CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, NTV canlı yayınında Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün sorularını yanıtladı.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı, Türkiye'nin gelmiş geçmiş başbakanları ile mukayese ettiğini ve Erdoğan'ı küçük düşürme anlayışı içinde olmadığını belirterek, ''Sayın Başbakan'ın, Türkiye'nin gelmiş geçmiş bütün başbakanlarından en kaba üsluba sahip olan kişi olduğu kanısındayım'' dedi.

NTV canlı yayınında Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün sorularını yanıtlayan Baykal, Başbakan Erdoğan ile arasında geçen üslup konusundaki tartışmalarla ilgili olarak, kendisinin bunlarla meşgul olmadığını, Başbakan Erdoğan'ın hangi üsluba sahip olduğunu Türkiye'nin bildiğini söyledi.

Baykal, üslup konusunda Erdoğan'ı, Türkiye'nin gelmiş geçmiş başbakanları ile mukayese ettiğini ve onu küçük düşürme anlayışı içinde olmadığını ifade ederek, ''Sayın Başbakan'ın Türkiye'nin gelmiş geçmiş bütün başbakanlarından en kaba üsluba sahip olan kişi olduğu kanısındayım. Kabul edilir, edilmez. Mukayese edildiği insanlar da saygı gören insanlar, Türkiye'nin başbakanları'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan'ın, çok suçlayıcı bir üsluba sahip olduğunu iddia eden Baykal, şöyle konuştu:
''Bize hakaret ediyor. Hakkımızda defalarca mahkemeye başvurdu. Sözün hakaret olup olmadığını belirleyecek olan siyasetçi değildir. Sözden rahatsız olan kişi değildir, mahkemelerdir. Ben, Başbakan'ı bana söylediği sözlerden dolayı mahkemeye vermedim. O kadar ağır iddialar, kabul edilemez suçlamalar yapıyor ki... Bunları ben siyasi tartışmanın tuzu biberi, vatandaş değerlendirir diye görmemezlikten geldim.

Bizim kendisi hakkındaki tespitlerimizle ilgili 'Hakarettir' diye Sayın Başbakan defalarca mahkemeye gitti. Bunların tümü mahkemelerden döndü. Başbakan hakarete maruz kaldığını, bana yönelik olarak söyleyebilecek noktada değildir. Mahkeme, sözlerimin hakaret olmadığını, haklı, makul bir üslup çerçevesinde olduğunu tespit etmiştir. Buna karşı Başbakanın söylemi ortadadır. Ben kişisel bir tartışma içinde değilim. Bizim için önemli olan Türkiye'dir, onun izlediği politikadır, yaptığı yanlışlardır. Yanlışlarını ortaya koymak bizim görevimizdir.''

''CUMHURBAŞKANI SİYASİ ÇOĞUNLUĞUN UZANTISI OLARAK GÖZÜKTÜ''

Deniz Baykal, ayrıca Başbakan Erdoğan'ın, ''muhalefeti sanki Türkiye'nin ilerlemesini, gelişmesini engellemek için uğraşan bir grup insandan oluşuyor gibi'' gösterdiğini öne sürerek, herkesin düşüncesini söyleyebileceğini, muhalefet partisinin inandığını yapmaya hakkının olduğunu belirtti.
''Herkes Başbakan'ın penceresinden bakmak zorunda değil'' diyen Baykal, Başbakan Erdoğan'ın penceresinin de Türkiye'nin menfaatine olup olmadığının tartışılır olduğunu ileri sürdü.

Baykal, muhalefetin eleştirileri ile Başbakan'ın bir çok temel yanlışlarını engellediğini savunarak, ''Dubai'deki 8 milyarlık anlaşmadan, Azerbaycan konusunda izlenen politikadan muhalefetin katkılarıyla geri dönüldüğünü'' öne sürdü.

Mayınlı arazilerin temizlenmesi konusunda da muhalefetin yoğun çaba gösterdiğine işaret eden Baykal, TBMM'den bu konuda çıkarılan yasanın uygulanamayacağını savunarak, CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne başvuracağını bildirdi.

Baykal, CHP'nin mayınlı arazilerin temizlenmesiyle ilgili çıkarılan kanunu Anayasa Mahkemesi'ne götürmesine gerek kalmadan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün veto etmesi gerektiğini ifade ederek, konuşmasına şöyle devam etti:

''Cumhurbaşkanı bunu onaylamamalıdır. Anayasamızda, Cumhurbaşkanı siyasi çoğunluğun bir uzantısı olarak düşünülmemiştir. Bizim yaptığımız en temel yanlış da buna rağmen siyasi çoğunluğun uzantısı niteliğindeki bir insanı Cumhurbaşkanı olarak seçmek olmuştur. Biz bunu o zaman da ifade ettik. Siyasi çoğunluktan bir Cumhurbaşkanı çıkar ama o zaman çoğunluğun sözcüsü olmaktan çıkar, çıkmak zorundadır. Çıkarsa Anayasamızın mantığına uygun olur.

(Cumhurbaşkanı Gül), şu ana kadar bütün atamalarında siyasi çoğunluğun uzantısı olarak gözüktü. Kendisini daha farklı hale getireceği, Türkiye'nin tümüne sahip çıktığı izlenimi verebileceği, Anayasanın öngördüğü cumhurbaşkanlığını gösterebileceği fırsatlar geldi ama değerlendirmedi. Bu konu fevkalade önemlidir. Bunda Anayasa'ya aykırılık, ulusal çıkarlarla anlaşmazlık vardır. Cumhurbaşkanının görevi, Anayasa'ya aykırı olan yasaları Anayasa Mahkemesi'ne götürmektir. Bu konuda da doğrudan sorumluluğu var.

Dünyada mayın temizleyen ülkelerin uygulamadığı bir yöntemi uygulamaya dönük bir düzenleme var. Üstelik temizlenecek arazi sınır bölgesi, üstelik en kritik sınırın bölgesi terör bölgesi, Orta Doğu bölgesi... Orta Doğu'da çok yoğun çatışmalar yaşanıyor, yani Orta Doğu'daki başka bir çatışmaya taraf olmuş bir ülkeyi buraya getirmenin anlamı var mı? 'Yabancı sermaye' diye meşrulaştırmak mümkün mü?''
Baykal, mayınlı arazilerin temizlenmesinin maliyetiyle ilgili dile getirilen görüşlerle ilgili olarak da ''100-200 milyon dolara mal olabilecek bir mayın temizleme işi nedeniyle önemli bir arazinin yarım asra yakın bir süre bir başka ülkeye teslim edilmesinin doğru olmayacağını'' vurguladı.

Mayınlı arazilerin temizlenmesi karşılığı bir yabancı şirketle pazarlık edilip edilmediği konusunda Baykal, ''Bu konularda iktidarın kötü bir deneyimi var. 'Kuşadası Limanı'nı Ofer'e vereceğiz' diye yapılmadık cambazlıklar kalmadı. Önceden pazarlık yapılarak bu işin yapıldığı görülmüştür. TÜPRAŞ hisselerinin aynı gruba satılmasına yönelik özel ilgi kamuoyunun gözü önündedir. Kimseden teklif alınmadan bunlarla temas kurularak teklif alınmıştır. Başbakan'ın kendisi, bu konuda bir yabancı ülkeye verilmesinin makul karşılanmasını, yabancı sermaye ve azınlıklar tartışması üzerinden Türkiye'ye kabul ettirmeye çalışmıştır'' diye konuştu.

Bunların, zihinleri karıştırdığını öne süren Baykal, ''Bilemem pazarlık vardır, yoktur. Önceden pazarlıkları olan bir sürü iş vardır. Başbakan'ın bu pazarlıkların içinde olduğu çok açık ama bu yanlış'' dedi.
Baykal, muhalefetin bu konulardaki eleştirilerinin ''Türkiye'yi engellemek'' olarak yansıtılmasının da yanlış olduğunu, dünyanın bütün demokrasilerinde benzer konularda muhalefetin CHP'nin gösterdiği tavrı sergilediğini, bunun da muhalefetin görevi olduğunu vurguladı.

ALMANYA'DAKİ DENİZ FENERİ e.V DAVASI

Baykal, Murat Akgün'ün, Başbakan Erdoğan'ın RTÜK Başkanı Zahid Akman'la ilgili açıklamalarına ilişkin sorusu üzerine, açıklamaları ''çok çarpıcı ve düşündürücü'' olarak nitelendirdi.
Baykal, Almanya'daki mahkemenin, ''bu olayın çok önemli dolandırıcılık niteliğinde olduğunu ve dolandırıcılığı meslek edinmiş kişilerin bu işi yaptığını'' yargı kararı olarak ortaya koyduğunu, ayrıca olayın elebaşIlarının Türkiye'de olduğunu söylediğini, isim ve şirket listesi verdiğini belirtti.
Bunu yok saymanın mümkün olmadığını dile getiren Baykal, şunları kaydetti:

''Bu Deniz Feneri konusunda baş rolde olan kişilerle Başbakan özel yakınlık içinde. Sıkıntı bundan kaynaklanıyor. Kimisi sınıf arkadaşı, kimisi ile aile ilişkisi var. Bunlar bu işlerin baş rollerinde, belli. Bunlara yönelik hem Alman hem de Türk yargısının çalışmasını engelleme çabası olduğu çok nettir.
Dün, Başbakan'ın yaptığı açıklamalar ile konu Zahid Akman konusu olmaktan çıkmış. Bir Bülent Arınç konusu haline dönüşmüştür. Sayın Arınç, bu konuda rahatsız olduğunu, Akman'ın istifa etmesi gerektiğini, istifa ederek hükümeti rahatlatması gerektiğini ifade etmiştir. Bunu ifade ederken Başbakan Yardımcısı olarak konuşmuştur. Kamuoyu da Arınç'ın yaklaşımını, iyi niyetli, olması gereken bir davranış olarak takdir etmiştir. Sayın Başbakan'ın dün yaptığı açıklamadan, Arınç'ın bu tutumundan rahatsız olduğunu görüyoruz.

Sayın Arınç, düşüncesini Manisa'da mesir macununa ilgi duyan bir Manisalı olarak söylememiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakan Yardımcısı olarak söylemiştir. Yani bunu böyle anlamak lazım ve böyle anladık. Arınç'ın şahsi, kişisel, aile efradıyla konuşacağı bir sohbet konusu mudur? Türkiye'ye mal edilmiş bir tavırdır. Başbakan bunu reddediyor. Sayın Arınç bunu hazmedecek mi? Doğal karşılayacak mı? Bunu önemli sayıyorum. Konu kişisel bir anlayış meselesi değil, dürüstlük konusudur. Hükümetin bir Batı Avrupa ülkesinde yargıda karara bağlanan ciddi bir yolsuzluk konusunda tavır takınması konusudur. Öyle anlaşılıyor ki Arınç, bu tavrı içine sindiremiyor ve haklıdır. Hepimiz konuya öyle bakıyoruz. Başbakan'ın, Akman'la yakınlığı, ilişkileri, bu konunun daha farklı yerlere gidebileceği yönündeki kaygısı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni bu konuda yanlış bir tutuma sürüklememelidir. Hükümetin görüşü Başbakan'ın kişisel tercihi olmamalıdır.''

AKMAN'IN RTÜK ÜYELİĞİ

Deniz Baykal, RTÜK Başkanı Zahid Akman'ın, ''bir büyük yolsuzluk olayının içinde yer aldığının bir ciddi ülkenin mahkemesi tarafından tespit edildiğini'' buna rağmen Akman'ın 3. kez RTÜK Başkanlığı'na adaylığını koymamasından teselli çıkarılmaya çalışıldığını söyledi.
''Kardeşim üye olabilecekse niye başkan olmuyor. Başbakan bunun cevabın versin'' diyen Baykal, Akman'ın eğer üye olarak kalma hakkı varsa tecrübeli olmasına rağmen başkan olma hakkının neden alındığını sordu.

Baykal, ''Ya başkan olmayacaksın, o zaman üye de olamazsın. Orada bulunmaman lazım. Başkanın ahlaki standartlarıyla üyenin ahlaki standartları arasında anlamlı bir fark olabilir mi? Ahlaki standartlar bir bütün değil mi? Bizi mi uyutmaya çalışıyorlar? Türkiye'yi uyutmaya çalışıyorlar. Üye olamaz, olmamalıdır'' diye konuştu.

Akman hakkında ''yanlış yaptıysa gereğinin yerine getirilmesi'' gerektiğini ifade eden Baykal, ''Hükümetin görüşü Başbakan'ın şahsi görüşü müdür? Ne demek yani... Türk Hükümeti'ne yakışan görüş o mu? Arınç'ın düşüncesi mi Erdoğan'ın düşüncesi mi hükümetin görüşü olmalıdır? 'Başbakan olduğu için öyle olacak', yanlış düşünce, hukuka aykırı düşünce, yolsuzluğa sahip çıkan bir düşünce. Bunun ciddi şekilde irdelenmesi lazım. Olay nitelik değiştirmiştir, olay giderek boyut değiştirmiştir. Hala rayına oturtulamamıştır. Niye? Çünkü bunu engelleyen çok ciddi bağlantı noktalarının olduğu anlaşılıyor'' dedi.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde yaptıkları görüşmeyle ilgili olarak, ''Bunun iki kişi arasında, sadece onları ilgilendiren, kamuoyuna her hangi bir açıklama yapılması gerekmeyen bir temas olduğunu kabul ettirmek istediler ama Türkiye bunu kabul etmedi'' dedi.
Baykal, NTV canlı yayınında Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün sorularını yanıtladı. Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın görev yaptığı dönemde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Dolmabahçe'de yaptığı görüşmeye ilişkin bir soru üzerine Baykal, bu konunun bir türlü kapanmadığını söyledi.

Görüşmenin resmi olduğuna dikkati çeken Baykal, tarafların içeriğini kamuoyuna açıklamayı uygun görmemiş olabileceklerini ancak konunun kamuoyunu ilgilendiren yönleri bulunduğunu belirtti. ''Bunun iki kişi arasında, sadece onları ilgilendiren, kamuoyuna her hangi bir açıklama yapılması gerekmeyen bir temas olduğunu kabul ettirmek istediler ama Türkiye bunu kabul etmedi' diyen Baykal, giderek derinlik kazanan konunun esrarengiz bir boyuta sahip olduğu kanaatinin de ağır bastığını savundu.
Baykal, Başbakan Erdoğan ve Büyükanıt'ın konuyu bu yaklaşım içinde götürmeye hakları olmadığını düşündüğünü belirterek, görüşmenin en azından devletin arşivine aktarılması zorunluluğu olduğunu ifade etti.

Büyükanıt'ı kendisinden sonraki Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'a görüşmenin içeriği hakkında bilgi vermediği gerekçesiyle eleştiren Baykal, ''O görüşmeyi Genelkurmay Başkanı olarak yaptı. Genelkurmay Başkanının yaptığı önemli görüşmeyi kendisinden sonra gelene aktarmamasını kabul etmek mümkün değil'' dedi.

''Büyükanıt'ın olayın kamuoyunu ilgilendiren yönleri olduğunu düşündüğünü ya da kendisine yönelik yanlış düşünceleri bertaraf etmek için bir şeyleri söylemek zorunda olduğunu anlıyoruz'' diyen Baykal, Başbakan Erdoğan'ın Büyükanıt'a ''konuşursan ben de konuşurum'' yönünde bir uyarıda bulunduğunu iddia etti. Baykal, bu olayların kamuoyunu daha çok etkilemeye başladığını söyledi.

TERÖRLE MÜCADELE

Baykal, ''Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan terörle mücadele konusunda tarihi fırsattan bahsettiler. Tarihi fırsat varsa hala duruyor mu? Sizin DTP ile görüşmeniz söz konusu mu?'' soruları üzerine de Cumhurbaşkanı Gül'ün ''tarihi fırsatla karşı karşıyayız'' sözünün ''içinin boş çıktığını'' ileri sürdü.

''Telaffuz edildiği günden bugüne neyin kastedildiğini anlamamızı sağlayacak bir açıklama yapılmamıştır'' diyen Baykal, şöyle devam etti:

''Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşme fırsatı da buldum. O görüşmede de Sayın Cumhurbaşkanı'nın kafasında nasıl bir fırsat anlayışı var, nereden kaynaklanıyor, ne yapılırsa ne olacak, bu konuda en küçük bir olumlu işaret alamadım. Sadece Sayın Cumhurbaşkanı, 'asker-sivil, herkes bu konuda bir çözüm sağlanması gerektiği noktasında görüş birliği içindedir, bu tarihi fırsattır' diyor. Daha önce söylenen noktalar dışında bir açıklama yapılmadı, şu ana kadar sözü haklı kılacak hiç bir somut, ciddi emareye ben rastlamadım. O, bir teorik ihtimale işaret ediyorsa 'Amerika bölgeden çekiliyor, PKK'nın tasfiyesini istiyor, Irak da bu konuda bir işbirliği anlayışına giriyor' diyorsa bu önemlidir ama ayrı bir konudur, Türkiye'deki Kürt sorunu ayrıdır. Nasıl, niçin bağlantı kuruyor anlayabilmiş değiliz. Sorunun çözümü konusunda yeni bir aşamaya geldiğimize dair benim hiç bir tespitim olmamıştır. Sayın Cumhurbaşkanı, belki psikolojik iyimserlik ortamı yaratmaya çalışıyor olabilir. Bir psikolojik yönlendirme çabasıdır. Ama içi doldurulmuş değildir.

Başbakan bu konularda olaya nasıl bakıyor bilemiyorum ama söyleyeceğim şu, Türkiye'de bu konuyu konuşurken hepimizin kabul etmesi gereken temel anlayış var, o da terör konusunda net, dürüst şekilde ortak tavır sergilemeliyiz. Terörü hep beraber bir siyasi yöntem olarak reddetmeliyiz. Terörle işbirliği yaparak, bir yandan da terör dışındaki süreçlere müdahale etmeye çalışarak bu konuda sağlıklı bir yere varmamız mümkün değil. CHP'nin bu konudaki temel tutarlı anlayışı, dünyanın anlayışı, terörü zihnimizden çıkarıp atmalıyız, ilişkiyi kesmeliyiz. Net tavır almalıyız. DTP bu konuda ciddi bir açmazın içinde. Kendisini sivil bir harekete dönüştürmeyi başarmış olsaydı, fırsatı elbette vardı, destekler verildi ama zihinlerde netliği sağlayamadı. Hatta bu bağlantının doğal olduğunu kabul ettirme çabası vardır. Bu, doğru, kabul edilebilir değil.''

Baykal, DTP ile görüşme konusunda da düşüncelerinin ortada olduğunu, bunları uzun süredir dile getirdiklerini söyledi. Özel çerçevede arkadaş olarak partililerin buluşup konuşabileceklerini anlatan Baykal, ''Elbette insan olarak herkes herkesle görüşür ama siyasi bir görüşmenin, beraberliğin çok temel koşulları vardır. Bunların başında da terör karşısında net tavır takınmak öncelikli temel ilkedir'' dedi.

TALABANİ'NİN DAVETİ

Irak Cumhurbaşkanı Talabani'nin kendisine yönelik davet ve daha önce Cenevre'de yapılan Sosyalist Enternasyonal toplantısında yaşananların anımsatılması üzerine Baykal, o toplantıda karşılıklı düşüncelerini söylediklerini, kendisinin Talabani'yi dinlediğini ancak Talabani'nin kendisini dinlemediğini belirtti.

Baykal, Irak'ta Talabani ile yapacağı görüşmenin amacının iki ülke arasındaki ilişkilerin olması gereken şekilde gelişmesini sağlamak olduğunu söyledi.

''Türkiye'deki Kürt sorunu denilen sorunla bizim temasımız arasında bir bağlantı kurulmaması gerekiyor'' diyen Baykal, ''Biz Irak ile dostluğa katkı vermek istiyoruz. Bu katkıyı terörü bölgede etkisiz kılarak geliştirebileceğimizi düşünüyoruz. Terörün tasfiye edilmesi durumunda Türkiye ve Irak arasındaki işbirliğine bizim ne gibi katkılar sağlayabileceğimizi konuşmak istiyoruz. Bizim kendi içimizdeki sorunu konuşacağımız muhatap Irak değildir, bunun çok iyi anlaşılması lazım'' diye konuştu.
Baykal, Türkiye'de herkesin etnik kimliğini özgürce yaşaması gerektiğine inandıklarını belirterek, devletin buna müdahale etmemesi, fiili engellerin kaldırılması, atılan adımların koparmaya değil, bütünleştirmeye yönelik olması gerektiğini söyledi.

ALMAN BAKANIN CHP İLE İLGİLİ SÖZLERİ

Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier Mayer'in CHP ile ilgili eleştirilerinin sorulması üzerine Baykal, şunları söyledi:

''Sayın Dışişleri Bakanı için talihsiz bir açıklama olmuştur. Almanya Dışişleri Bakanı'nın daha doğru bilgilenme temelinde, gerçekleri yansıtan, tamamıyla kavrayan bir temelde değerlendirme yapması gerekir. Bu, çok klişe kanaatlerin tekrarlanması niteliğinde bir değerlendirme. Bunu herkes yapabilir ama Almanya Dışişleri Bakanının yapması talihsiz olmuştur. Bu bakanın şahsi görüşü, Dışişleri Bakanlığı ya da Alman kurumların tavrı değildir umarım. CHP'nin AB konusundaki tavrı çok net, çok açıktır. Bu klişe değerlendimelerle açıklanabilecek değildir. Bu kadar gerçeklere ters düşen değerlendirmeyi anlamak mümkün değildir.''

AİHM'İN KARARI

AİHM'nin aile içi şiddete yönelik kararının sorulması üzerine de Baykal, aile içi şiddetin insanlığın ortak meselesi haline geldiğini söyledi.Konunun sıradan bir iç hukuk meselesi olmaktan çıktığını anlatan Baykal, ''İnsan hakları hukuku aile içinde işlemez, farklı töreler, değerler işler'' denilemeyeceğini belirtti.
Baykal, bu doğrultuda gelecek günlerde insan haklarına, aile içi şiddetin caydırılmasına yönelik atılımların yapılması gerektiğini belirterek, bunun dünyanın gidişatı bakımından gözden kaçırılamayacak bir konu olduğunu kaydetti.

IMF İLE İLİŞKİLER

Baykal, IMF ilişkilerinde gelinmesi gereken noktanın sorulması üzerine de ''Türkiye elbette önümüzdeki dönemi IMF ile de IMF olmadan da düzenleyebilir. Sıkıntı hükümetin kafasının net olmamasıyla ilgilidir'' dedi.

''Türkiye'nin şu anda bütçesiz olduğunu ve bütçenin gerçeklerle hiç bir bağı kalmadığını'' savunan Baykal, öngörülen hedeflerin tümünün anlamını kaybettiğini öne sürdü.
Baykal, Türkiye'nin orta vadeli ciddi hedefleri öngören, inandırıcı sağlam bir belgeye ihtiyaç duyduğunu belirtti.

Orta vadeli program ilan edilmesi için ısrarla talepte bulunduğunu anlatan Baykal, şöyle devam etti:
''Sayın bakanlar ertesi gün açıklama yaptılar, 'doğrudur orta vadeli programa ihtiyaç var, ancak belirsizlik var, bu belirsizlik nedeniyle bunu ilan edemiyoruz, belirsizlik de IMF'den kaynaklanıyor' diyorlar. Bizim Mayıstan bu yana IMF'siz bu süreyi geçirmiş olmamız, bundan sonra böyle olacağı ümidini kimseye vermemeli. Türkiye derhal hedefini ortaya koymalı. Bunu koymadan da IMF ile ilişkilerde ciddi bir müzakere pozisyonu alınmış olmaz. IMF'siz devam edebileceğimizi göstermiş değiliz.''
Baykal, Türkiye'nin tehlikeli bütçe açıklarıyla karşı karşıya olduğunu ileri sürerek, ''Yeni bir teşvik programı ilan edildi. Bu teşvik programının krizden çıkışla ilgisi yok. Geç kalındı, beklenen de o değil'' dedi.

ERDOĞAN'IN IMF İLE İLGİLİ SÖZLERİ

Baykal, Başbakan Erdoğan'ın IMF ile ilişkilere yönelik son açıklamalarına değinerek, şunları kaydetti:
''Sayın Başbakan, 'Dünya Bankası siyasi talep yapabilir de IMF yapamaz' diyor. Biz ikisinin de ortağıyız. IMF de Dünya Bankası da siyasi talep yapamaz ayrı iş. Bağımsız vergi idaresi kurmamızı istiyorlar. Bu bir teknik talep, yapısal önlemdir. Bugün dünyanın pek çok ülkesinde Amerika başta olmak üzere etkin, bağımsız özerk vergi idareleri vardır. Türkiye'de olsun mu olmasın mı? Biz, olsun diyoruz. Ne gibi sakıncası olabilir. Vergi kanununu çıkaracak olan Meclistir, ihlallere müeyyideleri de meclis belirler. Bunların karara bağlanacağı yer yargıdır. Ama vergi idaresi nedir? 'Benim işime şu iş adamı gelmiyor, hadi aslanlarım gidin bakalım üzerine' diyemezsiniz. 'Falana ceza kes de benim aleyhime yazı yazmak neymiş bir öğreniversin' diyemezsiniz.

Vergi idaresi yasaların uygulanması için örgütlenir, yetkileri bellidir, o yetkileri siyasi talimatla değil, maliye bakanı açacak telefonu 'şunlara bak diyecek' şimdi yapılan budur, bu yanlıştır. Elbette parlamentonun çerçevesini çizeceği ama siyasi yönlendirmeye maruz kalmayan bir idarenin ortaya çıkması... IMF size diyorsa ki 'bunu siyasi çekişme konusu yapmayın, Türkiye'nin finansman sorunu önemlidir, vergileri iyi toplamak lazım, kayıtdışına son vermek lazım, herkesin vergi ödemesini sağlamak lazım, vergi ödeyip ödememeyi bazen suçlamak, bazen ödüllendirmek için kullanmamak lazım' bırakın kendine göre bir bağımsız kurul olsun. Enerji işini özel kuruluşa veriyorsunuz, telekomünikasyonu veriyorsunuz bunu niye vermiyorsunuz? Hükümetin bunu siyasal bir sorun sayması aslında bunu siyasi amaçlarla kullandığının bir kanıtıdır.''