Doç. Dr. Mercan, yaptığı açıklamada, son dönemde kadına yönelik şiddette artmanın tesadüf olmadığını kaydederek, “Toplumsal değer yargılarının değişmesi, internet, cep telefonu ile iletişimin yaygınlaşması, kadınların eğitim seviyeleri ve ekonomik güçlerinin artması, beraberinde boşanma oranlarında artışı da getirdi” diye konuştu.

Kadın cinayetlerinin hemen hemen hepsinin, kadının boşanma ya da ayrılma isteğini takiben meydana geldiğini ifade eden Doç. Dr. Mercan, şunları söyledi:
“Kadınlar, gerek ekonomik, gerekse kültürel, sosyal baskılar nedeniyle evliliklerinde ya da ilişkilerinde hayal kırıklığına uğrasalar da evliliği sürdürmeyi tercih ediyordu. Çalışmayan, kendi başına yaşamını sürdürecek ekonomik gücü olmayan kadın bir de aile desteği olmadığında dizlerini kırıp koca evinde yaşadıklarına katlanmaktan başka yol bulamıyordu. Erkek kadını malı gibi görüyordu, yapılan araştırmalar, dünya genelinde bu algının yaygın olduğunu gösteriyor. Erkek, kendi isteği ile kadını boşasa başka kadınla evlense bile eski karısı ya da sevgilisinin başka bir erkekle bir arada olması fikrine katlanamıyordu. Bu, halen çok geçerli olan bir algı.”

“ANNELER, OĞULLARINA KADINA SAYGIYI ÖĞRETMELİDİR”

Doç. Dr. Mercan, yabancı yayınlarda da “kadının doğurgan olup olmamasının” ya da “menopoza girip girmediğinin” kadın cinayetlerindeki öneminin vurgulandığını kaydederek, “Kadın menopoza girdiyse, erkek bu ayrılığı daha az tehlikeli buluyor. Kadın-erkek ayrımcılığının kültürel ve sosyal olarak devam etmesi, bu cinayetlere zemin hazırlamaktadır. Erken yaşlardan başlayarak bu ayrımcılığı besleyen tutumların pekiştirilmemesi ya da ortadan kaldırılması önemlidir. Anneler, oğullarına kadına saygıyı öğretmelidir” dedi.

Doç. Dr. Mercan, aile içi şiddete uğrayan kadınlar ve çocukların, bir yandan taciz mağduru olurken diğer yandan farklı zamanlarda bir başkasına fiziksel taciz uygulayabildiğini aktardı.

Aile içi şiddetin kesin yasalarla önlenmesinin, yapanların cezalandırılmasının önemli olduğunu dile getiren Doç. Dr. Mercan, sözlerine şöyle devam etti:
“Kadın ayrımcılığı yapan, kadına saygı göstermeyen, şiddet eğilimi olan kişilerle beraber olmak uzun vadede şiddete maruz kalma riskini göze almak demektir. Daha flört döneminde ya da nişan alışverişinde dayak yiyen bir kadının evlendiğinde dayak yeme olasılığı çok yüksektir. Birçok kadın, (Onu değiştiririm, aslında melek gibi bir insan, ama sinirlenince ne yaptığını bilmiyor) gibi savunmalarla erkekteki şiddete eğilimli yönü görmezden gelebilir. Bu büyük bir yanılgıdır.”
Alkol ve madde bağımlılığının, şiddete eğilimi artıran faktörler arasında bulunduğunu bildiren Doç. Dr. Mercan, “Psikotik kişilerde, gerçekle bağlantı kopmuştur ve öfke kontrolü zordur. Gerçekle ilgili olmayan inanışlar ya da algılar varsa, kişide şiddet eğilimi görülebilir. Sınırda kişilik bozukluğu olan ya da antisosyal özellik gösteren kişilerde de öfke kontrolü zordur. Bu kişilerde hem kendine hem de çevresindekilere zarar verme olasılığı normal topluma göre fazladır. Kafa travması geçirmiş, beyinde hasar olmuş kişilerde yine ani öfkelenme ve şiddete eğilim olabilir” ifadelerini kullandı.