Saadet Partisi"nin genel merkezinde konuştuk Şevket Kazan"la... Tam üç saat sürdü söyleşimiz. Erdoğan"a ne kızgın ne de kırgın gibi konuşuyor Kazan. ”Biz uyardık, ama anlamadı“ diyor sadece, ”Ağabey lafı dinlemeyenlerin başına bu gelir“ dercesine... Ta 1998"de, ”Gün gelir başbakan bile olursun. Ama iktidar olmak muktedir olmaya yetmez. Al da Erol Toy"un "İmparator"unu oku“ demiş. Erdoğan da okumuş, ama Kazan"ın deyimiyle tersinden: ”Ben ona sistemin nasıl işlediğini anlaması için "Bu kitabı oku" dedim. O, bu sistemde nasıl başbakan olunur, bir tek onu anlamış!“

Şevket Kazan, Sincan"da tanklar yürürken, Refahyol Hükümeti"nin Adalet Bakanı"ydı. Bugünkü krizle karşılaştırıldığında, daha zorlu günler yaşadı. Çoğumuz "Postmodern darbe" deyip geçiştirdik, ama bir de o zaman hükümette olanlara sormalı. Darbenin postmoderni de yeterince ürkütücü zira!.. Refah Partisi kapatıldı, Şevket Kazan beş yıl siyaset yasağı aldı, sonra Fazilet Partisi kuruldu. O da kapatıldı... Bu arada parti içindeki "Yenilikçiler", kendilerince bir ders çıkarttı ve Recep Tayyip Erdoğan"ın çevresinde yeni bir siyasi hareket başladı. Aslında 28 Şubat, AKP"nin doğuşunu hazırlamış oldu. Şimdi belki tanklar yürümüyor, ama bir o kadar tehlikeli bir süreçten geçiyor Türkiye. Kuvvetler ayrılığı prensibi, kuvvetler çatışması halini almış durumda. Yargı ile yürütme boğaz boğaza! Cuma günü restleşmenin son perdesini izledik hep beraber, garip tutuklamalarla...

Attıkları adımların zamanlaması yanlıştı!

Ortalık toz duman. Yakın tarihin toz dumanını bizzat ciğerine çekmiş bir siyasetçiye bu siyasi krizi yorumlatmak, gerçekleri görmemizi kolaylaştırır diye düşündük ve Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şevket Kazan"a, ”Bu noktaya nasıl geldik? AKP hangi hataları yaptı?“ diye sorduk. Tarafsız bir gözlemci gibi yanıtladı sorularımızı... Herhalükârda parti kapatmaya karşı, kapatılmış bir partinin mensubu olarak değil, gerçekten inandığı için... İster AKP olsun, ister DTP, ister TKP! AKP"nin hatalarına gelince... Ezberden sayıyor sanki: İktidara geldiklerinde başörtüsü meselesini çözmeliydiler, onun yerine siyasi malzeme olarak kullandılar. İkinci kez iktidara gelince başörtüsünü gündeme getirdiler ama tepki alınca da korktular. "Ya bizim başımıza da Fazilet Partisi"nin başına gelenler gelirse" diye... “Oysa başörtüsünü baştan fırına verselerdi, bu noktaya gelinmezdi“ diyor Kazan... Ama bundan da önemli bir hatası var AKP"nin Kazan"a göre, Anayasa Mahkemesi"nin yapısını değiştirmeye kalkmak. Üstelik Anayasa ile oynayarak... “Sen kalkıyorsun, gelir gelmez Anayasa hazırlıyorum diye bir hava atıyorsun. Anayasa Mahkemesi"ni korkutuyorsun, Başsavcı"yı karşına alıyorsun. Tamam, yapmak istediğin şeyler yanlış değil, doğru. Elbette bunlar atılması gerekli adımlardı ama hepsinin zamanlaması yanlıştı” diyor Kazan...

AKP için böyle bir kapatma davası açılmasını bekliyor muydunuz?

Özel ama sorduğunuz soruya cevap olması bakımından anlatacağım. Tayyip Erdoğan"la bir konuşmamız oldu bizim. 1998"de Refah Partisi kapatıldıktan sonra, bütün belediye başkanları, Erdoğan da dahil Fazilet Partisi"ne geçtiler... Böylece Refah adeta Fazilet"te devam ediyor gibi oldu. Refah kapatılmadan önce kurulmuştu zaten. Kurucu Başkanı da İsmail Alptekin"di... Sonra 14 Mayıs 1998"de kongre yapıldı ve Recai Kutan Bey, Genel Başkanlığa geldi. O kongrede Erdoğan parti genel başkanı olma arzusundaydı. Kendisinde bu yeteneği görüyordu ve adeta da buna hazırlanmıştı. Ama genel başkan olamayınca, bir kırgınlık havası içersine girdi ve partinin yönetimi konusunda ileri geri bazı konuşmalar yapmaya başladı... Ben de o tarihte, İstanbul Kartal"daki evimde "28 Şubat" kitabımı yazıyordum. Bu konuşmaları gazetelerde görünce kendisine telefon ettim: ”Seninle, senin tespit edeceğin bir yerde başbaşa iki saat konuşmamız lazım. Yerini, saatini sen tespit et“ dedim, ”Tamam ağabey“ dedi. Ağustos 1998"de Harem"de İSFALT tesislerinde buluştuk. Orada kendisine şunu söyledim; ”Bak, her siyasi kadroyu yönetenlerin temel görevlerinden biri, kendilerinden sonraki siyasi kadroyu, gençliği yetiştirmektir. Biz sizi yetiştirdik“ dedim. O zaman böyle Milli Görüş gömleğini çıkarmamıştı, yani Refah çizgisindeydi...

Şimdi, çıkardı mı gerçekten? "Çıkardım" diyor ama...

Çıkardı tabii. Amerika ile işbirliği yaptı. İşbirlikçi oldu. Refah"ın siyaset anlayışında Amerika ile işbirliği yok. IMF ile işbirliği yok. Avrupa Birliği"nin her emrine teslim olmak yok... Uzatmayayım, kendisiyle beş konu üzerine konuştuk. O dört tanesi bizde kalsın, beşincisi şuydu: ”Bak, bir gün gelecek Fazilet Partisi tek başına iktidar olacak. Sen de bu partinin belki genel başkanı olduğun için, başbakan olacaksın. Şunu hiçbir zaman unutma, iktidar olmak muktedir olmaya yetmiyor“ dedim.

Bu tanım son dönemde çok yapılıyor...

Evet. Ben o zaman söyledim. ”Çünkü birtakım perde arkası güçler var. Bu perde arkası güçlerin hangi güçler olduğunu bilmeden, onlara karşı tedbir almadan ayakta duramazsın. Peki bu güçler, hangi güçler? Bu güçlerin hangi güçler olduğu, nasıl örgütlendiği, nasıl hareket ettiği konusunda sana açık seçik bir şey söyleme imkanına sahip değilim ama sana bir kitap tavsiye edeceğim. Erol Toy"un "İmparator" isimli bir kitabı var, al oku. Bu kitapta yarın iktidar olacağın zaman nelerle karşılaşabileceğinin ayak izlerini göreceksin, ona göre tedbirini alırsın“ dedim.

Okudu mu sizce?

Okumuş ama tersinden. Bir tek Demirel"in nasıl başbakan olduğunu okumuş. Bir iktidarı sıkıntıya sokan tarafı okumamış. Perde arkası güçlerin, hangi güçler olduğunu okumamış. Ama bizzat yaşıyor şimdi!

Erdoğan, Fazilet"te kalsaydı, genel başkan olma şansı yüksek miydi sizce?

Olabilirdi. Tabii biz, onun çizgi, yani görüş değiştireceğini, bizim temel görüşlerimizin tam tersine bir yola sapacağını hiçbir zaman aklımızdan geçirmedik. O gidip Amerika"nın stratejik müttefiki oldu! Amerika bizim Lozan Anlaşması"nda çizilen sınırlarımızı tanımamış ki! Hâlâ 1918"de belirlenen Wilson Prensipleri"nin hayaliyle yaşıyor. Kafasında Türkiye"nin Doğusu"nda, Ardahan, Kars, Erzurum ve Erzincan"da Büyük Ermenistan Devleti kurma hedefi var. Tabii önce Irak"la beraber Türkiye"nin Güneydoğusu"nda bir Büyük Kürdistan Devleti kurmak istiyor. Ondan sonra da burayı "Büyük İsrail Devleti"nin parçası haline getirmek... Hayali bu. Çünkü Amerika"nın kurucuları Yahudiler... Ve bakın bugün Türkiye Amerikanlaşıyor. Siz bir mahalle baskısından bahsediyorsunuz, peki bugün caddelerdeki Amerikan baskısına ne diyeceksiniz? Bu milletin önce kendi öz değerlerini, öz benliğini koruması lazım. Bizim "kahvehane" dediğimiz yerlerin ismi hep "cafe" oldu. Ya, bırakın da dilimizi yaşayalım. Hayır! Benliğimiz gidiyor bizim. Bu benliğimizin gitmesinde de AKP"nin çok büyük rolü var. AKP, Amerika"ya hizmet ediyor.

Tavsiye ettiğiniz kitapta ne vardı peki?

Süleyman Demirel nasıl başbakan oldu? Vehbi Koç"u çağırıyorlar Amerika"ya. Çağıran da Robert Commer, daha sonra Türkiye"ye büyükelçi olarak gelen, ODTÜ"de arabası yakılan Commer. Koç, gidiyor. Commer diyor ki, “Adalet Partisi bu seçimle, 1965"te tek başına iktidar olacak. Ama partinin genel başkanı Ragıp Gümüşpala vefat etti. Genel başkan kim olacak? “ Vehbi Koç, ”Koca Reis“ diyor. Koca Reis, Saadettin Bilgiç! Commer, ”Olmaz. O milliyetçi muhafazakâr. Bizim işimize gelmez“ diyor. ”Peki kim olacak?“ diye soruyor Koç. ”Bizim biraderlerden Demirel!” Koç, ”Halk oy vermez ki, o bürokrattır” diye karşı çıkıyor. “O sizin bileceğiniz iş” diyor Commer, Vehbi Koç"u gönderiyor. Koç geliyor, önce Demirel"le görüşüyor, kimlik tespiti yapılıyor. Kırsal kesimin başına geçecek ya, “İslam köylü, Çoban Sülü” diyorlar. Halkın da hoşuna gidiyor...

Peki Erdoğan bu örnekten çıkarak ne yaptı sizce?

Baktı ki, Demirel"i Vehbi Koç işbaşına getirmiş. Ha, demek ki Türkiye"de başbakan olmak için hem Amerikan"ın hem de sermayenin desteğine ihtiyaç var. Peki, Amerika"nın desteğini sağlamak için ne yapmak lazım, bizi Koç"a götürecek adam lazım. Koç"a götürecek adam kim? Önce Korkut Özal ve Cüneyd Zapsu. Bunlar Demokrat Parti"yi kurdular, hazırladılar. "Fazilet Partisi kapanırsa Erdoğan hemen başına geçsin" diye. Zapsu aynı zamanda TÜSİAD üyesi. TÜSİAD"a götürdü Erdoğan"ı, hatırlayacaksınız Eczacıbaşı"nın evinde toplantı bile yapıldı. Bunlar da sonunda Koç"a kadar uzanmanın peşrevleri oldu... Sonunda Erdoğan"a icazet verildi, gitti Amerika"ya. Amerika, başbakan olmasına karşılık ondan beş konuda söz aldı: “Bir; "Ben Irak"ı işgal edeceğim. Sen bana yardım edeceksin. İki; Annan Planı"nı Kuzey Kıbrıs"a kabul ettireceksin. Üç, seni Büyük Ortadoğu Projesi"nin eş başkanı yapacağım. Burada sana tarihi görevler var, bu görevleri yerine getireceksin. Dört, IMF ile çalışacaksın. Tabii AB ile de beraber olacaksın.“ Hepsine “Baş üstüne!” dedi Erdoğan. Bunların garantisi alındıktan sonra Erdoğan"ın başına bir güzel kipa giydirdiler. Bir de böyle işlemeli kırmızı cübbe gibi bir şey... Ne uğruna, ”Siz beni yeter ki Türkiye"ye başbakan yapın!“ Ondan sonra bir baktık ki Tayyip başka bir Tayyip!


Başörtüsünü siyasi malzeme olarak kullandılar

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şevket Kazan, ancak 28 Şubat dönemiyle kıyaslanacak bu siyasi krizde, AKP"nin hatalarını bir bir sayıyor: ”Hedefledikleri değişikliklerin hepsi gerekli, ama attıkları adımların hepsinin zamanı yanlıştı! Başörtüsünü siyasi malzeme olarak kullanmaktan tutun da yargıya yaptıkları müdahaleye kadar. İktidara gelir gelmez bu sorunları çözmeliydiler, artık güçlü ve sert bir muhalefetle karşı karşıyalar.“ Bir de son sözü var; bu ülkede hukuk varsa AKP kapatılmaz. Ama varsayımlarla kapatılabilir!

Bu Ülkede hukuk varsa AKP kapatılmaz!

AKP"nin sonu ne olur?

Turgut Özal, Hürriyet yazarı rahmetli Yavuz Gökmen"e, "Benim en büyük hatam dört eğilimli bir parti kurmam oldu" demişti. Şimdi sonlarını görmek istiyorlarsa ANAP"a baksınlar. Her kafadan bir ses çıkıyor partide. Şu anda Erdoğan kendi ağırlığıyla götürmeye çalışıyor işi. Ama bir sıkıntıda ortalık toz duman oluyor.

Bir ikinci, üçüncü isim yok mu?

Abdullah Gül, cumhurbaşkanlığından inip parti mi kuracak? Bitti artık, onlar makam ve mevki için her şeyi göze aldılar.

Cumhurbaşkanı eşi türbanlı olsun gibi bir misyonları da yok muydu?

Olabilir. O onların yanlışları. Biz de bakanlık yaptık ama bizim hanımlarımız hiçbir zaman yanımızda dolaşmadılar. Siyasetin içine sokmadık onları. Tamam, kadın kollarında, şurada, burada çalıştılar, faaliyet gösterdiler. Gösteriyorlar... Ama şöyle yapalım, böyle yapalım, şunu şöyle gösterelim, biz bunu yapmadık.

Göz önünde olmadı eşleriniz yani?

Hayır. Biz kimseyi tedirgin etmedik.

Sizce en çok da başörtüsü mü gerdi ortamı? "Vazo cumhurbaşkanlığı döneminde kırıldı" deniyor mesela, katılıyor musunuz?

Ee tabiyatıyla... Gül"ün hanımının başörtülü olduğunu bilmeyen mi vardı? Ama seçim malzemesi yapıldı. Öyle seçim malzemesi yapıldı ki, adeta başörtülü bir hanımın Cumhurbaşkanlığı Köşkü"ne çıkması gibi gösterildi... Cumhurbaşkanlığı seçimi bunun için mi yapılır? Hayır.

Ama Gül bu yüzden seçildi diyorsunuz...

Tabii... Çünkü milletin zaaflarına hitap ettiler, özellikle de bir kesimin.

Refah Partisi ya da Fazilet Partisi"yle karşılaştırıldığında AKP"nin kapatma davasında benzerlikler var mı peki?

İddianamede şöyle bir ifade var; "Bunlar sabit olmasa da, bunların sabit olması da gerekmez" diyor. Yani benim böyle söylediklerini ispat etmem gerekmez. Nasıl gerekmez? Herkes iddiasını ispatlamakla mükelleftir. Bir konuşmadan sonra nasıl olur da parti kapatılır?

Gidişat nereye peki? AKP kapatılır mı sizce?

Türkiye"de gerçek anlamda hukuk varsa kapatılmaz. Ama varsayımlarla kapatılabilir. "Biz bunu böyle varsayıyoruz" diyorlar. İspat yok. Hukuk çalışacaksa, bırakın Siyasi Partiler Kanunu"nu, Dernekler Kanunu"nu çalıştırsınlar yeter. Ortada suç olması lazım, mahkumiyet olması lazım... Laikliğe aykırılık 163. Madde"deydi. Kaldırıldı suç olmaktan. Suç olmaktan çıkartılmış bir şeyi biz hâlâ suçmuş gibi gündeme getirip parti kapatıyoruz. Dernekler Kanunu"nun 53. Maddesi"nde diyor ki: ”Derneğin suç işlendiğinin odağı haline gelmesi mahkeme kararı ile sabit olunur.“ Yani dernek üyeleri önce teker teker mahkum edilecek, ondan sonra bu mahkeme kararlarına bakılarak, ”Bu dernek suç odağı haline gelmiş“ denilecek, savcı o derneğin kapatılması için mahkemeye müracaat edecek. Bahsettiğimiz alelade bir dernek, siyasi parti değil... Anayasa, siyasi partileri "Demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır" diye tarif ediyor. Demokratik hayatın vazgeçilmez unsuru olan bir siyasi partinin, en az bir dernek kadar güvencesi olması lazım! Ama yok. Fazilet Partisi hakkında da "suç odağı olmuş" diye kapatma davası açıldı. AKP için de böyle dava açıldı. Peki, bir mahkumiyet kararı var mı ortada? Yok. Mahkumiyet kararı olmadığı halde, suç sabit olmadığı halde nasıl böyle bir dava açılabilir?

Yani kesinlikle AKP"nin kapatılmasına karşısınız...

Evet. Bu ülkenin kalkınması yolunda çok güzel adımlar atılıyordu, çok güzel noktalara gidiliyordu. Bu olanlar bitenler de bertaraf edilebilirdi. Ama Amerika"ya teslimiyet, işbirlikçilik bunları perişan etti. Hele hele Türkiye"yi İran"la karşı karşıya getirirlerse büyük felaket olur. Ama bu akılsızlığı yapmazlar diye düşünüyorum. Eğer onu da yaparsalar her şeye müstehaktırlar.


YARIN

- AKP"nin en büyük yanlışı ne oldu?

- Yargı ve yürütme arasındaki kavganın sonu nereye varır?