“Yürütme, yargı ve yasamanın hiçbiri diğerini tahakküm altına almaya, kuşatmaya veya onun yerine geçmeye çalışmadan, kimse kimseye üstünlük taslamadan, sadece kendi işini en iyi şekilde yapmanın peşinde olmalıdır” dedi. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç Uluslararası Yargı Reformu Sempozyumu'nda yaptığı konuşmada “Siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz” demişti.

Erdoğan, Danıştay yeni binasının açılış töreninde yaptığı konuşmada, Danıştay'a bugüne kadar fedakarlıkla hizmet vermiş herkesi hayırla yad ettiğini ifade etti.
Başbakan Erdoğan, yüksek yargının çok ağır bir iş yükü altında, büyük fedakarlıklarla hizmet verdiğini gördüklerini ve bildiklerini belirterek, şunları söyledi:
“Gerçekten çalışma mekanından tutunuz, büro, araç gereçlerine varıncaya kadar, dosya sayısından tutunuz özlük haklarına kadar yüksek yargı mensuplarımız çok çileli günler yaşadılar. Ne yazık ki adalet gibi son derece hassas, son derece hayati, ekmek kadar, su kadar, hava kadar önemli bir hizmetin altyapısı on yıllar boyunca ihmal edildi. Hiç kuşkusuz çalışılan ortamın, büronun, binanın çalışma verimliliğiyle doğrudan alakası var. Yüz binlerce dosyayı hem de tek tek vatandaşlarımızın hayatını doğrudan ilgilendiren dosyaları incelemek, bunu da en olumsuz şartlar altında yapmak adalet mensuplarımızın gerçekten hak etmediği bir durumdur. Karanlık odalarda tozlu dosyalarla mücadele takdir edersiniz ki adaletin hızını da tecellisini de maalesef geciktirdi. Biz hükümet olarak yola çıktığımız ilk gün Türkiye'yi 4 temel esas üzerinde büyüteceğimizin sözünü verdik. Eğitim, sağlık, adalet ve emniyet. Bu alanlarda altyapıyı köklü şekilde değiştirmenin en modern, en geniş imkanları Türkiye'ye kazandırmanın mücadelesi içerisinde olduk. 9 yıl boyunca da bu sözümüzün arkasında olduk, sözümüzü tuttuk ve bu 4 alanda çok büyük atılımlar gerçekleşirdik.”

“Üzerinde neredeyse 1 yıllık yük bulunuyor”

Erdoğan, 9 yıl boyunca Türkiye genelinde 156 adet adalet sarayının yapımını tamamladıklarını ve hizmete açtıklarını anımsatarak, şöyle devam etti:
“Başta İstanbul gibi büyük şehirlerimiz olmak üzere, Avrupa ile yarışan Avrupa standartlarına haiz modern hizmet binalarını adalet sistemimize kazandırdık. İdari personel sayısını arttırarak, yeni hakim ve savcılar alarak bu alandaki eksiği de büyük ölçüde ortadan kaldırdık. Ulusal Yargı Ağı Projesi UYAP'ı yaygınlaştırdık, işlevsel bir hale getirdik ve böylece işlemlerin hızlı ve eksiksiz yürümesini temin ettik. 2011 yılında yüksek yargı organlarının daire sayılarının çoğaltılması, üye sayılarının arttırılması, yeteri kadar tetkik hakim ve savcı görevlendirilmesi suretiyle buralardaki tıkanıklığın da aşılması yolunda önemli adımlar attık.
Bakınız öğrendiğim kadarıyla geçtiğimiz yıl 223 bin dosyayı karara bağladı. Ancak ne yazık ki 208 bin dosya bu yıla devredildi. Danıştay hiçbir yeni dosya kabul etmese bile üzerinde neredeyse 1 yıllık yük bulunuyor. Bu iş yükünü hızla hafifletmemiz büyük önem taşıyor. Bu noktada üzerimize düşen ne ise biz bunu yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz. Yeter ki adalet hızlı tecelli etsin, yeter ki adalet sağlıklı şekilde tecelli etsin, yeter ki vatandaşımız mahkemelerden mağdur olarak değil vicdanı rahat olarak, ceza bile almış olsa mahkemeye güvenerek, inanarak ve mutmain şekilde ayrılsın.”

“Bizim görev alanımız Anayasa ve yasalar tarafından belirlenmiş”

Başbakan Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti:
“Aynı şekilde istiyoruz ki yargı mensuplarımız, yargı çalışanlarımız, işlerini ve işyerlerini bir ömür törpüsü olarak değil, huzurlu bir çalışma alanı olarak görsün. Şimdi Danıştay Bilgi Sistemi'nin Adalet Bakanlığı'nın UYAP sistemine entegrasyonunu tamamlanmış olması ile bu noktada önemli bir aşama daha geride kalacak. Personel konusunda da Danıştay'ın talepleri karşılandı ve karşılanıyor. Bu noktada da eksiklikler hızla gideriliyor inşallah Danıştay, Danıştay'la birlikte diğer yüksek mahkemelerimiz artık hızla üzerlerindeki iş yükünü eritecek, dosyaları azaltacak ve makul bir seviyeye indirmiş olacaklar.
Burada önemli bir hususa da değinmek istiyorum, bakınız biz hem yasamanın hem yürütme erkinin mensuplarıyız, bizim sorumluluğumuz, bizim görev alanımız Anayasa ve yasalar tarafından belirlenmiş, kayıt altına alınmıştır. Taşıdığımız emanet şüphesiz ki millete aittir ve bu emaneti korumak, bu emanete halel getirmemek en önemli önceliğimizdir. Açıkçası biz bir insan olarak, bir vatandaş olarak da hükümet olarak da bu anayasal ve yasal sınırların aşılmasının bedelini her türlü keyfilik ve dayatmanın faturasını hayatımızın çeşitli safhalarında ödedik. Biz, erkler arasındaki ilişkinin sağlıksız şekilde kurulmasının hatta zaman zaman çekişme ve çatışma görüntüsü verilmesinin ülkeye ne büyük zararlar verdiğini gördük, yaşadık. Yargının, yasama ve yürütmeye müdahalesinin de yargıyı siyasalaştırmaya dönük siyasal müdahalelerin de olumsuz sonuçlarını yaşadık bedel ödemiş badireler atlatmış, kimi zaman engellenmiş kimi zaman yavaşlatılmış bir hükümet olarak, Türkiye'nin bu dönemleri tekrar tekrar yaşamaması için de çok samimi bir mücadele içinde olduk. Güçler ayrılığı prensibi şüphesiz ki bizim üzerinde ne hassasiyetle durduğumuz bir prensiptir. Bu ilkesel bir duruş olduğu kadar, evet yaşanan olumsuz tecrübelerin ortaya koyduğu büyük bir ihtiyaç ve gerekli bir duruştur. Yürütme, yargı ve yasama hiç biri diğerini tahakkümü altına almaya kuşatmaya veya onun yerine geçmeye çalışmadan, kimse kimseye üstünlük taslamadan sadece kendi işini en iyi şekilde yapmanın peşinde olmalıdır. Çünkü bizim ortak paydamız her şey Türkiye için, her şey insan için anlayışı olmalıdır. Zira demokrasinin gereği budur.”

“Üstünlerin hukuku karşısında hukukun üstünlüğünü savunduk”

Başbakan Erdoğan, Anayasa'da ifade edilen demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti tanımındaki ilkelerin birbirinin önüne geçmeden, birbirinin gerisine düşmeden anlam bulması için yoğun çaba harcadıklarını belirterek, “Biz her zaman, üstünlerin hukuku karşısında hukukun üstünlüğünü savunduk. Siyasallaşmış bir yargının hukukun üstünlüğünü zedeleyeceğine de samimiyetle, gönülden inandık” dedi.
İktidarları boyunca Anayasa'da ve yasalarda yapılan değişiklik ve düzenlemelerin hep hukukun üstünlüğünü sağlamayı amaçladığını, adalet sistemini güçlendirmek için yapılan çabaların ve yatırımların hep hukukun üstünlüğünü sağlayabilmek için olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Demokrasiye olan samimi inancımızı ve bağlılığımızı devam ettirdiğimiz müddetçe, yorum farklılıklarından, yöntem farklılıklarından hatta çoğu defa olduğu gibi yanlış anlamalardan kaynaklanan sıkıntıları kolayca aşacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Yargının siyasallaşmasının karşısında ilk duracak olan, hiç kimsenin kuşkusu olmasın, biz oluruz. Yargının siyasallaşmasına müsamaha göstermeyecek, göz yummayacak olan ilk önce biz oluruz. Biz başından bu yana, bürokratik oligarşiyi, milli iradenin tecellisini törpüleyen, vesayetçi anlayışları bir sorun olarak algıladık. Her türlü ideolojik, etnik, mezhepsel, grupsal odaklaşmaları bir tehlike olarak gördük. Milletin umumi menfaatini, ülkenin çıkar ve selametini, bunu bir tarafa koyup da belli bir zümre ve odağın menfaatini esas kabul eden anlayışları, aşılması gereken bir engel olarak gördük. Karanlık odaklarla da ideolojik maskesi takan menfaat şebekeleriyle de mücadele etmeyi, ileri demokrasi için gerekli gördük.”

“Eskiye dönüş söz konusu değildir”

Başbakan Erdoğan, yeni anayasa konusundaki ısrar, samimiyet ve gayretlerinin de en başta hukuku güçlendirmeye, hukukun üstünlüğünü daha güçlü hale getirmeye yönelik olduğunu ifade ederek, “Şunu herkes bilmelidir; eski hal muhaldir, yani eskiye dönüş söz konusu değildir ve olamaz. 2023 yılında dünyanın en güçlü 10 ülkesinden biri olmayı hedeflemiş bir ülke olarak yasama organıyla yürütme organıyla, yargı organıyla biz geriye değil her zaman ileriye bakmalıyız” diye konuştu.
Danıştay'ın yeni hizmet binasının Danıştay camiasına hayırlı olmasını dileyen Başbakan Erdoğan, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay hizmet binalarının ile en kısa zamanda bitirmeyi amaçladıkları Yargıtay hizmet binasının birer gurur abidesi olduklarını söyledi. Başbakan Erdoğan, “Sadece yerli değil, gelen yabancı dostlar da buralara geldikleri zaman, bu binaları gördüklerinde onların da dudakları uçukluyor ve Türkiye'nin bu noktada nereden nereye geldiğini görmeleri bakımından çok çok önem arz ediyor” dedi.