El Sistema’yı kurarken bir modeliniz var mıydı, nereden esinlenerek yola çıktınız? 
El Sistema modeli gerçek bir zorunluluk, bir mecburiyetten doğdu. Venezüella’da bir kültürel eğitim modeli yaratma gerekliliğini ertelemek imkansızdı. Biz bu sürece başladığımızda Arjantin, Brezilya ve Meksika gibi ülkeler bize göre önemli bir üstünlüğe sahipti. Bu durum, yöntemimizi geliştirmemiz için gereken çabayı gösterme konusunda bizi cesaretlendirdi. Dün akşam katılma olanağı bulduğum bir konserde buradaki çok yetenekli, parlak ve gelecek vaat eden çocukları izledim ve geleceğimizin aynası olan bu çocukları görünce, Venezüella ile gerçekleşmesi an meselesi olan kardeşçe bir ortaklık için umutlandım. 
 
Başlangıçta ekibiniz kaç kişilikti? Çevrenizde kimler vardı? 
İlk provamızda 11 öğrencimiz vardı. Aynı yıl, önce 60, sonra 90 ve ardından 100 öğrenciye ulaştık. Bir sonraki yıl Venezüella’nın farklı bölgelerinden gelen birkaç yüz öğrencimiz ve bize öğretmen olarak yardım etme isteğiyle gelen birçok profesyonel müzisyenimiz vardı. Bu çok dinamik, güçlü ve hızla yayılan bir etki yarattı. 
 
O yıllarda size, projenizin gücüne, işlevine inanacak kişilere ulaşmakta güçlük çektiniz mi? Örneğin; çocukların ailelerini ikna etmekte zorlandınız mı? Çünkü dar gelirli ailelerde, çocukların ailenin geçimine maddi katkı sağlaması beklenirken, siz yüzlerce çocuğu müziğe çekebildiniz. 
Aileler, çocukları kendileri için bir performans sergilediği andan itibaren projemize inandıklarını gösterdiler. Yani projemize aldığımız ilk önemli sosyal destek, Venezüellalı ailelerdi. Müzik eğitimi alan çocukların kendilerini kötü alışkanlıklardan, şiddetten ve kötü davranıştan uzak tuttuğuna dair önemli kanıtlar ortaya koyan süreç hızla başlamış oldu. Tam o anda, müziğin sosyal değişim için çok önemli bir araç olabileceği ortaya çıktı. Çocukların bu süreçte rol almasındaki asıl amaç kazanç sağlamak değil, onlar için mutluluk ve manevi istikrar oluşturmaktı. Daha sonra programdaki çocuk sayısı arttığında bizim çok derin bir sosyal değişim süreci başlatmış olduğumuz açığa çıktı. Artık başlangıçta bize göre üstün görünen Avrupalı ya da daha gelişmiş ülkelere gıpta etme ihtiyacımız kalmamıştı. 
 
Finansman ilk başlarda nasıl sağlandı? Devletin ve özel sektörün katkısı ne yöndeydi, ne kadardı? 
Venezüella devleti programa en başından beri çok sağlam ve koşulsuz bir şekilde destek verdi. Bunun nedeni çok basitti: Devlet, çocukların böyle bir programa katılımlarının sosyal sonuçlarını çok çabuk fark etti ve Venezüella gençliğinin böyle önemli bir süreci tanımasında ön ayak olması gerektiğini gördü. Fikre, başından beri büyük sempati duyan özel sektör de programa önemli destek verdi. Özel okullar, organizasyonlar ve öğretmenler programdaki potansiyeli farkettiler ve desteklemek için onlar da zamanlarını ve enerjilerini ayırdılar. 
 
Eğitim işlevinizi dikkate alarak şunu sormak istiyoruz: Bugün gelişmiş ülkelerde ( İngiltere, Amerika vb. ) müzik eğitiminin giderek zayıflaması hakkında neler söylemek istersiniz? 
Klasik müziğin güç kaybettiği tezi, yakın tarihte bazı ülkeler için geçerli olabilir, ama son birkaç yıl içinde bu konuda çok önemli girişimlere de tanık olduk. Bunlardan en önemlisi İskoçya’da Birleşik Krallık’ın en fakir bölgelerinden biri olan Raphoch, Stirling’de ‘Sistema Scotland’ adıyla başlatılan programdı. Şu anda, bu amaca bağlılığını ortaya koymuş birçok genç öğretmen ve akademisyenimiz var. Aynı şekilde son yıllarda İtalya’da çok olumlu deneyimlerimiz olmakta. Çok yakında Yunanistan’a gidiyoruz. Fransa da programa oldukça yakın ilgi gösteriyor. Yani bu senaryo hızlı bir şekilde değişiyor. 
 
Neden orkestra kurmayı tercih ettiniz? Bunun yanı sıra; şan, koro ve piyanonun da El Sistema içindeki rolünü merak ediyoruz. Gördüğümüz kadarıyla ağırlıklı rolleri olduğundan söz edilemez. 
Orkestra aynı anda en yüksek sayıda öğrenciyi bir araya getirebilen bir araç. Aynı zamanda çok ciddi bir kolektif çalışmanın oluşmasını sağlıyor. Şan da dahil olmak üzere, bireysel enstrüman eğitimi oldukça ‘bireysel’ ve yalıtılmış bir süreç. Bize göre bireysel eğitim, aradığımız derin sosyal etkiyi yaratma konusunda, orkestralarla boy ölçüşemez. 
 
Türkiye, klasik müzik kültürünün henüz marjinal kaldığı bir ülke. El Sistema’nın ülkemize adapte edilebilirliği hakkında neler söyleyebilirsiniz? 
Bence Türkiye’de, müzik dinleme alışkanlıkları konusunda -tüm bu söylediklerinize rağmen- zaten bir tohum var. Dün akşam katıldığım konserde gördüğüm çocuklar müzikal olgunlukları ve gelişimleriyle bana bu sürece hali hazırda başlanmış olduğunu gösterdiler. Sistemin Türkiye’ye adapte edilebilirliği konusundaki izlenimlerimde umutsuz olmadığıma dikkati çekmek isterim. 
 
El Sistema’nın Venezüella’da ve dünya ölçeğinde geleceğe yönelik hedefleri nelerdir? 
En temel hedefimiz, tüm dünyada gerekli bağlantıları oluşturmak. Bu, şu anda üzerinde en çok çalıştığımız şey. Büyük bir ‘Latin Amerika gençlik orkestraları’ ağı kurduk. Eşzamanlı olarak, şu ana kadar çok olumlu devam eden Avrupa (İskoçya, İtalya, Fransa) deneyimlerimizi geliştirmek için de çok çalışıyoruz. Eminim ki Türkiye’yle çalışmaya başlar başlamaz buradaki süreçte de hızla yol alacağız.