Beslenmenin yanı sıra vücuda olumlu katkıları bulunan böyle besinlere fonksiyonel besinler deniyor. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya’ya göre, fonksiyonel besin, hiç işlem görmemiş doğal bir besin olabileceği gibi fonksiyonel bir besinle zenginleştirilmiş bir gıda maddesi de olabilir. Örneğin omega-3’ü direkt balıktan alabileceğimiz gibi, omega-3’le zenginleştirilmiş yem yiyen tavukların ürettiği Omega-3’lü yumurtaları yiyerek de alabiliriz.

Fonksiyonel besinler direkt olarak ilaç yerine geçmez ancak uzun vadeli düzenli kullanımlarında kalp hastalıkları, kemik erimesi, tiroit hastalıkları ve bazı kanser türlerine karşı koruyucu oldukları biliniyor.

MENOPOZU HAFİF ATLATMANIN YOLU
Östrojen hormonu; kadın ve erkekte üreme sisteminin işleyişinde, kemik sağlığında, kalp-damar sisteminde, çeşitli kanserlere karşı vücudu korumada, derinin parlaklığı ve gençliğinde önemli rol oynuyor. Belirli bir yaştan sonra östrojenin azalması ile bu sistemlerde yavaşlama ve çeşitli hastalıklara karşı yatkınlık artıyor.

Dr. Kaya, fitoöstrojenlerin, yani bitkisel östrojenlerin hem östrojen benzeri hem de östrojene karşıt etki yaptıklarını söylüyor ve bitkisel östrojenlerin doğru kullanımı ile ilgili şu bilgileri veriyor:

“Vücutta aşırı östrojen varsa östrojen reseptörlerine bağlanarak östrojenin fazla etkisini giderirler, vücutta az östrojen varsa östrojen gibi etki gösterirler. Fitoöstrojenlerin en yaygın iki grubu; İzoflavonlar ve lignanlardır. İzoflavonlar özellikle soya fasulyesi, kuru fasulye, mercimek, bezelye, sebze, çay ve şarapta bulunur. Lignanlar ise; tüm tahıl ürünleri, keten tohumu, susam, ay çekirdeği, yer fıstığı, zeytin gibi yağlı yemişler, kiraz, şeftali, erik, elma, armut, havuç, brokoli, soğan, sarımsak, rezene, ahududu, böğürtlen ve şerbetçiotunda bulunur. Bira yapımında şerbetçiotu kullanıldığından dolayı bira da lignan bakımından zengindir.

Genel olarak ister izoflavon olsun ister lignan olsun bitkisel östrojenler hormon bağımlı kanserlerin (meme, rahim, testis ve prostat kanseri gibi ) gelişmesini önler. Ancak meme kanseri tanısı almış bir hastaya fitoöstrojen verilmemelidir. Fitoöstrojen çok kuvvetli antioksidanlardır. Menopoz sonrası ortaya çıkan kemik erimesinin esas nedeni vücuttaki östrojen eksikliğidir. 6 Ay süre ile günde 40 gram soya proteini tüketimi; Kemik mineral dansitesini artırır. Sadece günde 25 gram soya proteini tüketimi bile kötü kolesterol olan LDL’yi yüzde 12,9 oranında azaltır, iyi kolesterol olan HDL’yi ise yüzde 2,4 oranında bir artırır. Koroner kalp hastalıklarından korur. Aynı zamanda menopozdan sonra ortaya çıkan sıcak basması, terleme, sinirlilik gibi semptomları da azaltır.

DOKTORUNUZA DANIŞMADAN KULLANMAYIN!
Asyalı kadınlarda; meme kanserinin, kemik erimesinin, kalp-damar hastalıklarının ve menopoz semptomlarının batılı hemcinslerine göre daha az görülmesinin nedeni soya proteinini temel besin maddesi olarak kullanmalarıdır. Ancak gerek menopoz olsun gerek kalp damar hastalıkları olsun gerek yukarıda bahsettiğimiz diğer hastalıklar olsun tek başına fitoöstrojen kullanmak bu hastalıkları tedavi etmez. Tıbbi tedavi ve fitoöstrojen kullanım gerekliliğine doktorunuz karar vermelidir.”

ntvmsnbc.com