Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin dışında, 50 yıldır AB'nin kapısında bekletilen ikinci bir ülke olmadığını belirterek, ''Ben bu sorunun cevabını bugüne kadar Avrupalı dostlarımızın hiçbirinden alamadım. Türkiye'yi bu kapıda niçin bekletiyorsunuz? Biz AB müktesebatının neyini yerine getiremiyoruz veya AB içine aldığınız üyelerin tamamı acaba Türkiye kadar şu anda yapılanması itibariyle müktesebatın gereğini yerine getirmiş mi?'' dedi.

Global Ekonomi Sempozyumu'nun Çırağan Sarayı'nda verilen gala yemeğinde konuşan Erdoğan, Filistin, Afganistan ve Irak'taki çatışmalara ''Bizim savaşımız değil'' diye bakanların; Kafkaslar ve Balkanlar'daki sorunlara kayıtsız kalanların; yoksulluğu, umutsuzluğu umursamayanların büyük bencillik içinde olduklarını ve kendi çocuklarına dahi herhangi bir gelecek vadedemeyeceklerini söyledi.

Başbakan Erdoğan, Pakistan'daki olaylardan sonra buraya duyarsız ve sessiz kalanların, yarın bu durumun kendi başlarına gelmeyeceğini garanti edemeyeceğini kaydetti.

Türkiye'nin yaşadığı çalkantılı bölgede bu kayıtsızlığın sıkıntısını çok çektiğini vurgulayan Erdoğan, ''Yanı başımızda yaşanan çatışmalara ek olarak, ülke dışından kendi topraklarımıza yönelen terör saldırıları nedeniyle ağır bedeller ödedik'' diye konuştu.

Türkiye'nin ödediği faturalara, yaşadığı acılara uluslararası toplumun uzun süre kayıtsız kaldığını, hatta terörü doğrudan ya da dolaylı destekleyenlerin, kollayanların olduğunu üzülerek ifade etmek durumunda kaldığını belirten Erdoğan, ''Terörün sınır tanımadığı acı tecrübelerle anlaşılınca Türkiye ile empati kurulabildi ve teröre karşı uluslararası dayanışma kısmen de olsa mümkün hale geldi'' dedi.

Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Burada bir gerçeğin altını özellikle vurgulamak istiyorum. O da şudur; bizim AB'ye müracaatımız 50 yıllık bir geçmişe sahiptir. 50 yıldır AB'nin kapısında bekletilen bir ikinci ülke yoktur. Ben bu sorunun cevabını bugüne kadar Avrupalı dostlarımızın hiçbirinden alamadım. Türkiye'yi bu kapıda niçin bekletiyorsunuz? Biz AB müktesebatının neyini yerine getiremiyoruz veya AB içine aldığınız üyelerin tamamı acaba Türkiye kadar şu anda yapılanması itibariyle müktesebatın gereğini yerine getirmiş mi? Ama bunun cevabını bize veremiyorlar. Türkiye'ye AB'nin bakışından ne yazık ki arzulamadığım, dile getirmekte zorlandığım yaklaşım tarzları gerçekten çok üzücüdür. Bu nedir? Eğer biz bu dünyayı beraber kurmazsak, beraber dayanışma içinde kuşatmazsak, barışın egemen olduğu bir dünyayı tesis edemeyiz, kuramayız. Medeniyetler İttifakı'nın Eş Başkanı olan bir ülkenin Başbakanı olarak konuşuyorum. Eğer bizler Medeniyetler İttifakı'nı kuracaksak medeniyetler çatışmasına karşı duracaksak ki olması gereken budur, o zaman AB'ye bir Hristiyan kulübü olarak bakamayız. Tam aksine AB'yi bir siyasi, sosyal birlik olarak görmek durumundayız. Bunu başarmak durumundayız. Artık bir demir çelik birliği olan bir kurum yok. Artık AB topluluğu sürecini geride bırakmış, AB olarak yeni bir süreci sürdüren, artık 500 milyona ulaşan nüfusuyla ortada bir gerçek var. Öyleyse Türkiye'ye yaklaşım, bakış çok farklı olmalı.''

-''AB MÜKTESEBATINA GÖRE GÜNEY KIBRIS'IN AB ÜYESİ OLMASI MÜMKÜN DEĞİL''-

AB'ye üyelik sürecinde fasılları açarken 'Acaba bir fasıl açalım mı, açmayalım mı?' diye konuşulduğunu ifade eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bize gelene kadar 15 fasılla süren bir süreç vardı, daha sonra baktılar, bunlar çabuk açılır diye fasılların sayısını 35'e kadar çıkardılar. Niye? '2015 mi olsun, 2020 mi olsun?' bunu konuşmaya başladılar'' dedi.

Erdoğan, bu süreçte birinin çıkıp 'İmtiyazlı ortaklık' dediğini, öbürünün farklı şeyler söylediğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

''Bunlar neden? Bakınız bugün bir Güney Kıbrıs AB üyeliğine getirilmiştir. Ama Güney Kıbrıs'ı AB üyeliğine getirenler, daha sonra bunun yanlış olduğunu kendileri ifade etmişlerdir. Çünkü AB müktesebatına göre Güney Kıbrıs'ın AB üyesi olması mümkün değil. Yani fasıllar itibariyle mümkün değil. Kendi kendilerini inkar etmişlerdir ve siyasi bir karar almışlardır. Neden? Çünkü Kıbrıs diyorsunuz. Kıbrıs derken, hala Kıbrıs'ta yeşil hat var. Yeşil hattın olduğu bir yeri siz kalkıp da AB'ye alamazsınız. AB müktesebatı bunu reddediyor. Ama, 'Aldım oldu' dediler. Öbür tarafta 73 milyon nüfusuyla tarihi ve medeniyetiyle şu anda ekonomik yapısıyla bağımsız bir Türkiye var, ama bu Türkiye'yi almaktan çekiniyorlar. 'Niye?' diye sorduğunuz zaman verdikleri cevap şu; 'Siz büyük bir ülkesiniz. Nüfusunuz 73 milyon'. Siz genişlemek, güç bulmak istemiyor musunuz? Sizler 1,5 milyarlık İslam dünyasıyla batıyı entegre, köprü yapacak bir ülke aramıyor musunuz? İşte bu ülke Türkiye. Ve İslamı kalkmış demokrasi ile yaşatabilmiş bir ülke olarak Türkiye var. Aşırılıklardan uzak, bunun nasıl yapılabileceğini ortaya koymuş bir Türkiye var. Niye çekiniyorsunuz? Rahat olun. Ama olamıyorlar.''

Başbakan Erdoğan, düşüncesine, fikrine güvenmeyenin düşünce hürriyetinden, inancına güvenmeyenin de inanç hürriyetinden korkacağını vurgulayarak, işin temelinde bunun yattığını, önce bunun aşılması gerektiğini kaydetti ve şöyle devam etti:

''İşte biz bugün diyoruz ki tehlike ülkelerin kapısını çalmadan tedbirleri hep beraber alalım, dayanışma, iş birliği içinde olalım, barışı, adaleti hep birlikte savunalım ve küresel refah hep birlikte bizler için, hakikaten paylaşımcı bir anlayışla sağlansın. Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği bu noktada çok büyük önem arz ediyor. Sevgili meslektaşımdan, dönem başkanlığından destek bekliyorum. Ortaya tavırlarını tam manasıyla koymalı. Benim sahada beraber top koşturduğum arkadaşım da burada, onu da görüyorum. O da bu süreci beraber yaşadık ve neler olduğunu gayet iyi biliyor. Bizler bu süreci birlikte yaşamalıyız ve bu dayanışmayı net ve açık ortaya koymalıyız. İnanın birçokları AB'ye üye olduğunda kazananın yalnızca Türkiye olacağına inanıyor. Hayır, biz de kazanacağız, AB de kazanacak. Çünkü Türkiye'nin AB'ye üyeliğini büyük bir aşkla, şevkle bekleyen bir dünya var.''

A.A.