AİHM'e 19 sayfalık dilekçeyle başvuran Muzaffer Tekin'in avukatı Engin Çelik Kadıgil, Dünya Basınında da geniş yer alan, 17 Mayıs 2006 tarihinde Türk Danıştay'ına radikal islamcı bir avukat tarafından silahlı bir baskın gerçekleştirildiğini, 1 hakimin öldürüldüğünü, 3 hakimin de yaralandığını kaydetti. Bu saldırı nedeniyle Tekin'in gözaltına alındığını, ancak daha sonra saldırı ile herhangi bir bağı olmadığını için serbest bırakılarak hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini belirtti. Bu olayların yankısı sürmekte iken 13 Haziran 2007 tarihinde İstanbul/ Ümraniye'deki bir gecekonduda kullanılamayacak hale gelmiş bombalar bulunduğunu belirten Kadıgil, "Hala müvekkilimi kendi kirli oyunlarına alet etmek isteyen bir takım merciiler bu fırsatı kaçırmamışlardır. Uydurma ifadeler, yalan deliller ve yalancı tanıklar bularak müvekkilimin bu bombalarla ilişkili olduğu ve Ergenekon Terör Örgütü adlı bir yapılanmanın içinde bulunduğu gerekçesi ile tutuklanmıştır" dedi.

Müvekkiliyle birlikte yüzlerce insanın evine de gece baskınları düzenlendiğini, onlarca insan tutuklandığı belirten Kadıgil, bu esnada soruşturmayla görevli Cumhuriyet Savcısının soruşturmanın içeriğini gerekçe göstererek dosyaya kısıtlama kararı aldırdığını kaydetti. Kadıgil, "Adil yargılanma hakkı ayaklar altına alınarak tutuklu müdafilerinin dosyaya erişimi engellenmiştir. Soruşturma evresinde tutukluluk haline yaptığımız tüm itirazlar yetkili mercilerce reddedilmiştir. Dosyada kısıtlama kararı olmasına ve müdafilerin dosya kapsamı hakkında tek bir bilgi verilmemesine rağmen, yine mevcut AKP Hükümetine yakınlığı ile bilinen birçok basın yayın organında tüm soruşturmanın ayrıntıları ve hatta ifade tutanakları yayınlanmış, bu ifadeler üzerinden henüz hiç mahkeme önüne çıkarılmamış olan müvekkilim kamuoyu vicdanında mahkum edilmiştir.Müvekkilimin tutuklanmasından tam 13 ay sonra, hakkındaki iddianame verilerek kısıtlılık kararı kısmen ortadan kalkmıştır.Müvekkilimin mahkeme önündeki sorgusu sanıkların çokluğu ve duruşma salonunun yetersizliği nedeni ile ancak 13-14 Kasım 2008 tarihinde alınabilmiştir. Duruşmalar devam ederken hemen her celse tarafımızdan tutuksuz yargılanma talebinde bulunulmuş ancak davaya bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tüm taleplerimiz yine maktu evrak ve basmakalıp cümlelerle, hiçbir gerekçe göstermeksizin reddedilmiştir. Müvekkilimin 20 aydır süren mağduriyetine bir son verilmesi, uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini, avukatlara ve sanıklara uygulanan bu hukuk dışı muamelelerin ve kutsal savunma hakkını ayaklar altına alan uygulamaların en azından tespit edilerek tazmin edilmesi için Yüce Mahkemenize başvurma gereği hasıl olmuştur." Dedi.

İnsanların makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma esnasında serbest olmaya hakkı olduğunu belirten Kadıgil dilekçesinde şunları anlattı: "Müvekkilim tam 20 aydır tutuklu bulunmaktadır. Bu sürenin 13 ayını ise ne ile suçlandığını bilmeden geçirmiştir. Suçun sadece yasada sayılı belli suçlardan olması nedeniyle, başka hiçbir makul gerekçe olmadan tutukluluk halinin devam etmesi, Verilen tüm kararların gerekçesiz ve soyut olması, Ortada makul bir şüphe olmaması, müvekkilim hakkındaki tüm suçlamaların yargılama esnasında güçlenmek yerine giderek zayıflamış olması, müvekkilim aleyhine tutuklandığından beri tek bir delil bulunamamış olması ve hakkındaki tüm delillerin toplanmış olması hususlarının hiçbiri dikkate alınmadan, SAVAŞ GAZİSİ KAHRAMAN BİR ASKERİN 2 yıla yakın bir süredir özgürlüğünden alıkonuyor olması en temel insan haklarının ve AİHS'nin 5. maddesinin 3. Fıkrasının ihlali niteliğindedir."

Türk Kamuoyunda Ergenekon Davası olarak bilinen davanın tüm duruşmalarının Silivri cezaevi kampusu içerisine inşa edilen bir salonda yapıldığı anlatılarak "Bunun avukatlara uygulanan caydırma politikasının sadece bir bölümüdür. Yapılan bütün itirazlara rağmen Yerel Mahkeme salonu değiştirmemiş, ulaşımı daha rahat olan bir yere nakil sağlanmamıştır. Ayrıca duruşma salonu olarak adlandırılan bu yer bir ceza infaz kurumunun içinde yer almaktadır. Yani herhangi bir vatandaşın avukat, basın ya da sanık yakını olmadığı sürece duruşmaları izlemesine kesinlikle izin verilmemektedir. Sadece özel giriş kartı olanlar duruşmalara alınmakta onlar da ancak sınırlı bir sayıda olmaktadırlar.

Gerek Türk Hukukunda gerekse de evrensel hukukta yer alan Duruşmaların Kamusal nitelikte olma kuralı ihlal edilmiştir." İfadeleri yer aldı. Avukatlara meslek onuruyla bağdaşmayacak muameleler yapıldığı anlatılan dilekçede soruşturmanın da baştan sona evrenesel soruşturma kurallarına aykırı olduğu ve dosyada hala gösterilmeyen evrakarın bulunduğu anlatıldı. AİHS'ne göre her sanığın savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olma hakkını haiz olduğu, ancak başvuru konusu dava da bu hüküm ile birlikte özel hayatın gizliği hükmünün de ihlal edildiği kaydedildi. Dilekçede, " Herkes özel hayatının ve aile hayatının korunması hakkına sahiptir. Bu kural ancak kamu güvenliği ile ilgili bir durum sözkonusu olduğunda kısıtlanabilir. Suçu her ne olursa olsun hiç kimsenin özel görüşmelerinin metni internet üzerinden tüm dünyaca ulaşılabilir hale getirilemez!

Oysa başvuru konusu bu davanın tüm ekleri neredeyse tüm haber sitelerinde eksiksiz yayınlanmaktadır! Yani müvekkilimin eşiyle, kızıyla, arkadaşları ile yaptığı ve dava konusu olaylarla hiçbir ilgisi bulunmayan konuşmaları tüm dünya ile paylaşılmaktadır. Bu konuda da yaptığımız yayın yasağı talepleri Yerel Mahkemece reddedilmiştir. " denildi.

Başvurunun amacının AİHS'nin 5/3, 6/1, 6/3 ve 8. maddelerinin yüksek sözleşmeci devlet tarafından ihlal edildiğinin tespit edilmesi ve müvekkilinin uğradığı maddi ve manevi zararların tazmin edilmesi olduğunu belirten Kadıgil, dilekçesinin sonunda şunları anlattı:

"Danıştay Katliamına sırf adı karıştığı için intihara teşebbüs eden şerefli bir asker için "Devleti Yıkmaya Çalışan Bir Terörist" yaftası yapıştırılması ve haksız yere aylarca tutuklu bulunması darbelerin en büyüğüdür. Tutuklu bulunduğu her gün taraflı medya üzerine gitmeye devam etmekte, hakkında asılsız haberler yapılmakta, itibarı her gün biraz daha sarsılmaktadır. Tutuklu bulunduğu için medya önünde çıkıp kendini aklama imkânı dahi bulamamaktadır. Haksız yere evinden, ailesinden koparılmış, 10 metrekarelik bir odada tek başına yaşamaya mahkûm edilmiştir. Devam eden haksız tutuklaması, tutuklama için kendisine hiçbir makul gerekçe gösterilmiyor olması, tüm özel iletişim bilgilerinin internette yayınlanıyor olması, kendisine asgari savunma imkanının tanınmamış olması tartışmasız müvekkilimi onarılmaz şekilde yaralamıştır. Bu sebeple müvekkilim lehine 15.000 Euro manevi tazminata hükmedilmesini talep ediyoruz.

Ayırca, 33.000 YTL Maddi tazminatın, AİHS Md. 41'e uygun olarak, yasal faizi ile ihlali yapan yüksek sözleşmeci taraftan tahsil edilerek tarafımıza ödenmesini talep ediyoruz"

Ergenekon tutuklu sanığı Muzaffer Tekin'in avukatı AİHM'e başvurdu...

Muzaffer Tekin dava sürecinde, basında yazılan Muzaffer Tekin'in kendisi olmadığını iddia etmişti. Muzaffer Tekin, "Kimse beni Danıştay saldırısıyla ilişkilendiremez. O davadan ben; hem Muzaffer hem de Tekin çıktım. Cumhuriyet'e atılan el bombalarıyla da ilgim yok. 'Terör örgütü' deniliyor. Biz terör örgütü değiliz. Bu dava tepeden inme oldu ve bir anda burada toplandık." ifadelerini kullanmıştı.


MİLLİYET