Gazeteci Avni Özgürel; “Ergenekon'u 28 Şubatçılar keşfettiler. Hilmi Özkök süreci değiştirdi. Büyükanıt karargahta değişti, Başbuğ askere hakim, ordunun tarihi değişimini iyi yönetiyor. Canı yansa da Ergenekon soruşturmasına destek veriyor, anti demokratik unsurların ayrışmasını istiyor. Ergenekon operasyonu ordunun bilgisi ve mutabakatı dışında yapılamazdı” görüşünü dile getiriyor.

Yaşatan devlet yaşasın…

Kabul edelim ki bu toplumda devlete rağmen pek bir şey olmuyor, olamıyor. Türkiye'de hayat hep devletin çevresinde ve onun yukarından belirlemesiyle şekillendi. Böyle olduğu için bazılarımız devletçi, bazılarımız devlet, bir kısmımız da devlet karşıtı olduk. Devlet çatık kaşlıydı, sertti, acımasızdı, korkutuyordu, adil değildi, ideolojikti, uzaktı, dokunulmazdı, kayırdığı ve cezalandırdığı kesimler vardı…

Uzun ve sancılı bir süreçten sonra eli sopalı buyurgan devlet algısı değişiyor, hizmet üreten, gözetip kollayan, sorumluluk duyan, hesap veren ve hesap soran bir yapıya doğru gidiyor. İnsani duyarlılığı olan bir yapı… İnsandan yana bir yapı…

Devlet değişirken insan da değişiyor, ilişkiler de değişiyor. Değişimin temelinde yatan faktör hukuksuzluğun bitme sürecine girmesidir. Süreç ilerledikçe insanın insanla, insanın devletle ilişkisinde yön ve mahiyet de değişecektir.

Ergenekon sürecinde devlet ve kurumların -zor da olsa- makul tavırları organize olmuş güzelliklerdir. Başlayan sürecin devamı; iyi, güzel ve faydalı olanı herkes için istemek ve süreçleri sabırla, temkinle, basiretle ve organize yürütmekle mümkün.

Herkes, kendisi için tehditlerin ortadan kalkmasına çalışırken, başka bir kimsede de yeni bir tehdit algısına mahal vermeyecek tarza ulaşmalı.

Sahici bir güven, çözülmez ilan edilen problemleri de suhuletle çözer. Devlet halkına güvenmeyi başarırsa yaşar ve yaşatır…

Ergenekon'da ortaya çıkan ilişki ve bilgiler devlet içinde yuvalanmış olan illegal yapıların varlığına dikkatleri çekti. Öteden beri devletin içinde bu işlerle ilgili çekirdek bir yapı var.

Ergenekon nedir, nerede başlar, nereye kadar uzanıyor?

1970'lere kadar Gladyo ya da resmi adıyla Seferberlik Tetkik Kurulu, devlet bünyesinde Sovyet tehdidine karşı oluşturulmuş S ilahlı Kuvvetler bünyesinde bir yapıydı. Derin devlet dediğimiz oluşum ise 12 Mart dönemecinin ürünüdür. Muhtemelen MİT Müsteşarı Fuat Doğu'nun emri ya da bilgisi dahilindedir...

Adı farklı olsa da devletin içinde bu tür oluşumlar hep var. Peki kimler yer almış?

Herkes. Asker, polis, yerli/yabancı istihbaratçı, diplomat! Bankacı, işadamı, siyasetçi, gazeteci vardır bu organizasyonda. Yetmez, Ülkü Ocakları'ndan da, Dev-Sol'dan da grupları kontrol eder. 12 Mart döneminden itibaren, gerek sağ gerekse sol gençlik grupları içinde kurulmuş bağlantıları hazırdır zaten.

Ne tür olaylarda parmak izleri var?

Listesi dahi kitap eder! Tarihe Kanlı 1 Mayıs diye geçen olaydan tutun, Ecevit'e yönelik suikast girişiminden çıkın. Derin çekirdek ihtilal istiyordu bunu da gerçekleştirdi.

'VATAN ELDEN GİDİYOR ÇETESİ' HİÇ YOK OLMADI

Çeteleşmenin evreleri var...

“Vatan elden gidiyor çetesi” hiç yok olmadı. Zamanla bu yapı “İş bitti dağılın” denilemeyecek bir noktaya geldi. Bazısı eski hayatlarına geri dönemeyecek kadar ileri çıkmışlardı, korunmaları zorunluydu.

Aklıma ilk gelen isim Abdullah Çatlı.

Çatlı bu işte kullanılan isimlerden biriydi. Ülkü Ocakları Ankara Şubesi İkinci Başkanı olmasına rağmen herkes ona reis diyordu. Çatlı tarihimize 7 İşçi Partili gencin öldürüldüğü hadise ile çıktı. Gözaltına alındı fakat birileri müdahale etti, bizim adam dediler, ilgili evrakları da alarak gittiler. Çatlı uzun süre gözükmedi. Dosyasında sadece 7 gencin öldürülmesiyle ilgi karakol tutanağı vardı, o da yok edildi. Sol ve sağdaki gençler aynı potada eritildiler.

12 Eylül öncesi yaşanan siyasi istikrarsızlık, terör ortamı bu oluşumları besledi değil mi?

Evet, bunlar Ermeni meselesi gibi, PKK gibi ortaya yeni çıkan dertlerle baş etmekte pekala kullanılabilirlerdi. Bu oluşumda Erkan Gürvit'in, Haydar Saltık Paşa'nın etkisi oldu. Denendi, ASALA'dan kurtaracaklardı Türkiye'yi ama başaramadılar; verilen paralar kumarhanelerde, barda, pavyonda tüketildi.

TERÖRLE MÜCADELEDE UYUŞTURUCU PARASI KULLANILDI

Devlet kolunu kaptırdı mı bunlara…

Doğru, devletle aralarında bu tür ilişki ağı kurulunca bir çatının altına girmiş oldular. Bazı akademisyenler, “Terörle mücadele büyük para ister, ABD bunu uyuşturucu parasıyla finanse ediyor. Biz de öyle yapalım. Para niye Behçet Cantürk'e gitsin, biz yapalım bizde kalsın” diye makale ve raporlar yazdılar. Bu yapı MİT'e dayatıldı.

Kabul gördü mü?

Hayır. O yüzden doğrudan müsteşara bağlı olmak kaydıyla bir kontrterör dairesi oluşturuldu.

Ne zaman?

1993-94. MİT ve JİTEM işe heveslendi, birbirlerinden adam yürütmeye başladılar. Bu elemanların çoğu birkaç devlet kurumuna birden çalıştı. Yetmedi MİT adına şirketler kuruldu, kimi gasp eylemlerine göz yumuldu…

Hiç soru soran yok mu devletten?

Çiller hükümeti dağılınca ortaya çıktı ki, iş dallanıp budaklanmış. Bir ucu Azerbaycan'da darbe, öbür ucu Suriye'de Öcalan'a karşı operasyon planlıyor. Kendisi de yapamayınca Amerikalıların Vietnam artığı paralı askerlerine ihale ediyorlar.

YEŞİL'İN GÖREV KAĞIDINDA BAŞBAKAN İMZASI VAR

Örtülü ödenek ve uyuşturucu ile finanse edilen yabancı paralı askerlere ihaleli işlerden siyasiler haberdar değil mi?

Hiç şüphesiz, hepsinin haberi var. Başbakanın önüne yazı geliyor, 'Öcalan'a operasyon yapacağız, para lazım. Görevlendirme yazısında imzanız olsun ki, siyasi rantı size dönsün'. Listede 7 kişi var. Başbakan hiçbirini tanımaz, atar imzayı.

Hangi Başbakan…

Mesut Yılmaz… Başbakan ne bilsin Mahmut Yıldırım'ın 'Yeşil' denilen adam olduğunu. İki ay sonra ortalıkta 'Yeşil' krizi patlayınca, Başbakan 'nedir bu araştırın' diyecek olur, ilgili bürokrat 'aman beyefendi, sakın ha, bu adamı siz görevlendirdiniz, görev emrinde imzanız var' der. Dolayısıyla herkes suça ortak. İçinde Çiller de var.

28 ŞUBAT SÜRECİNDE ERGENEKON YENİDEN KURULDU

Asker bu sürecin neresinde?

1995'taki seçim sürecinde RP lideri Erbakan bir tek televizyona çıkarılmadı. ANAP-DYP önünü almak için yarıştı ama Erbakan kazandı. O tarihte Genelkurmay'da Karadayı ve Çevik Bir örgütlenmesi var. TSK Erbakan'ın iktidarını şaşkınlıkla karşıladı. İktidarın bazı hatalarını basın köpürttü ve asker “Türkiye nereye gidiyor, müdahale etmemiz lazım” demeye başladı. Plan geliştirilirken, iktidar bu fırsatı Kudüs Gecesi programında verdi. Brifingler başladı ve MGK'da hükümet başkanına sekiz saat ne kadar muzır bir iktidar olduğu anlatıldı, bir dizi karar tebliği edildi…

Sonuçta koalisyon çöktü yerine Mesut Yılmaz hükümeti geldi...

Yılmaz ordu ve medya desteğinde '28 Şubat ruhu'nu yansıtan hükümeti kurdu. Ona verilen 12 Mart'ta Nihat Erim'in üstlendiği roldü. Askerde şöyle bir duygu uyandı; ihtilal de yapmadık ama istediğimiz sonucu aldık. İki tankı yürüttük, basına oynadık, üç beş brifing ve sert bir bildiri ile işi hallettik. Bu yöntem güzel, geliştirilebilir ve lazım olduğu her zaman kullanılabilir dediler.

Darbecilerin hafızasında 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat hep canlı mıdır?

1908 darbesi bile var. Örneğin Talat Aydemir ihtilal girişiminde bulunurken, cuntanın yemin töreni 1908'de Abdülhamit'e karşı ihtilalin kararlaştırıldığı Mahmut Şevket Paşa'nın Üsküdar'daki evinde yapılıyor. Cuntacılıkta ve darbecilikte bir şuuraltı var.

KARADAYI PAŞA ETKİN

Bu yapı şimdi bizim Ergenekon dediğimiz yapı mı?

Evet, bu şimdi gördüğümüz Ergenekon'dur, geçmişte damarları da var.

Ergenekon Susurluk'tan bağımsız mı?

Tabii ki. Benzerlikler, içiçelikler var ama bu yapı on beş sene önceki yapı değil.

Güncel olan Ergenekon'u Karadayı ile mi başlatıyorsunuz?

Tabii, tabii, Karadayı…

Bir numara kim, Karadayı mı?

Hayır, bugün etkin olanlar başka. Çünkü yapıda yurtdışından da intisapları var.

Bugünkü yapıya nasıl gelindi?

28 Şubat'ta siyaseti kırıp bükerek istediği yapıyı tesis edebileceğini gören cuntanın AKP'nin iktidara gelmesini müteakip aynı yöntemle siyaseti kontrol altına alma düşüncesiyle harekete geçtiğini Özden Örnek'e ait olduğu hususunda şüphe bulunmayan darbe günlüklerinden biliyoruz. AK Parti iktidara geldi, ABD Irak için Türkiye'den destek istedi ama tezkere çıkmadı. ABD'nin kızgınlığı Erdoğan'a değil, doğrudan askeredir. Hatırlayın Türkiye'nin güvenliği ile birinci dereceden alakalı bu konuda MGK karar almadı, 'Meclis'e bırakıyoruz' dedi. ABD ve Batı bunu gördü, “asker bize ikili oynuyor, raydan çıkıyor” dedi.

Ne yaptılar?

TSK'yı etkileyen, NATO kasnağından dışarıya taşıran nedir diye sormaya başladılar. Kanaat getirdiler ki TSK'nın yapısında hiyerarşi ve kontrol dışı etkili unsurlar var. Bunlar serbest çalışmaya da çok alışmışlar. AK Parti ile başlayan sivilleşme ve demokratikleşme adımları da bazı askerleri endişelendirdi, Batılılara göre Türkiye demokrasi açısından hep gridir ve öyle kalacak deniyor, zaten onlar da itiraz etmezler, biz müdahale etmek durumundayız dediler.

ÖZKÖK'E RAĞMEN DARBE YAPAMADILAR

Ne zaman?

2003 ve sonrası. Biliyorsunuz bu tarihlere ait darbe günlükleri sonradan ortaya çıktı. Kıvrıkoğlu'nun ardından Hilmi Özkök geldi. Geleceğin tarihinde Özkök bir köşe taşı olarak yazılacak. Asker gördü ki 12 Mart'ta, 12 Eylül'de, 28 Şubat'ta sonuç alınmasının sebebi müdahalenin hiyerarşi içinde yapılmasıdır. Müdahale edemediler çünkü Özkök faktörü var. Yaygın şiddet eylemleri ve toplumu infiale sürükleyecek bir hava oluşmadan darbe yapılamaz, bunları yapacak adamlar lazımdı.

Yani Ergenekon…

Bu oluşum bir katar gibidir, bir vagonda öğretim üyeleri, aydın insanlar, akil adamlar, bir vagonda hapishane kaçkını, mafya, esnaf, bir vagonda gazeteciler, yazarlar, bir vagonda askerler, bürokratlar, işadamları yer alabilir. Birinin diğerini tanımaması gayet tabidir. Hatta aynı vagon içinde kompartımanlar vardır. Bu yapı böyle bir yapıdır, birileri eylem yapar, diğerlerinin de bundan haberdar olması gerekmez, aleyhine bile konuşabilir. Fakat hiçbir şekilde yan yana gelemeyecek insanlar aynı katara binebilirler.

DEVLETİN SAHİBİ BİZİZ DİYORLAR

Nedir Ergenekon'un ortak ideolojisi?

Bu devletin bir sahibi var o da biziz. Seçilmiş olabilirsin ama bu önemli değil. Dediklerimizi yaptığın sürece problem yok. Celal Bayar Başbakan olunca Atatürk'e çıkıyor, efendim ne yapayım diyor. Atatürk, büyükelçi, vali, emniyet müdürlerini ben tayin ederim. Orduya da elleme, Çakmak Paşa'nın işi. Gerisi senin işin diyor. Yani ekonomi. Hükümet kendini öyle konuşlandırdığında, devlet kararına müdahil olmadığı takdirde bir problem çıkmaz…

AK Parti iktidarı devlet kararına ne yaptı?

AB sürecinde bütün mekanizmalar değişiyor.

Peki bu devlet kararı değil miydi?

Devlet kararıydı. TSK'yı bir bütün olarak Ergenekon yapılanmasını içine sindirmiş ve bundan yana diye görmemek lazım. Türkiye değişecek, değişmek zorunda ve biz belli bir sınırda olmak zorundayız diyen bir Silahlı Kuvvetler iradesi var.

Bu irade Özkök döneminde öne çıktı, sonra ne oldu?

Karargah tavrı ağır bastı. Büyükanıt Paşa ve kendisinden şahinlik bekleyenler de gördü ki devlet yeni bir yola girmiştir. Hatırlayın üçlü koalisyon döneminde Bahçeli “AB bir devlet kararıdır” diye beyanat verdi. Bu noktada AK Parti'ye karşı çıkılmasının önüne geçen bunun bir devlet kararı olmasıdır.

Büyükanıt, Şemdinli'de hata yaptığını biliyor mu?

Erken çıkışının hata olduğunu biliyor.

Başbuğ'a gelince ne oldu?

Başbuğ bu sürecin devamı. Meşruiyetçi bir kişiliği var, geleneksel bürokratik ilişkilere bağlı, fazla konuşmuyor. Başbakan'dan bir talebi varsa, randevu alır söyler.

Karargahtaki bu tavra rağmen 27 Nisan niye oldu?

Genelkurmay başkanlarının hepsi aynı donanım düzeyinde olmaz. Büyükanıt çok donanımlı görünüyor ama...

Bugün Başbuğ hiyerarşik yapıya tamamen hakim mi?

Tamamen hakim. TSK'nın nabzını iyi tutuyor, nerede, neyi ve kimden isteyeceğini biliyor. Basın üzerinden siyaseti hırpalamanın orduya zarar verdiğinin idrakinde. Bizim bürokrasi Tanzimat'la kuruldu, kendisini devletin sahibi görüyor ama bazı şeyler kolay olmuyor, bugün gelinen noktayı yetersiz görsek de önemli bir aşama geçirmiştir.

TSK bu yapının değişmesinde tam mutabakat içinde mi?

Elbette…

Asker hukuka engel olmayacak

Asker Ergenekon'a nasıl bakıyor?

İki bakış var, birisi geçmişte komutanım dediği insanların düşüncelerini onaylamasa, girişimlerini desteklemeseler bile bir burukluk yaşıyorlar. Ergenekon sürecinde ordunun canı yanıyor ama sineye çekecekler. İkinci bakış hukukidir.

İnsani bakış böyle, ya hukuki?

Bu soruşturmanın engellenmesi yönünde alınmış kararları yok. Aksine soruşturmanın ilerleyen safhalarında Özden Örnek paşanın günlükleri gündeme gelecek. TSK kendi içinde bir arınma istiyor. Zaman içinde Silahlı Kuvvetler bu soruşturmanın önünü daha da açacaktır.

Muvazzaflarda temizlik bir noktaya kadar gelir ve fazla ilerlemez deniyor.

Silahlı Kuvvetler'de 'rencide etmem' tavrı hakimdir. Dışarıdan fark edilmese de ciddi bir tasfiye sürecinde oldukları açık. Bazı isimler için de Ağustos'u beklerler. Terfisi beklenen bir kısım insanlar emekli edileceklerdir. Ordu, demokratik sürecin korunması konusunda kararlıdır.

Ordu 'tarihi değişim' dedi

Eğer böyleyse ordu tarihi bir değişime karar vermiş durumda…

Türk ordusunun tarihi önemde bir değişim içinde olduğu doğrudur. Darbeler orduyu çok yıprattı. 'Cumhuriyeti Korumak ve Kollamak' ile 'Demokrasi' makasının arasına sıkıştı. Son gelişmeler Silahlı Kuvvetler'in cumhuriyetle elde edilmiş kazanımların demokrasiden vazgeçilmeksizin korunması yolundaki kararlılığının işaretidir.

Askere rağmen Ergenekon çözülebilir miydi?

Hayır, askere rağmen Ergenekon türü örgütlenmelerin oluşumu nasıl mümkün değilse, şimdi çözülen ve soruşturulan Ergenekon'da da askere rağmen bir ilerleme kat edilemezdi. Bugün orgeneraller tutuklanabiliyorsa bunda askerin itirazı yok demektir. Ordunun bilgisi ve mutabakatı dışında böyle bir süreç işleyemezdi.

Devletin bu hukuk dışı ve kirli yapılardan temizlenmesi de bir devlet kararı mı?

Şüphesiz…

Ne zamandan beri?

1999'dan itibaren bu işin rayına oturtulması kararı alındı. Elbette sancılı bir süreç…

(Yenişafak)