Türkiye kişi başına ortalama olarak günlük 333 gram, yıllık 121 kilogram ekmek tüketimiyle dünyada ilk sırayı alıyor. Alman ekmeği veya Fransız ekmeği ünlü ama onlar gerilerden geliyor. Yüksek oranda tüketimle Türkiye'nin temel gıdası ekmektir denilebilir. 333 gram tüketimle, bir ekmek 200 gramdan günde 1.5 ekmeğe ulaşırız. Her öğüne yarım ekmek demek. Tabii ki nüfusun ekmek tüketmeyeni ve bebekleri de var. Ancak sayısı yılda 30 milyonu aşan turistleri ve 3.5 milyon Suriyeli'leri de ekmek tüketiyor.

UN FABRİKALARINI YANLIŞ KURDUK

Bu kadar çok tüketilmesine karşılık ekmek konusunda yanlışımız çok.

 

 

 

-En önemli yanlışlık bu kadar çok tüketmek olabilir. Ama alışkanlık, kültür  veya gelir düzeyi olarak geçelim.

-Fakat bu tüketimi aynı zamanda sağlığa en az katkısı olan beyaz unla, kabuğu alınmış unla yapıyoruz. Tüketimin yüzde 90'ı beyaz ekmek. Düzeltmemiz gereken temel yanlışlık bu. 60-70 yıl geriye gidersek beyaz unu zor buluruz. Ne yapılıyorsa tam buğday unundan yapılıyordu. Pide de, tatlı da, pasta da, ekmek de.

-Yapılan yanlışlık un fabrikalarını beyaz un üzerine kurmak ve tüketici tercihinin buraya yöneltilmesi oldu. Bugün milyar doları aşan tutarda un ihraç ediyoruz ve dünyanın en çok un ihraç eden ülkesiyiz ama un sanayinde yine de kapasitelerin yarısına ulaşılamıyor. Aşırı ve sadece beyaz una dayalı yanlış yatırım yapılmış.

YETERLİ EKMEK FABRİKASI KURAMADIK

-Un sanayinden sonra düştüğümüz ikinci büyük yanlışlık fırıncılıkta oldu. Geleneksel taş fırınları terk etmek  zorunluydu ama modern ekmek fabrikalarını çok az sayıda kurduk. Kentleşmeyle 1950 sonrasında merdiven altı diyeceğimiz, binaların bodrum katlarında kurulu irili ufaklı çok sayıda fırın çıktı ortaya. İTO'nun araştırmasına göre İstanbul'da yarısı kayıt dışı 5 bin dolayında fırın ekmek üretiyor.

 

 

 

-Yine bu fırınların ortalama kapasite kullanımı yüzde 49 olarak belirlenmiş. Fırınların yüzde 80'inin mülkiyeti kira. Sayısı çok, ölçeği küçük, kirası yüksek, kapasitesi yarı yarıya. Doğal olarak verimliliği düşük.

-Rekabet eksikliğin den dolayı değil aşırı ve yıkıcı rekabetten, küçük ölçekten, kapasite kullanamamaktan ekmeği pahalı yiyoruz. Fırıncılığın bu yapısından dolayı ekmeğe daha yeni yüzde 15 zam yapılıyor. Bu yüzde 15 de, fırıncıların açıkladığı oran. Gerçek zam oranı ise yüzde 27'ye kadar çıkabilir.

UN FİYATI İŞİN BAHANESİ


-Çünkü TÜİK verilerine göre haziran ayında ekmeğin ortalama kilo fiyatı 4.52 lira. Fırıncılar unu bahane ederek 5.75 lira fiyatı aldılar. Bu fiyat üst sınır. Oraya çıkacak olan da olacak, altında kalacak da. Bir de bu fiyat standart beyaz ekmek için. Bunun dışındaki ürünlerde fiyatlar her fırına özel, yani serbest.

-Bunları belirterek fırıncılar fahiş kar ediyor iddiasında değilim. Ama sektör yanlış kurulmuş, ölçek küçük, üretim küçük, maliyetler yüksek. Aşırı fırın açmadan dolayı o küçük ölçeğin yarısı da kullanılamayınca un fiyatı arttı diye yüzde 27'ye varan oranda zam yapma imkanı alındı. Açıklama ise yüzde 15 olarak yapıldı.

 

 

 

-Halbuki TÜİK rakamlarına göre un fiyatının herhangi bir etkisi yok. En masumu o. Son bir yılda un fiyatının artışı yüzde 2.6. Ekmek fiyatı zaten yüzde 10 artmış  ve bunun üzerine zam geliyor.

-Yine TÜİK verileriyle son 10 yıllık duruma bakalım. Haziran 2008'de un fiyatları 1.61 TL, ekmek fiyatı 2.13 TL. Haziran 2018'de ise un fiyatı yüzde 96.9 artarak 3.16'ya çıktı. Ekmek fiyatı ise 2.13'den yüzde 112.2 artarak kg başına 4.52 TL'ye çıktı. Unun ekmek fiyatına oranı yüzde 75 iken yüzde 70'e düştü, son yapılacak zamla birlikte oran yüzde 55'e kadar düşüyor. Yani fırıncıların un dışındaki maliyetleri giderek artıyor.

SIRADA REEL SEKTÖR REFORMU VAR

-Yeni Anayasa ve hükümetle siyasette ve ülke yönetiminde konsolidasyona gidiliyor. Yönetim yapısı değişiyor. Ekonomide yeni bir program açıklanacak ve konsolidasyonun yansıması da olacak. En büyük sıkıntı ise reel sektörde, bu sektörün borçla büyümesinde ve bu borcun da dövizle olmasında.

-2001 krizinde bankacılık ile kamu sektörünü yeniden yapılandırdık. Bu durum Türkiye'yi 2008 küresel krizinden korudu ama reel sektör zayıf karnımız olmaya devam etti. Şu anda da en önemli sorunumuz haline geldi. İster istemez reel sektörü de yeniden yapılandırmak zorunda kalacağız. Eğer bir reform yapılacaksa sırada reel sektör reformu var.

-Ben isterim ki, bu yapılanmaya fırınlardan başlayalım. Konsolide edelim, ölçek büyütelim, verimlilik artıralım, kalite artıralım. En çok ekmek tüketen ülke olarak ekmeğin lezzetini de artıralım, daha sağlıklı olmasını da sağlayalım. 

Herkes tükettiğine göre, halkımıza ve reel sektöre de iyi bir örnek olur. Şirketlerin yeniden yapılanmaya karşı direncini kırar.