Batı rahatsız. Bölgedeki gelişmeleri Türkiye'yi sıkıştırmak için kullanmayı düşünüyor. Ama Türkiye artık 'hasta adam', Erdoğan ise 'Abdülhamit' değil

Kasım 2002'de AK Parti seçimi kazandığında Batı, şoku çabuk atlatıp durumdan yararlanmanın hesaplarını yapmaya başlamıştı. 'Ilımlı İslamcı' bir parti işine yarayabilirdi. Ancak Batı yeni duruma göre hesap yaparken ilk sürprizle karşılaştı. Dönemin Başbakanı Abdullah Gül, bölge turuna çıkarak Irak işgalini engellemeye çalıştı.

TBMM'nin 1 Mart Tezkeresi'ne 'hayır' demesi, Amerika'nın Irak, bölge ve Türkiye için yaptığı tehlikeli planları engellemesi Batı'yı şoke etmişti. Daha önemli sürpriz Başbakan Erdoğan'ın İsrail Başbakanı Şaron'u Ankara'da misafir etmemesi ve Mart 2004'te Hamas lideri Ahmet Yasin öldürüldüğünde İsrail'i terörist devlet olarak tanımlamasıdır. Yani Batı, 'ılımlı' AK Parti'den model olarak yararlanma olasılığını düşünürken İsrail kompleksinden de kurtulamıyordu. Üstelik Erdoğan bu konuda hiç geri adım atmıyor tersine İsrail konusundaki tavrını giderek sertleştiriyordu. Önce Hamas lideri Meşal (Şubat 2006'da) Ankara'da misafir edildi. Peşinden Erdoğan, Davos'ta Peres'e 'one minute' dedi. Gazze Katliamı ve Mavi Marmara saldırısını herkes bilmekte.

Ankara'nın onay almadan çevresindeki Arap ve Müslüman ülkelerle (hatta Balkan ve Kafkas ülkeleri) ilişki geliştirmesi Batı'yı kızdırıyordu. İsrail ise kasıtlı olarak Türkiye'yi düşman görmeye, buna göre stratejik planlar yapmaya başlamıştı. Tıpkı 100 yıl önce İsrail'i kuran Siyonistler ve destekçisi emperyalist ülkeler gibi.

BÖLGE GERÇEĞİNİ İYİ ANLAMIŞTI

Oysa Erdoğan İsrail'i Suriye'yle barıştırmak ve Hamas'ı İsrail konusunda yumuşatmak için çok yoğun çaba harcamıştı. İsrail'i tanımayan Pakistan'ın Dışişleri Bakanı ile İsrailli meslektaşını bile Ankara'da buluşturdu. Çünkü Erdoğan bölge gerçeğini anlamış ve Batı'nın son 100 yıllık planlarının özünü çok iyi kavramıştı. Erdoğan'a göre İsrail sorunu çözülürse tüm coğrafya barış, istikrar, dostluk ve kalkınma içinde olacaktı. Bundan tüm coğrafya halkları ama daha öncelikli olarak Türkiye kazanacaktı. Çünkü bu coğrafyanın en gelişmiş ülkesi Türkiye. Aynı Erdoğan Suriye ve İran ile sıcak diyaloglar kurarak ABD ve Batı'nın Irak'ta ve Irak üzerinden doğu Arap bölgesine yönelik tüm planlarını da bozdu. Bu ise 'ılımlı' AK Parti'den hoşlanan ve ondan yararlanmak isteyen Batı'yı tedirgin ediyor ve zaman zaman da kızdırıyordu. AB belki de bu nedenle Türkiye konusunda bildik ikiyüzlü politikalarını ısrarla sürdürüyor ve Kıbrıs konusunu sürekli kendi gündeminde tutuyordu.

VE TARİH BAŞA DÖNÜYOR

1900'lü yıllarla birlikte Osmanlı'yı çökertmek, Filistin'i Yahudilere vermek için yoğun çaba harcayan Batılılar 100 küsur yıl sonra aynı oyunu farklı formatlarla oynamaya çalışıyor. Filistin'e sahip çıkmasından dolayı Abdülhamit'i deviren Batılı ittifak şimdi Erdoğan'ı farklı silahlarla sıkıştırmaya çalışıyor. Ama bu kez durum çok farklı. Türkiye artık Avrupa'nın hasta adamı' değil ve Türklerle Arapları düşman eden İttihaçı zihniyetler ne Türkiye ne de Arap ülkelerinde var. Araplar Türkiye'yi çok seviyor. Batı'yı en çok da rahatsız eden de bu. Arap düşmanlığı yapan seri sonu aydınlar bu oyunun baş artistleri. Ama işe yaramayacak. Çünkü Arap ve İran halkları Türkiye'nin son dönem politikasından çok şey öğrendi. Herkesin ortak hayranlık nedeni Erdoğan'ın coğrafyaya ilgisi ve sorunlarına karşı duyarlılığı. Bölgenin en önemli ülkesi Türkiye'nin onurlu politikaları. Bu tavır devam ettiği sürece hiçbir güç Türkiye'nin yükselen yıldızını gölgeleyemez. Batı'nın da en zor sınavı bu olsa gerek. Çünkü güçlü ve kararlı Türkiye engelini aşamayan Batı, yeni yüzyılla ilgili planını istediği şekilde şekillendiremeyecektir. Yani Erdoğan'ın samimiyetle üstlendiği Medeniyetler İttifakı projesine ilgi göstermeyen, AB kapılarını Türkiye'nin yüzüne kaptan Batı alternatif planlar hazırlayabilir. Bu planların başoyuncusu İsrail olduğu sürece tarih bizi 100 yıl öncesine geri götürecektir.

BÖLGE, KOMPLOLARI İYİ BİLİYOR

Abdülhamit döneminin tüm komplolarından ders alan bölge halkları ve başta AK Parti, Mehmet Akif'in dediği gibi 'tarihin tekerrür etmesine izin vermeyecektir'. Arap ülkeleri ve hatta İran da kendine göre bir gerekçeden dolayı Türkiye'yi model olarak görmekte. Bunu yalnızca İslamcılar değil laikler, liberaller, muhafazakarlar, milliyetçiler ve diğerleri yapıyor. Tunus halkı Türkiye'den esinlenerek kendi devrimini yapmıştır. Çünkü Tunuslu gençler yaklaşık 30 yıldır bavul ticareti için Türkiye'ye geliyor; gördükleri, öğrendikleri her şeyden etkilenerek ülkelerine dönüyor ve çevrelerindekilere anlatıyordu. Tunuslu laikler bile ülkelerindeki laik sistemle Türkiye'deki laik anlayışı karşılaştırıyordu. Mısır'daki durum bundan farklı değildi. Mısırlılar da medya çağında Türkiye'de olup biten her şeyi yakından gözlemliyordu. 2009 başlarında Gazze'ye yardım götüren ve aralarında AK Partili milletvekillerinin bulunduğu gruba Mısır polisi El-Ariş Limanı'nda müdahale ettiğinde Mısır halkı ''Türkler Arap olmamalarına rağmen Filistinli kardeşlerimize yardım götürüyor ama Arap aleminin lideri olması gereken Mübarek'in polisi onları copluyor' diye Mübarek'ten daha fazla nefret ediyor ve bileniyordu. Erdoğan Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı'na 'Siz katilsiniz' deyip salonu terk ettiğinde Mısırlı ve Arap Birliği Genel Sekreteri olan Amro Musa orada kalmış ve başta Mısır tüm Arap halklarının nefretini kazanmıştı. Mısır halkı Erdoğan ve Türkiye'nin diğer onurlu tutumlarını da hatırlayarak bildik devrimini gerçekleştirdi. Erdoğan 'Mübarek gitsin' dediğinde, Tahrir meydanını dolduran milyonlarca Mısırlı 'Yaşasın Türkiye' diye bağırıyordu.

LİBYA, TÜRKLERİ HİÇ UNUTMADI

Libya'da durum daha farklı. Libyalılar 1975'ten itibaren Türk şirket ve işçileriyle tanışmış ve 80 sonrası her yıl on binlercesi Türkiye'ye gelip tanıma fırsatı bulmuştu. Libyalılar Osmanlıların 1551'de kendilerini Haçlı saldırılarına karşı koruduğunu unutmamıştı. Suriye halkının Türkiye hayranlığı ise çok daha anlamlı. Çünkü Arap halkları arasında Türkiye'ye en çok benzeyen Suriyelilerden geçen yıl bir milyondan fazlası Türkiye'ye geldi, hayran kalarak ülkelerine döndü. Türkiye'yi ziyaret eden İranlıların sayısı ise yıllık 1,3 milyon. Üstelik İran halkının
% 30'u Türk kökenli Azeri. Farklı etnik ve mezhepsel kökenlerine rağmen Iraklılar da dengeli tutumundan dolayı Türkiye'ye olumlu bakıyor. Özetle tüm Arap coğrafyasında Türkiye'ye yönelik sevgi ve hayranlığın yayılması sürecin ne denli ilginç bir şekilde geliştiğini yansıtmakta.

DERS ALINDI ABDÜLHAMİT OLMAZ

Türkİye'ye yönelik sevgi, saygı Batı'yı endişelendirmekte. Çünkü Batı bir zamanlar yararlanmak istediği ancak süreç içinde kendisi için tehlike oluşturabilecek bu saygınlığın önüne geçmeyi başaramıyor. 'Yeni Osmanlılık' gibi söylemlerle bunu denemeye kalkan Batı, Erdoğan engelini aşma planları üzerinde çalışıyor. Çünkü ne yaparsa yapsın Erdoğan'ın tek kriteri var: 'Mazlumdan yana zalimlere karşı olmak.' Kimin zalim kimin mazlum olduğunu Batı çok daha iyi bilmekte ama gereğini yapmamakta. İşte Erdoğan'ın da tehammül edemediği de bu. Batı bu nedenle Erdoğan'dan hoşlanmıyor. Tıpkı yüzyıl önce Abdülhamit'ten hoşlanmadığı gibi. Çünkü Abdülhamit de Batı'nın yüz yıllık planını sezmiş ve adımlar atmıştı. Batı ile İttihat ve Terakki, adımların önünü kesmiş ama Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu önleyememişti. Bakalım bu kez iç ve dış ittihaçılar Türkiye önderliğinde coğrafyanın 'İttihat'ı yani birliğini önlemek için nelere başvuracak. Bakalım yeni yüz yıllık planı gören Türkiye satranç tahtasında Batı'nın hangi hamlesine nasıl cevap verecek.

TÜRKİYE ÖNDE, BATI SİNİRLİ

Şimdilik Türkiye önde gidiyor. Batı'nın sinirli hali bunu kanıtlıyor. Batı sinirlendikçe Türkiye ve coğrafyamız kazanıyor demektir. Ama 1-2 maç kazanıp lig şampiyonu olunamayacağı gibi 1-2 maç kaybedenler de kulübü kapatıp gitmeyecekler. Anlaşılan İslam alemi stadyumunda hep gergin maçlar oynanacak. 100 yıl öncesinin tekrarı olan bu maçların böyle devam etmesine 'dur' demenin koşulu tribünlerdeki seyircilerin sahaya inerek satılmış hakemleri kovması. Türkiye bunu yapmaya çalıştığı için coğrafya halkları tarafından seviliyor, sevildikçe de Batılılar sinirleniyordu. Tıpkı 100 yıl öncesinde olduğu gibi! Batılıar bu hastalıktan kurtulmak istiyorsa o zaman Filistin halkının insanca yaşama talebine samimi olarak ilgi göstermelidir. Kaddafi gibi hemen işgalci İsrail'in askeri hedeflerini bombalamalı. Diyelim bunu da yapmadı. Coğrafyamızda yaşanan süreçlerin sonucu ortaya çıkacak yandaşı iktidarların da onayını alarak İsrail'e gidip '100 yıl önce Yahudileri bu topraklarda istemeyen Arap ve Müslümanlar artık seni Yahudi devleti olarak tanıyor, dost olmak istiyor' diyebilir ve barış için ikna edebilir.

Bunu yapmadığı sürece ki asla yapmayacak, coğrafyamızda olup biten her şeyden kuşkulanırım.

NEFRETİN NEDENİ GENETİK

Çünkü bana göre Batı bu coğrafyadan genetik nedenlerden nefret ediyor. Yani hala İstanbul Fethi'nin, Kosova savaşlarının, Endelüs'ün ve Çanakkale'nin intikamını alma hesapları yapıyor. Bu nedenle Batı Türkiye'den rahatsız. Bu nedenle coğrafyamızdaki son gelişmeleri Türkiye'yi sıkıştırmak için kullanmayı düşünmekte. Ama boşuna çünkü bugünkü Türkiye 100 yıl öncesinin Osmanlısı değil ve Erdoğan, Abdülhamit'in başına gelenlerden yeterince ders almıştır.

akşam