Özge Özpirinçci, kariyeri konusunda en büyük desteği oyuncu sevgilisi Engin Altan Düzyatan"dan aldığını açıkladı:

“Birbirimizin işlerini takip ediyoruz tabii, ama Engin benden daha tecrübeli... Benim ona verdiğim destekten çok daha fazlasını bana veriyor; eksiklerimi söyleyip yol gösteriyor.”

Küçüklüğümden beri ailenin şaklabanıyım

“Cesaretin Var mı Aşka” dizisiyle kendini gösteren, şu sıralar ise “Melekler Korusun”un ıpek"i olarak izlediğimiz Özge Özpirinçci, çocukluk hayalini gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyor. Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri"nde okusa da aslında yıllardır içinde oyunculuk ateşinin yandığını söyleyen Özpirinçci, “Ağabeyimle küçüklüğümüzden bu yana film çekerdik. Tek eksiğimiz Oscar töreniydi” diyor.

“Cesaretin Var mı Aşka” ile sizi yakından tanıdık gerçi ama bilmediğimiz neler var özgeçmişte?
- Pek fazla bir şey yok... Diziden önce sadece birkaç reklam oldu. Zaten ajansa da daha geçen sene yazılmıştım. Ondan önce ise kendi halinde bir üniversite öğrencisiydim. Lise 2"yi Amerika"da okurken tiyatroyla biraz hasır neşir oldum, ama 1 yıllık bir programdı ve yıl sonunda ülkeme döndüm. Onun dışında başka bir proje olmadı.

Ülkenden kopamama gibi bir durum mu söz konusuydu?
- Olabilir... Lise 2"deki o programın sonunda babam bana eğitimime yurtdışında devam etmemi tavsiye etti, ama ben dönmek istedim. Benim ağabeyim de yaklaşık 12 yıldır yurtdışında yaşıyor.

Aile özlemi miydi sizi geri getiren?
- Aile bağlarımız tabii ki çok kuvvetli ama ben Türkiye"ye ailem için dönmedim. Yurtdışındayken ıstanbul"u çok özledim. Aslında girdiğim her ortama çok kola ayak uyduran bir insanım. Kim olduğumu unutmadan içinde bulunduğum kültüre ve çevreye adapte olabilirim. Ama tabii o zamanlar daha 15-16 yaşlarındaydım ve özlem duygusu ağır basıyordu. Bir de içinde bulunduğum AFS programında ailenizle haftada 1 konuşmanıza izin veriyorlar. Acil durumlar haricinde ülkenize dönemiyorsunuz. Bu sınırlar beni biraz zorladı. Staj için ıngiltere"ye gittiğimde de mutsuz oldum. ıki hafta kalabildim. Hatta apar topar dönmeme ailem ve arkadaşlarım çok şaşırmışlardı, çünkü yurtdışında gezmeyi seven ve başladığını bitiren biri olarak tanınırdım.

BENDEKİ YETENEĞİ AĞABEYİM KEFETTİ

Anlaşılan hali vakti yerinde bir aileniz var...
- Evet. Çok şükür ailem hep arkamdadır.

Peki, oyunculuk kabiliyetinizi ilk kim keşfetti?
- Bu zaten içimde olan bir şeydi. Küçüklüğümden beri ailenin şaklabanıydım. Sürekli annemlere küçük gösteriler hazırlardım. Kuzenlerim ve ben, ağabeyimin çektiği kısa filmlerde oynardık sürekli... Oyunculuk anlamında beni ilk keşfeden ağabeyimdir de diyebilirim. Normal biri olmadığımı fark etti sanırım! Zaten o da normal değildir. Monoton bir ağabey-kardeş ilişkimiz hiç olmamıştır. Babam ona bir kamera almıştı ve o kamerayla evde harikalar yaratıyorduk. Tek eksiğimiz Oscar töreniydi.

Yıllar öncesinden beri oyunculuk aşkıyla yanıyorsanız, neden gidip alakasız bir dalda eğitim aldınız?
- Lise sona gelince kendimi bir anda ÖSS maratonunun içinde buldum. Zaten lise 2"yi dışarıda okumuştum ve geldiğimde tüm arkadaşlarımın deli gibi ÖSS"ye hazırlandıklarını gördüm. Kendimi bir garip hissettim. Dershaneye yazdırıldım ama hiç gitmedim. O dönem boyunca bol bol gezdim. Hatta sınav sonuçları açıklandığında anneannem şöyle demişti: “Biz seni aklı eğlencede bir kız sanıyorduk. Kazanmana çok şaşırdık!” Ne yalan söyleyeyim ben de en az onlar kadar şaşırmıştım. Oyunculuk konusuna gelince... Oyunculuk eğitimi almak istesem de babama bunu söyleyemedim. Aralarda çıtlattım, ama ondan bir reaksiyon gelmeyince, isteklerine uyup Sabancı Üniversitesi"ne girdim. Aslına bakarsanız ne okumak istediğimi de tam olarak bilmiyordum zaten... O nedenle aileme “Hayır, ben oyuncu olacağım” diye diretemedim.

Okul döneminde bir ajansa kaydolarak mı başladınız peki oyunculuğa?
- Kuzenimin Erberk Ajans"ta çalışan bir arkadaşı vardı. O da başka bir alanda çalışmasına rağmen arada sırada reklamlarda oynuyordu ve eğlenceli olduğunu söylüyordu. “Süper bir fırsat” dedim, ama eğitimini almadan böyle işlere kalkışmak da istemiyordum. Her şey bir anda oldu diyebilirim.

Çok mu seviyorsunz oyunculuğu?
- Bu iş zaten sevmeden yapılmaz ki... Neredeyse günde 20 saat çalışıyorsunuz. Büyük bir enerji gerektiriyor.

“Cesaretin Var mı Aşka”dan sonra “Kavak Yelleri”nde gördük sizi... Ama çok uzun sürmedi...
- Evet, “Kavak Yelleri”nde 5 bölüm yer aldım.

Ve derken “Melekler Korusun”da Hümeyra"nın kızı ıpek oluverdiniz...
- Hümeyra Hanım ile dizide anne-kızı oynuyoruz. ıyi ki onunla aynı projedeyim, iyi ki onunla karşılıklı oynama şansına sahibim. O kadar mutluyum ki, bunu size anlatamam. Birlikte çalışırken hiç zorlanmıyoruz, aksine zaman o kadar keyifli geçiyor ki. Onun müthiş bir enerjisi var, etkilenmemek mümkün değil. Moralim bozuk olduğu anda beni yükseltiyor. Ben de aynı şeyi ona yapmaya çalışıyorum tabii... Sette gözüm sürekli Hümeyra Hanım"ın üzerindedir.

Hümeyra Hanım sizin hakkınızda ne düşünüyor, bundan haberiniz var mı?
- İyi olduğum yönünde yorumlarda bulunuyor bazen. Ve bu sözler kulağıma o kadar hoş geliyor ki... O anda sanki 10 tane vitamin almışım gibi enerji patlaması yaşıyorum, mutluluktan uçuyorum. Sonuçta Hümeyra Hanım gibi birinden öyle güzel yorumlar alabilmek her genç oyuncuya nasip olmaz. Ben hem gencim hem de oyunculuğun çok başında bir alaylıyım.

Dizideki anneniz aşırı korumacı. Sizin ailenizde böyle bir durum yaşandı mı?
- Hiç yaşanmadı. Ailem bana hep çok güvendi çünkü...

Boş vakitlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?
- Biraz enerjik bir yapım var. Geçenlerde aynı gün içinde snowboard, paintball ve buz pateni yapmaya kalktım, düşünün işte! Hayattan keyif alarak yaşıyorum. Küçükken de öyleymişim. Gezmeyi çok severim.

Japonca biliyormuşsunuz, doğru mu?
- Doğru, üniversiteyken ıspanyolca ve Japonca dersleri almıştım

Bu birikimle yurtdışında oyunculuk yapma gibi bir hayaliniz var mı?
- Çok isterim de bakalım onlar beni isteyecek mi? Bunu konuşmak için daha çok uzun süremiz var. Böyle dımdızlak gidemem oraya, biraz birikim lazım. Sadece oyunculuk olarak değil, hayat olarak da birikime, tecrübeye ihtiyaç var...