Dünya Bankası tarafından hazırlanan "Türkiye'nin Ekonomi Notu" başlıklı raporda, Türkiye'nin güçlenen ihracat ve devam eden kamu talebi sayesinde ekonomi dayanıklılığını koruduğu belirterek, Türkiye ekonomisinin 2014 yılına ilişkin büyüme tahmininin yüzde 2,4'ten yüzde 3,5'e çıkarıldığı bildirildi.

Ekonominin 2014 yılının ilk çeyreğinde yeniden dengelenmeye başlamış olmakla birlikte, dış finansman risklerinin azaltılabilmesi için daha fazla düzeltmeye ihtiyaç duyulduğu ve bunun da ihtiyatlı para ve kontrollü maliye politikaları gerektirdiği ifade edilen raporda, yatırımcı güvenini arttırmak ve orta vadede Türkiye'nin büyüme potansiyelini güçlendirmek için şeffaflığı arttırmaya ve yatırım ortamını iyileştirmeye yönelik reformlara ihtiyaç duyulduğu kaydedildi.

2014 yılının ilk çeyreğinde GSYH büyüme oranı direncini korudu

Dünya Bankası, Türkiye'de iç talepte bir ivme kaybı olmasına rağmen, 2014 yılının ilk çeyreğinde gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) büyüme oranının direncini koruduğunu belirtti.

Dünya Bankası tarafından hazırlanan "Türkiye'nin Ekonomi Notu" başlıklı raporda, 2014 yılının ilk çeyreğinde ekonominin bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 4,3 büyüdüğü anımsatıldı.

İç talepte bir ivme kaybı olmasına rağmen, 2014 yılının ilk çeyreğinde gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) büyüme oranının direncini koruduğuifade edilen raporda, "Ancak, yavaşlayan özel sektör talebi ile birlikte, iç talebin büyümeye katkısı 2013’ün üçüncü çeyreğinde 4,6 yüzde puan ve dördüncü çeyreğinde 6,0 yüzde puan olarak gerçekleşirken, 2014 yılının ilk çeyreğinde 2,8 yüzde puana düştü. Ekonomik büyümeye katkıda bulunan temel etken, AB’deki ekonomik canlanma ve kurdaki değer kaybı sayesinde artan ihracat olmuştur. Net ihracat 2013 yılının tamamında büyümeyi 2,3 yüzde puan aşağı çekerken, 2014’ün ilk çeyreğinde büyümeye 2,7 yüzde puan katkıda bulunmuştur. Sonuç olarak, Türkiye ekonomisi tekrar yeniden dengeleme sürecine girmiştir" denildi.

Hızlı istihdam artışının devam ettiği ifade edilen raporda, 2012 yılındaki ekonomik yavaşlamanın işgücü piyasasını gecikmeli olarak etkilediği ve mevsimsellikten arındırılmış işsizlik oranının haziran 2012’de yüzde 8,1 ile rekor düzeyde düşük bir seviyede iken Eylül 2013’te yüzde 9,5’e yükseldiği hatırlatıldı.

Raporda, o zamandan bu yana, işgücüne katılım oranının hızlı bir şekilde artarak yüzde 50,4 ile rekor seviyeye ulaşmasına rağmen, işsizlik oranının istikrarlı bir şekilde azalarak mart ayında yüzde 9,1’e gerilediği, istihdam artışının geniş tabanlı olmakla birlikte, inşaat sektöründeki istihdam artışının özellikle hızlı olduğu ve bir önceki yıla göre neredeyse yüzde 12,4 arttığı bildirildi.

"Avrupa Birliği’ndeki (AB) toparlanma ve kurdaki değer kaybı sayesinde Türkiye'nin cari açığı bir nebze azalmıştır, ancak dengesizlikler halen yüksektir" denilen raporda, şunlar kaydedildi:

"2013 yılında cari açığa GSYH’nin yüzde 1,4’ü oranında katkıda bulunan net altın satışları için düzeltme yapıldığında, 12 aylık cari açık bir önceki yılın aynı döneminde yüzde 6,7 iken Mart 2014 itibariyle GSYH’ınn yüzde 6,2’sine düşmüştür. Mart ayında altın hariç ihracattaki yıllık yüzde 7,2’lik artışın altında yatan temel faktörler AB’deki toparlanma ve reel efektif kurda yıllık bazda yaşanan yüzde 6,6’lık değer kaybı olmuştur. Kısa vadeli sermaye girişleri 2013 yılında cari açık finansmanının neredeyse yarısını oluşturmuştu.

2014 yılının ilk çeyreğinde, finansal piyasadaki çalkantılar portföy çıkışlarına sebep olmuş ve rezervlerden kullanımlar ile birlikte net hata ve noksan kalemi cari açık finansmanının büyük bir kısmını oluşturmuştur. Bu gelişmelere rağmen, bankacılık sektörü ve şirketler kesiminin borç çevirme oranları rahat bir şekilde yüzde 100’ün üzerinde kalmıştır. Daha yakın dönemde, belirsizliklerin azalması ve iyileşen küresel beklentiler ile birlikte sermaye girişleri tekrar başlamıştır. Nisan ayında, yabancı doğrudan yatırım girişleri toparlanarak 3,2 milyar dolara ulaşmış, portföy girişleri 4,2 milyar dolar olarak gerçekleşmiş ve döviz rezervleri 2,7 milyar dolar artmıştır."

"Kurdaki değer kaybı ve enflasyon beklentilerindeki kötüleşme enflasyondaki yükselmenin temel etkenleri oldu"

Enflasyonun, Merkez Bankası’nın yüzde 5 hedefinin oldukça üzerinde olduğu belirtilen raporda, mayıs ayında tüketici fiyatlarının artmaya devam ettiği ve Aralık 2013’te yüzde 7,4 olan 12 aylık enflasyonun yüzde 9,7’ye yükseldiği kaydedildi.

Aynı dönemde, gıda, tütün, alkol, enerji ve altın fiyatlarının hariç tutulduğu çekirdek enflasyonun yüzde 9,8’e ulaştığı ve bunun Nisan 2007’den bu yana en yüksek seviye olduğu ifade edilen raporda, "Kurdaki değer kaybı, enflasyon beklentilerindeki kötüleşme ve bunun fiyatlandırma davranışlarına yansıyan etkileri enflasyondaki yükselmenin temel etkenleri olmuştur. Buna göre, TCMB yılın ikinci enflasyon raporunda 2014 yılsonu enflasyon tahminini 1 puanlık artışla yüzde 7,6 olarak revize etmiştir (Dünya Bankası tahmini yüzde 8,2’dir)" ifadelerine yer verildi.

Olumsuz enflasyon görünümüne rağmen, TCMB'nin mayıs ayında politika faiz oranını 50 baz puan düşürdüğü hatırlatılan raporda, Banka'nın politika faiz oranını (1 haftalık repo) düşürürken, gecelik borç alma ve borç verme oranlarını değiştirmeyerek sırasıyla yüzde 8 ve yüzde 12 olarak sabit tuttuğu belirtildi.

Bu gelişmelerin sonucu olarak, ağırlıklı ortalama TCMB fonlama maliyetinin yüzde 10,2'den yüzde 9,5'e düştüğü ifade edilen raporda, şunlar kaydedildi:

"TCMB faiz oranını düşürmesinin gerekçeleri olarak belirsizliklerdeki azalmanın ve risk primlerindeki düşüşün altını çizmiştir. Enflasyon beklentilerindeki kötüleşme göz önünde bulundurulduğunda, TCMB'nin enflasyonu hedeflenen oranlara düşürebilmesi için sıkı bir duruş sergilemesi gerekecektir. Vergi gelirlerindeki düşük performans ve büyük reel harcama artışları sebebiyle mali sonuçlar biraz kötüleşmiştir. Bir önceki yılın aynı döneminde 4,3 milyar TL fazla veren merkezi yönetim bütçesi, bu yılın ilk beş ayında 2,8 milyar TL açık vermiştir; faiz dışı fazla yıllık bazda yüzde 15 düşerek 22,1 milyar TL olarak gerçekleşmiştir.

Yıllık bazda reel harcamalar yüzde 6,3 artarken, reel gelirler yüzde 1,9 artmıştır. Vergi gelirleri reel bazda yüzde 0,6 artmıştır. Bununla birlikte, istikrarlı büyüme ile birlikte yıl sonu hedeflere ulaşılabileceği görünmektedir. Gelirlerin döngüsel yapısı ve zorunlu harcamaların artan ağırlığı mali riskler sunmaya devam etmektedir."

"2014 yılına ilişkin büyüme tahminimizi yüzde 3,5'e yükseltiyoruz"

Türkiye ekonomisinin 2014 yılına ilişkin büyüme tahminini yüzde 3,5'e yükselttikleri belirtilen raporda, ekonomik faaliyet göstergelerinin yılın geri kalan bölümü için yeniden dengelenme sürecinin devamına işaret ettiği aktarıldı.

Raporda, güçlü ihracat sayesinde sanayi üretimindeki artış güçlü kalmaya devam etmekle birlikte, yavaşlayan kredi artışı ve durgun PMI göstergeleri daha zayıf bir iç talebe işaret ettiği kaydedilerek, yılın geri kalan bölümündeki büyümenin; ihracat talebi, nispeten olumlu küresel likidite koşulları ve devam eden kademeli mali genişleme ile desteklenmeye devam edeceği belirtildi.

Cari açığın 2014 yılının tamamı için yüzde 6,3'te kalacağı fakat orta vadede dış finansman risklerinin azaltılabilmesi için daha fazla düzeltmeye ihtiyaç duyulduğu ifade edilen raporda, şunlara yer verildi:

"Enflasyon, TCMB'nin tahmin aralığına gerileyinceye kadar daha fazla kredi genişlemesi olasılığının sınırlı olduğunu görmekteyiz. Küresel likidite koşullarının normalleşmesi ve yeni bir risk yeniden fiyatlandırma turunun dış finansmanı daha pahalı hale getirmesi ile birlikte, orta vadede büyümenin yakın geçmişteki ortalamaların altında kalması beklenmektedir.

Baz senaryomuzda, Türkiye daha yüksek bir maliyetle olsa da GSYH'nin yaklaşık yüzde 6'sı kadar bir cari açığı finanse edebilecektir. Küresel enerji fiyatlarında sadece ılımlı bir değişim varsayıldığında, bu açık düzeyi orta vadede yüzde 4'e yakın bir büyüme oranı ile uyumludur. Bu arada, 2016 yılına kadar enflasyonun gevşeyerek yüzde 52lik resmi hedefe ineceği ve kurdaki değerlenmenin sınırlanmasına yardımcı olacağı öngörülmektedir."

Daha hızlı ve daha sürdürülebilir ekonomik büyümenin nihayetinde yatırımların ve ekonomik rekabet gücünün arttırılmasına bağlı olacağı vurgulanan raporda, bunun için, şeffaflığı arttıracak, iş ortamını iyileştirecek ve böylelikle yatırımcı güvenini yükseltecek yapısal reformların kritik öneme sahip olduğu belirtildi.

Hükümetin son zamanlardaki şeffaflığı arttırmaya yönelik çabalarının bağımsız finansal denetim ve yatırımcıların korunması üzerinde odaklandığı ancak hukukun üstünlüğünün ve kamu sektöründe yönetişimin güçlendirilmesi için ilave adımlara ihtiyaç duyulduğu kaydedilen raporda, şunlar kaydedildi:

"Orta vadeli yapısal reformlar Hükümet'in 2014-18 Kalkınma Planında belirtilmiştir ve rekabet gücü, kapsayıcılık ve sürdürülebilirlik zorlukları kapsamlı bir şekilde içermektedir. Ülkenin finansman ihtiyaçları ve yabancı yatırımın getirebileceği teknolojik gelişim potansiyeli düşünüldüğünde, Türkiye'nin yabancı doğrudan yatırımlar için cazibesini arttırmaya yönelik çabalara özellikle ihtiyaç duyulmaktadır.

Ayrıca, hükümetin bu yılki reform gündeminde yer alan önemli reformlar arasında işgücü piyasalarını daha esnek hale getirmeye yönelik yeni bir 'İstihdam Stratejisi'nin kabulü ve vergi sistemini sadeleştirmeye yönelik yeni gelir vergisi kanununun kabulü yer almaktadır."