2019 Aralık ayında Çin’ den bütün dünyaya yayılan Covit-19 salgını kısa sürede bütün dünyayı etkiledi ve etkilemeye devam ediyor ve de daha da etkileyecek gibi görünüyor. Ülkemizde Mart 2020 ikinci hafta sonu, okullarımızı kapatarak pandeminin gerektirdiği şartlarda yaşamaya başladık. Haziran ayına kadar salgını dünyanın birçok ülkesine örnek teşkil edecek şekilde yönettik. Ertelediğimiz Süper Lig müsabakalarını da tamamladık. Yeni bir şampiyonla da tanıştık. Pandemi şartları Başakşehir takımının başarılı olabilmesi için en uygun şartlardı, diye düşünüyorum. Geçen sezon şampiyon olmaya en yakın takım Trabzonspor iken, özellikle yanlış teknik ekip tercihi sebebiyle, avuç içindeki şampiyonluk Başakşehir takımına teslim edildi…

                          Salgında bugün itibarıyla yeniden sıkıntılı bir döneme girmeye başladık. Haziran başındaki vaka ve ölüm sayıları tekrar görülmeye başladı. Sahada durum hiç de iyi değil… Kasım ayında beklediğimiz rakamlarla eylülde karşılaşmaya başladık. Peki, ne yapacağız? Ekonomi, eğitim, turizm, sağlık ve spor özellikle dezavantajlı aileler bu süreçten nasıl etkilenir? Neler yapmalıyız? Önümüzdeki süreçte daha çok bu meseleleri konuşacağız. Bizi bu meseleyle ilgili, kurallara uymayan insanlarımız rahatsız ediyor, etmeye de devam edecekler gibi görünüyor. Sahada kurallara uymama hususunda genel bir zaafımız var. Biz yıllardır sınav odaklı eğitim yaptığımız için, bu hususta sınıfta kaldık. Krizler sahada kurallara uyan insanlarla aşılır. Dünyanın yeniden dizayn edildiği ve birçok sektörde yarışın sıfırdan başladığı, önümüzdeki yıllarda gerekenleri yapmazsak, olmamız gereken ligde yerimizi almaz isek, bir asrı başkalarını taklit ederek hatta sadece izleyerek geçiririz.

                          Peki, neler yapmalıyız? Naçizane, bu konuyla ilgili düşüncelerimi belirtmek istiyorum. İbni Haldun meşhur Mukaddime ’de, devlet yönetimlerine bazen medeni insanlar, bazen de bedeviler gelir der. Medeniler ülkeyi imar ederler,  ülkeyi daha yaşanılır bir duruma getirirler, ülkede ve dünyada barışı savunurlar. Aynı zamanda caydırıcı, güçlü bir orduya da sahiptirler. Bedeviler, cahiller ise gelir bütün yapılan, edilenleri tarumar ederler, hatta devletin yok olmasına sebep olurlar.  

                         Devletlerin daha iyiye gitmeleri ilim, adalet, cesaret ve dua ile mümkündür. Kadim tarihimizi irdelediğimizde bu dört prensibe çok önem verildiğini görürüz. Alimlerin ilmi, kadıların adaleti, ordunun cesareti ve büyüklerin duası, kadim tarihimizde var olma sebebimiz olmuştur.   Hz. Ömer ‘’Devletin dini adalettir.’’ der.Dört halife dönemi bu prensiplere en çok riayet edilen altın, örnek dönemdir. Bu dört prensibe dikkat etmediğimiz zaman,sonumuz hüsran olmuştur. Tarihimizi irdelediğimizde nepotizm ve mikro milliyetçilik bu yok oluşları başlatan en önemli virüsler olarak karşımıza çıkar. Özellikle Emeviler ve Uygurlar ‘ın bu rahatsızlık sebebiyle yok olduklarına inanıyorum.

Adalet meselesini çözmüş, güçlü bir orduya sahip, devletin bütün kurum ve kuruluşlarında ehliyet, liyakat sahibi liderlerle yol alan ve insanlık için dua eden, ibadet yapan, ibadet yaptığı için devletten makam talebi olmayan dindar vatandaşlara sahip bir ülkenin en üst ligde olmaması için hiçbir sebep göremiyorum. Devlet görev verince emrin başım üstünedir, diyen ve canla başla çalışan, şeffaf, denetime açık, ciddi, samimi, ülkesini,bayrağını çok seven,hangi ideolojiye inanıyorsa inansın ülkemizin bütün çalışkan, ehliyetli, liyakatli insanlarını kucaklayarak, bu harika takımla –adamlarla- millet olarak hedeflediğimiz en üst noktalara ulaşabiliriz.

Devletini, paradan daha fazla seven insanlarla bu kutlu yürüyüşü gerçekleştirebiliriz. Bu büyük yürüyüş, bu aksiyon ( Üstat Necip Fazıl KISAKÜREK’in ruhu şad olsun.) ancak bu kutlu ekiplerle tamamlanabilir. Uyanalım artık. Vakit, çok çok çalışma zamanı… Son yıllarda ülkemizde yapılan güzel ve kaliteli işlere, yeni takviyeler yapmamız lazım. Kimsenin yapılanları heba etmeye hakkı yok…

Ekip halinde, hep birlikte çok çalışmalıyız…

Tek taşla duvar olmaz…