Cumhurbaşkanı Gül, Almanya'ya yapacağı resmi ziyaret öncesinde, "Frankfurter Allgemeine Zeitung" gazetesine verdiği demecinde, Türkiye'den Almanya'ya yönelik işçi göçünün 50. yılında ikili ilişkilerin Almanya ve Fransa arasında olduğu gibi olmasını ümit ettiğini, günümüzde 3 milyon Türk'ün Almanya'da yaşadığını ve bu insanların kalıcı olduğunu, çoğunun da Alman vatandaşı olarak kültür, spor ve ekonomi alanında tanındığını vurguladı. 
 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Almanya'ya yaptığı son ziyaret sırasında asimilasyonu insanlık suçu olarak nitelendirdiğinin hatırlatılmasının ve "Almanya'daki Türklere ne önerirsiniz?" şeklinde bir soru sorulması üzerine de Gül, şu görüşlere yer verdi: 
 
"Umarım Almanya ziyaretim bu tür tartışmalarla gölgelenmez. Avrupa'da günümüzde iki sağlıklı ulus var: Almanya ve Türkiye. Almanya büyük bir devlet, Avrupa'nın ve AB'nin lokomotifi, güçlü ekonomiye sahip bir ülke. Ve Almanya, ABD gibi bir göç ülkesi. Almanya, ekonomik ve siyasi açıdan güçlü bir ülke olarak kalmak istiyorsa bir göç ülkesi olduğunu kabullenmeli. Bu realiteyi kabul etmeli, bu gerçeği görmeli." 
 
Başbakan Erdoğan'ın söylediklerinin yanlış anlaşılmaması gerektiğini vurgulayan Gül, Almanya'da yaşayan Türklerden yaklaşık 1 milyonunun Alman vatandaşı olduğunu, diğerlerinin ise Türk vatandaşı olduğunu ve Türkiye'de seçimlere katılabildiğini, Erdoğan'ın Almanya'da söylediklerinin, bu insanlarla olan ilişkinin tazelenmesine ve güçlendirilmesine yönelik olduğunu belirtti. 
 
Bu tutumun, Almanya'da yaşayan Türklerden bu ülkeye bağlılık göstermemelerinin istendiği gibi algılanmaması gerektiğinin altını çizen Gül, Türkiye'nin hala "Avrupa treninin bir parçası olmayı isteyip istemediği" şeklindeki bir soruya da ''Türkiye'nin AB ile olan ilişkileri, ekonomik yaşantının konjonktürel dalgalanmalarına bağlı değildir. AB'ye tam üyelik, Türkiye'nin açıklamış olduğu bir stratejik hedeftir. Türkiye bu hedefe üyelik müzakereleri çerçevesinde ulaşmak istemektedir. Biz hazır olduğumuzda, AB Konseyi o günün geldiğini tespit ettiğinde ve Türkiye tüm şartları yerine getirdiğinde, daha her bir ülkede de referandumlar yapılacak'' diye cevap verdi. 
 
Suriye'deki krizin aşılabilmesi için uluslararası bir gücün müdahalesini yerinde bulup bulmadığı şeklindeki bir soru üzerine de Gül, şu yanıtı verdi: 
 
"Dışarıdan bir askeri müdahaleye karşıyım. Suriye'deki mevcut rejim radikal reformlar başlatmalı. Akdeniz bölgesinde artık tek partili bir sistem olmamalı. Suriye halkı demokrasi ve özgürlük içinde yaşamalı, kendi seçim hakkına sahip olduğu bir sistem içinde yaşamalı. Bunun için Suriye'de çok partili sisteme geçilmeli, yeni bir parlamento için seçimler yapılmalı ve bu parlamento yeni bir anayasa hazırlamalı. Bu konuda Esad ile açıkça ve gizli olarak da görüştük. Ancak maalesef hiçbir şey yapılmıyor. Her zaman Devlet Başkanı Esad'ın radikal reformlar başlatmasını istedik, ancak böyle bir şey görmüyoruz ve bu nedenle fazla ümitli de değilim." 
 
"Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkiler Başbakan Binyamin Netanyahu olmasa daha iyi olur muydu?" şeklindeki bir soruyu da Gül, "İsrail hükümeti istediği için bugün böyle bir noktaya geldik. Bu onların yanlış kararlarından ve kabul edilemeyecek tutumundan kaynaklanıyor. Bizim ne İsrail halkıyla, ne de Yahudilerle zorluklarımız var" diye yanıtladı.