Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Aydınpost'a abone olun

Aydınpost'a Google News'te abone olun

“Nerede o eski ramazanlar” cümlesi, hepimizin aşina olduğu ama hiç bu kadar yeni bir anlam yüklenerek karşımıza çıkmamıştı. Tün dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını ile birlikte kalabalık iftar sofraları, teravi namazları, sokaklarda yürüyüş yapıp uzun uzun çay sohbetleri... Tüm bunlar eski ramazanlara ait anılar oldu. Salgının Türkiye'de ve dünyada etkisini yeniden göstermesi ile alınan tam kapanma kararı sonrasında 84 milyon evlere kapandık.

Yaklaşık 1400 yıl boyunca salgınlardan savaşlara kadar nice zorluklar aşılırken, “ramazan" ile birlikte Müslümanlar da pandemiden ne gibi mesajlar çıkarabileceği bir zaman dilimini idrak etti. Herhangi bir hastalığın, musibetin maddi sebepleri ve manevi sebepleri olduğunu altını çizen İslam alimleri şu hadis-i şerifi örnek gösteriyor:

"Yüce Allah insanları topluca günah işlediklerinde öğüt alıp tövbe etsinler diye onlara salgın bir bela gönderir. Emr-i bi’l – Ma’ruf ile Nehyi ani’l Münker iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak ilkesini terk ettiklerinde onları evlerinden çıkamayacakları duruma düşürür. Allah’ı anmayı unuttuklarında ise dünyadan lezzet almasınlar diye ölüm korkusunu onların arasında yaygınlaştırır"

İslam'ın ilk günlerinden bugüne uzanan asırlarda pek çok salgının denk geldiği ramazan ayında cemaatle namaz ve hac gibi toplu ibadetler salgınlarla doğal olarak etkileşim içindeydi. 1422-1424 yıllarındaki salgın nedeniyle Mekke’deki cami ve mescitlerde namaz kılınamaz olmuştu. Veba salgının 1812’de Üsküdar’ı etkisi altına alması ise Ramazan Bayramı’nda geniş kitlelerin bir araya gelmesiyle daha da artmıştır. 1902 yılı ramazanında ise Mısır’ın hac emiri İbrahim Rifat Paşa, içişleri bakanı ile vebanın hac kafileleriyle yayılmasını önlemeye yönelik tedbirleri görüşüyordu.