Kılıç artıkları
AK Partili bir arkadaşım söyledi.

Geçenlerde geç saatlerde bir televizyonda Türk sineması üzerine bir tartışma izliyormuş.

Tartışmacılardan biri şunu söylemiş:

"Türkiye'de bugün kötü filmler yapılıyorsa, bunun sebebi Ertuğrul Özkök'tür."

Arkadaşım, "Hayretle izledim" diyor.

"Ben artık hayret etmiyorum" dedim.

Haiti açıklarında eğlencelere devam eden geminin hesabını bile benden soran yazılar okuduktan sonra şaşkınlık duygumu tamamen kaybettim.

O yüzden, yazılanlar beni hiç şaşırtmıyor.

Her zamanki gibi, hayat nehrinin kenarında sessizce oturup zamanın akmasını bekliyorum.

Bugüne kadar önümden geçenler, ilerde geçecek olanların teminatıdır diye düşünüyorum.

* * *
Şaşırmıyorum ama, o mantık hataları yok mu, o mantıksız akıl danelerinin Başbakan'a bile yutturdukları kara senaryolar yok mu; işte bunları nörotik kahkahalarla izliyorum.

Adam Türk sinemasını tartışıyor ve karşısındaki de ona sormuyor:

"Yahu kardeşim bugün Türk sineması neredeyse rönesansını yaşıyor."

Ama yok, baş öğretmen yıldızlı sıfırı çakmış.

Ya Turgut Özal'a kurduğum o tarihi komploya ne demeliyim?

Biraz daha yüz bulsa, ANAP kongresinde kurşun sıkan Kartal Demirağ'ı da benim azmettirdiğimi yazacak.

Yani eli kulağında, geldi gelecek.

Gelmese bile şimdi ben aklına sokacağım.

Kimbilir belki o safsata da servise sokulacağı saati bekliyor.

Kardeşim aranızda bir tek mantıklı, bir tek vicdan sahibi insan yok mu?

Türkiye'nin önde gelen yazarları o günlerde bana "Özköşk" diyorlar.

Ne Özal yalakalığımız kalmış, ne liboşluğumuz, ne nonoşluğumuz.

Özal için de "Tek adam oluyor" demişim.

Diyen ben değilim, Deniz Baykal.

Haberlere bakarsan, o manşeti de ben atmışım.

Yıl 1989, ben o tarihte Hürriyet'in genel yayın yönetmeni değilim.

Ama olsun, basit bir teferruat...

Adam şunu da sormuyor.

Peki Özal için "Tek adam olmak istiyor" denmiş de, sonu ne olmuş?

Özal'a darbe mi yapılmış? Hayır Cumhurbaşkanı olmuş.

Özal o günlerde miting meydanlarına, sendika kürsülerine çıkıp bana "Darbeci" diye mi bağırmış?

Tam aksine, öldüğü güne kadar ben gururla "Özalcıyım" diye yazmışım, o da bana hep yakın durmuş.

Aklının ucundan da bizi cezalandırmak geçmemiş.

Sen niye, Başbakanına toz kondurana hemen "Darbeci" etiketini yapıştırıyorsun?

Adam şunu da sormuyor.

"Arkadaş, Özal'ı başbakanlık müsteşarlığına getirip, sivil siyasetin yolunu açan kimdi?"

12 Eylül'ün askeri darbe rejimi değil mi?

Biraz insafınız varsa, geriye gidip, o dönemlerde Özal için kim ne yazmış, ne kitaplar çıkmış bir bakın.

28 Mayıs 1960 ve 13 Eylül 1980 sabahları kimler ne yazmış?

Benim bütün yazılarımı bulup çıkaran o muazzam deha, bu küçük teferruatı bulmakta mı zorlanıyor?
* * *
Geçen pazar günü Hürriyet Pazar'da Ahmet Arsan'ın köşesinde cesur kadınlarla ilgili yazıyı okudum.

Resimlere tek tek baktım.

Hepsi türbanlı.

Hepsi cesur.

Hiçbiri bu dönemde "meslektaş gammazlığına" tevessül etmemiş, tam aksine, sürek avına çıkmış birtakım insanlara karşı meslektaşlarını savunuyorlar.

Bir de bazı erkeklere bakıyorum.

Kafalarında bir tek beyaz kukuleta eksik.

Ha bire, her gün bir köşenin üzerine çarpı atıyorlar.

O yetmiyor, listeler yayınlıyorlar; listede adı çıkanlara da tavsiyeler:

"Çıkıp darbeci olmadığınızı açıklayın..."

Kapkara bir engizisyon loncası, o eleştirdikleri İstiklal Mahkemesi'nden beterini kurmuş, yargılıyor.

Ayakta kalabilenlerimiz, henüz işini kaybetmeyenlerimiz, birer kılıç artığıyız.

Yeni dünya düzeni bu...

* * *

Oysa nehir akıyor.

Biz kılıç artıkları nehrin kenarında sessizce oturup bekliyoruz.