Türkiye'nin Suriye Büyükelçisi olmak ne demek? Maalesef isyanın bir yılı devirdiği, Beşar Esad rejiminin neredeyse bütün dünyayla ipleri kopardığı bu günlerde Suriye elçisi olmak, Şam'daki Türk sefaretinin makam odasında değil, mecburen Ankara'da yaşamak demek. Büyükelçi Ömer Önhon, Dışişleri'nin genç nesil dinamik isimlerinden. Orta Doğu uzmanı. Ancak biz onu, diplomasinin gizli kulvarlarındaki faaliyetlerinden değil, Mart sonunda nefes kesen bir operasyonla Suriye'den tahliyesinden tanıyoruz.

Suriye'deki isyanın kanlı bir bilançoyla 10 bin ölüme yaklaştığı Mart ayı sonlarında, Ankara isabetli bir kararla Şam'daki büyükelçisini geri çekti. Ömer Önhon ve ailesi, elçilik personeli ve gizli arşivlerini de yanlarına alarak 26 Mart'ta Türkiye'den özel bir timin yardımıyla karayoluyla Lübnan, ardından da Türkiye'ye geldi. Ben de o zaman bu zamandır her hafta telefon açıp kendisine yalvarıyorum: 'Hadi lütfen artık bir röportaj.'
Önhon, kağıt üzerinde hâlâ 'Şam büyükelçimiz' olsa da aslında fiilen 2 aydır Dışişleri'nde Suriye konusunda 'özel koordinatör' gibi görev yapıyor.

Aşağıda, ilk kez MİLLİYET'e konuşan büyükelçinin Esad rejiminde hayat ve Suriye'de yaşananlarla ilgili tanıklığını okuyacaksınız. Bu birinci el tanıklık, şu açıdan önemli; Suriye'de yabancı basın yok ve olan bitenle ilgili bildiklerimiz, muhalifler ya da rejimin kendi yayınlarından geliyor. İlk kez objektif bir kaynak, Hama'yı, Humus'u, Şam'ı anlatıyor...

'Gözlerimin önünde ateş ettiler'

- Kime inanacağımızı şaşırdık. Rejim 'Radikal gruplar terörizm yapıyor' diyor. Oysa her gün internete yüklenen görüntülerde inanılmaz şiddet kullanan bir rejim var. Nedir işin aslı..?

Ben oradayken yaşananları çeşitli farklı kaynaklardan takip ediyorduk. Açık kaynaklar, özel kaynaklar ve birebir gözlemlerimiz. Elçilik olarak hiçbir zaman kapalı kapılar ardında kalmadık. Olayların tam göbeğine gittik. Hatta ben bile birkaç gösteriye şahit oldum. Birebir bildiğim olaylardan, Facebook ve internete düşen haberlerin çoğunlukla doğru olduğunu söyleyebilirim. Abartı olabilir. Ama olaylar rejimin anlattığı gibi de değil.

- Nelere şahit oldunuz?

Mesela Şam'ın göbeğinde ve muhaliflerin son derece aktif olduğu Midan (Meydan) diye bir semt var. Geçen yaz bir gün Cuma namazından sonra gösteri başladı, ben de gözlemlemek için gittim. Çok kalabalıktı, ben de güvenlik güçlerine yakın duruyordum. Bir anda gözümün önünde ateş açmaya başladılar. 15 metre ötemde. Bizzat gözlerimle görüyorum. Ateş sonucu bir kargaşa ve ölenler oldu. Göstericiler tepki olarak taş atmaya başladı, takviye kuvvetler gelince sokak aralarında dağıldılar. Akşam resmi haber ajansı SANA'nın sitesindeki haber ise diyordu ki "Bugün Midan'da gösteri ve çatışma haberleri tamamen yalan. Mahalle halkıyla konuştuk, bugün çok sakin olduğunu söylediler." Hatta bir mahalleli 'El Cezire yalan söylüyor. Bisikletle gezdik bütün gün hiçbir şey yoktu' diye anlatıyor.

100 haberden sadece 20'si abartılıdır

- Muhaliflerin de abartılı haber yaptığı söyleniyor...

Tabi ki muhaliflerden de abartılı haberler vardır. Ama bizim gözlemlerimiz, 100 haberden belki 20'si abartılı. Diğer yanda hiç haber bile olmayan çok olay var.

- Türk basınından da gidip 'Burası güllük gülistanlık' diye yazanlar oldu.

Tabii ki rejim aracılığıyla gidip, Şam'da onların mihmandarları tarafından gezdirilirsen gösterilen tablo bu. Ama İdlib'e, Humus'a gidip bunu söyleyen biri olabileceğini sanmıyorum. Başka bir olayda, Şam'ın göbeğinde Mezze isimli lokanta ve restoranların olduğu nezih bir semtte bir tatil günü her zaman gittiğim kebapçıya dürüm almaya gittim korumam ve şöförle. Bir anda güvenlik güçleri sokağı kesti ve silah sesleri başladı. Şam'ın göbeğinde çatışmanın ortasında bulduk kendimizi.

İnsanlar kendini savunuyor

- Gösteriler neden azaldı?

Çünkü doğrudan ateş edip insanları yaralıyorlar. O yüzden artık korsan gösteriler oluyor Şam'da ve dış mahallelerinde. Annan Planı'nın en önemli unsurlarından biri, rejimin barışçıl gösterilere izin vermesiydi. Ama hala bu izin yok. İzin verilse ve ateş açılmayacağını bilseler, o zaman gösteriler olurdu. Ama bunu yaparlarsa insanların sokağa döküleceğini biliyorlar.

- Sizin anlattığınız tabloda sadece protesto hakkını kullanmak isteyen insanlara ateş açan gaddar bir rejim var. Ama son dönemde muhaliflerin de silahlandığını biliyoruz...

Bu iş kronolojik olarak silahlı bir mücadeleyle değil barışçıl gösterilerle başladı. İlk başta Dera ve diğer yerlerde insanlar sadece reform talebiyle sokağa çıktı. Ama rejim tek yöntemle, yani ateş açarak yanıt verdi. Her gün bir sürü insan ölmeye başladı. Aradan aylar geçince zaman içinde insanlar kendilerini savunma yoluna gittiler.

- Bir iç savaş mı?

Büyük bir insanlık trajedisi yaşanıyor. On binlerce insan evini bırakıp kaçtı. Hama, Humus boşaldı. Şiddet artacak.

- Reformist sayılan Beşar Esad nasıl bu kadar kan dökebiliyor?

Aslında Esad geldiğinde ciddi bir rahatlama oldu ve hakikaten seviliyordu. Türkiye de zaman zaman Batı ülkeleriyle itilaf pahasına Esad'ın elinden tuttu. Hatta Suriye'yi bir anlamda kuyunun dibinden çekip çıkardı. Batı'ya çok direttik, 'Beşar Esad'a bir şans verin. Bu kadar sıkıştırmayın' diye. Baskı rejimi devam etse de olumluya doğru bir gidiş beklentimiz vardı. Ama Arap Baharı başlayınca doğru adımları atamadı. Doğru adımları atsa bu noktaya gelmezdi. Yapamadı ve şansını kaybetti.

Tanıdıklarımız hapiste

- Bu tarz bir rejimin reform yapması mümkün de değil...

Evet sistemin kendini reforme etmesi mümkün değil çünkü reform nihayetinde iktidarı paylaşmayı ya da vazgeçmeyi gerektirecek.

- Baas rejiminde hayat nasıldı? Mesela 12 istihbarat örgütü olduğu doğru mu?

7 istihbarat örgütü var ama bazılarının çok güçlü yan kolları var. Korku vardı tabii ama olaylar başlayana kadar Türk büyükelçisi olarak bizler için sosyal hayat şahaneydi. Daha sonra insanlar bizle temastan korkar hale geldi. Tanıdıklarımızdan bazıları zaten hapse atıldı...

- Yüz binlerce tutuklu var deniyor. Kimler içeride?

Muhalif olan herkes. Ama muhalif dediğimde, sakallı, kalaşnikoflu adamları düşünme. İçeri girip çıkan çok insan tanıyorum. Sıradan insanlar, doktorlar, öğrenciler... Kimse bilemez şu anda içeride kaç kişi olduğunu... 5-6 metrelik odalarda onlarca kişi ayakta dip dibe ağır fiziki ve psikolojik işkence yaşıyorlar. Hâlâ içerde olan tanıdıklarım var.

- Peki Esad'ı destekleyen kim?

Kendi çevresi var. Korkuları olan insanlar var. Hıristiyan ve Nusayri azınlık korkuyor ve rejim de hep bu korkuyu destekliyor. 'Irak gibi oluruz', 'Mezhep savaşı çıkar' diyor. Ayrıca rejimden para kazanan insanlar var. Ama çoğunluk, sesini çıkartmıyor. Suriye halkı çok özel, kadim bir halk. İleri bir kültür. Esad'ın 'Ben gidersem hepiniz batarsınız' korkusu, adeta bir hakaret. Kendine bu kadar güveniyorsa, bıraksın özgür seçimler yapılsın. Halk istiyorsa yeniden seçilir.

- Hama'ya gittiniz. Nasıldı?

Tam bir felaketti. Hayatımda böyle bir yer görmedim. Ama Humus'ta Baba Amr daha da kötü. Yaşadıkları binalara tankla ateş açılmış. Bir ordu kendi halkının oturduğu binaları bombalar mı? Korkunç. Bir camiye gittik. İçi tamamen darmaduman edilmiş. Hemen yanındaki parkta 10 mezar kazılı. Yoğun ateşten ölülerini mezara götüremeyip oracıkta gömmüşler. İnsanlar artık ölülerini evlerinin bahçesine gömüyor.

- Rejim radikal gruplar var diyor.

Başta gerçekten yoktu. Ama bu devam ederse, radikal gruplar çıkabilir.

- Son söz... Türkiye'nin rolü ne olmalı?

Son sözü, nihai kararı verecek olan Suriyelilerdir. Suriyeliler bu durumu hak etmiyor. Olan bitene de göz yumulması da kabul edilemez. İnsanlar ölüyor ve ölmeye devam edecek. Şiddet gittikçe artacak. Size Suriye'nin ve insanlarının ne kadar hoş olduğunu anlatamam. Bize yakınlar. Orada gerçekten bir birlikte yaşama kültürü var. Halk, din ve mezhep farklılıklarına rağmen kendi arasında sorunlarını çözebiliyor. Maalesef bu noktada rejim mezhepçiliği körüklüyor...