diye düşünüyorum. Ben bu konuda da elimden geleni yaptım, beraber olabilmek için. Parti içinde de dışında da, hep konuştuk. Önümüzdeki dönem ne gösterir bilemem ama bu soruyu Ali Bey'e de sormak lazım."

"Benimle ilgili çalışmış herhangi bir arkadaşıma haksızlık yapılmasına tahammül göstermem. Ali Babacan'a soruşturma başlatıldığında aradım, destek verdim. Babacan'ın bürokratik ciddiyetine, titizliğine şahidim. Onun arkasında durmak benim görevim. Bu kim olursa olsun. Manifestodan sonra bir kendisiyle görüştük. Dostane bir görüşme oldu. Öneri götürmedim. 31 Mart öncesinde Ali Bey'e 31 Mart'tan sonra Türkiye'yi kritik bir zaman beklediğini, hepimizin konuşması gerektiğini, beklemek gerekmediğini, 31 Mart'ta AK Parti çok büyük oranda bir zafer kazansa da kazanamasa da yanlış gidenleri söylememiz gerektiğini söyledim. "

"PARTİ KURMA BÖLÜCÜLÜK DEĞİLDİR"

"Sayın Babacan bir açıklamayla ayrıldı. Belki bir yöntem farkı. Saygı duyarım herkesin kararına. Ben içerideki o hüznü de yaşayarak hitap etmeye devam edeceğim. Bu saatten sonra parti kurmak bölücülük müdür? Hayır arkadaşlar. Demokrasilerde parti kurmak bölücülük değildir. Bana gelip nereye gidiyoruz diye soran arkadaşlarla hep istişare içinde oldum. Din siyasete alet edildi. Bunda bizim payımız varsa hepimiz yüzleşmeliyiz. Dini bir ankette en az güven din adamlarına duyuluyorsa hepimizin bunu düşünmesi lazım. Önümüzü kesmeye çalışsalar da ben konuşacağım. Yeni pratik, eğer başka yol kalmazsa parti kurmaktır. Siyaset biliminde bir kural vardır, boşluk kabul etmez. AK Parti kendine çekidüzen verirse ekonomik krizi çözecek yöntemler uygulanırsa kim niye ihtiyaç hissetsin? İhtiyaç halinde yapmak ne ihanettir ne yanlıştır."

YENİ PARTİ GİRİŞİMLERİ

"Manifestoda da gördüğüm şeyleri en açık yüreklilikle açıkladım. Bir partiden söz etmedim, partimiz dedim. Cumhurbaşkanına verdiğim metnin hemen hemen aynısı. Tek farklılık cumhurbaşkanlığı sitemi yenilendiği için ek bazı şeyler var. Konuşulması bile yasaklandı manifestonun. Ben iki şeyi kabul etmem. Susarak içeride beklemeyi ve susarak partiden kopmayı da doğru bulmam. İnsanlar bunu yapıyor, övgüyle ayrılıyorlar. Ekonomik kriz yok deniyor, yok diyorlar. Partideki birçok kişi aradı biz bu manifestoya imza atardık dediler. Manifestodan sonra 3 ay geçti hiçbir değişiklik yok."

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!