Geçen 16 Eylül tarihli yazımın Efelerle ilgili bölümü hakkında arayarak görüş ve düşüncelerini paylaşan okurların üzerinde durdukları bir soru oldu.

“Bir takım fırsatçıların istismar ederek vatandaşın parasına ve malına çöktüğünü efeliğe leke sürmemek adına görmezden mi, geleceğiz?”

Soru sahipleri haksız değil. Çünkü toplumda efeliğin temelinde paraya konma, mala çökme, olduğu yönde kökü geçmişe dayanan bir algının olduğu sır değil.

Bu yazının amacı kavramları yerli yerine oturtarak sapla samanı ayırmak, halktaki algıya açıklık getirmektir.

Etimolojik açıdan bakıldığında sosyal eşkıyalık, çalıkakıcık ve milis kahramanlar zeybek kavramı içinde yer alır.

Altı çizilmesi gereken ikinci bir gerçek de zeybeklerin Osmanlı’da devlet otoritesinin zayıfladığı ya da tamamen ortadan kalktığı dönemlerde ortaya çıktığıdır.

Nitekim Sabri Yetkin’in anlattığı, başka varyantları da bulunan bir anekdot bu gerçekliği açıklar.

Şair Eşref’in kaymakamlık yaptığı Kırkaağaç kazasını ikide birde eşkıya çeteleri basarmış.

Eşref durumu İstanbul’a bildirdiğinde “burada yapılacak bir şey yoktur. Oradaki jandarmalarla idare-i maslahat edilmesi,”diye cevap gelirmiş.

Sonunda eşkıya çetesi ilçe merkezini basarak hükümet konağına girmiş.

Eşref bir fırsatını bularak durumu İstanbul’a bildirdiğinde:” İdare-i maslahat edilmesi” cevabını almış.

Eşref bunun üzerine çektiği son telgrafta:”İdare gitti, maslahat elde kaldı,” demiş.(Ege’de Eşkıyalar, s.40)

Merkezi idarenin içine düştüğü acizliği fırsat bilerek halkın malına, parasına efe kılığına girerek el koyan gaspçılar olmuştur ki, bu hırsız takımına halk arasında çalıkakıcı denir.

Bu haydutlar vatandaşın eline para geçtiğinden haberdar olduğunda ne yapar, eder tebdili kıyafetle evini basar, yolunu keser, parasına çökerdi.

“Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” deyimi tam da bu durumu anlatır.

Gerçek zeybekler gündüz külahlı, gece silahlı bu kesime karşı da vatandaşın can ve mal güvenliğinin koruyucusu ve teminatıydı.

***

Toprak sahibi mültezimlerin ve yerel yöneticilerin halkı ezmesine karşı gelen, garibanın hakkını koruyan, adaleti sağlayan efelere de ‘sosyal eşkiya’ denir.

Sosyal eşkiyalık Osmanlı'da otoritenin zayıfladığı son 100 yılında Ege Bölgesi ile sınırlıdır. Cumhuriyet dönemi için sözkonusu değildir.

Bu kavramın Sabri Yetkin’in Ege’de Eşkıyalar kitabından ödünç alındığını belirtelim.

Diğer yandan sosyal eşkıyayı en iyi betimleyen,“devlet katında eşkıya, halkın gözünde evliya,”  benzetmesidir.

Sosyal eşkıya deyince ilk akla gelen Atçalı Kel Mehmet(1780-1930) ve Ödemişli Çakırcalı Mehmet Efe’dir. (1870-1911)

Atçalı Kel Mehmet mültezimlerin ve zaptiyelerin topladığı halkın takatini aşan vergilere karşı çıktı. Askere alınmaların düzenlenmesini istedi. Halkın ırz ve namusuna sahip çıktı.

Adaleti sağladı, halka zulmeden devlet memurlarının görevine son verdi, fakiri, yoksulu, güçsüzü korudu, kolladı.

“Val-i Vilayet Hademe-i Devlet Atçalı Kel Mehmet” imzalı fermanlar yayınladı.

İcraatları Aydın’ın yanı sıra Manisa, Denizli, Kütahya gibi illerin bazı kazalarında taraftar buldu.

Ne var ki, İstanbul’dan gönderilen askerlerin Tepecik Mahallesi’nde onu ve taraftarlarını öldürülmesiyle Atçalı Kel Mehmet devri kapanmış oldu.

***

Sabri Yetkin’in sosyal eşkıya tanımına tam uyan, diğer efe de adına türküler yakılan Çakırcalı Mehmet Efe’dir.

Çakırcalı zengine karşı fakirin, yoksulun hakkını koruduğu içindir ki,20 yıla yakın eşkıyalığında ödemiş ile Madran Dağı arasında, geniş bir coğrafyada yaşayan Yörükler arasında efsane haline gelmiştir.

O zenginlere insanlık hayrına çeşmeler, köprüler, yollar yaptırdı, emrine uymayanları cezalandırdı.

Nitekim, Nazilli Karıncalı Dağı’nda öldürülmesine neden olan Nazilli Arpaz Mültezimi  Osman Bey’i kaçırma nedeni Akçay üzerine köprü yapma emrini yerine getirmemesiydi..

Çakırcalı Mehmet Efe’nin başka bir özelliği zeybekliği istismar edenleri cezalandırmak, fakir gençlerin evlenmelerine maddi, manevi yardımcı olmaktı.

Bunun bir sonucu gariban dostu Çakırcalı halk arasında sevildi, takdir edildi ve saygı duyuldu.

Bir efelik geleneği olan öldürüldüğünde kellesi kesilmesi taraftarları arasında cesedin Çakırcalı’ya ait olmadığı onun Suriye’de yaşadığı iddialarına yol açtı.

Ölümünden sonra kızanlarından bazıları Yörük Aii Efe müfrezesinde bir kısmı Demirci Mehmet Efe’nin yanında Milli Mücadeleye katılmışlardır.

***

Milis Kahramanlara gelince geçen yazıda Yunan İşgali karşısında Aydın eşrafının hali pürmelâli gözler önüne serilmişti.

57 Tümen Komutanı Albay Şefik Bey’in gayretleriyle ilk kurulan milis gücü Yörük Ali Efe çetesi olmuştu.

Bu gözü karalık Milli Mücadele sonrası Yörük Ali Efe’ye kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile Milis Miralay rütbesi kazandırmıştır.

Bunun yanında Anıtkabir Müzesi’nde büstü sergilenen Ege’den tek Milli Mücadele kahramanı Yörük Ali Efe’dir.

Mili Mücadelede yer alan diğer efelerin de Yörük Ali gibi üzerlerine düşeni yaptıklarında şüphe yoktur.

O nedenle son dönem efeleri Yörük Ali Efe, Demirci Mehmet Efe, Kara Durmuş gibi efelere tarihi kişiliklerine yakışan Milis Kahramanlar adıdır.

Kaldı ki, Yörük Ali Çetesi kızanlarından neredeyse yarısı Mondros Mütarekesi gereği silah taşıma yasağı olan subaylardı:

Teğmen Zekayi Bey, Binbaşı Hacı Şükrü Bey, Teğmen Necmettin Bey, Yüzbaşı Ahmet Bey, Binbaşı Sait Bey, Teğmen Ragıp Bey, Teğmen Halil İbrahim Bey, Teğmen Selim Bey, Teğmen Ali Gazban Bey, Teğmen Bekir Bey, Teğmen Mehmet Bey Yörük Ali’nin kızanları arasında yer alıyordu.

Kurulan Yörük Ali Efe Çetesi aynı zamanda düşmana karşı savaşmadan eli, kolu bağlı durmayı onurlarına ve gururlarına yediremeyen gençler için de bir karargâh olmuştu.

Demirci Mehmet Efe ise Yörük Ali Efe müfrezesi kurulduktan ne sonra Milli Mücadele saflarına katılacaktır.

Yörük Ali Efe diğer efelerle kıyaslandığında üstün otorite yeteneği, kuvvetli zekâsı, görüşmelerde fikir alışverişinde bulunmayı prensip edinmesiyle öne çıkıyordu.

Tümen Komutanı Albay Şefik Bey’in onu içinde rütbeli subayların da bulunduğu bir milis gücünün başına getirme nedeni Efe’nin biraz da bu üstün yetenekleri olmalı.

Albay Şefik Bey’in Yörük Ali’yi Efe seçmedeki haklılığı müfreze karargâhı Dalama’da kısa sürede sayıları binleri aşan gençlerin toplanmasıyla bir kez daha tescilleniyordu.

Çetenin ilk eylemi Malgaç Baskını kafası karışık insanların Milli Mücadele’yi benimsemelerinde ve Ülke’nin içine düştüğü bu durumdan kurtuluşun mümkün olduğunu görmelerinde etkisi büyük olmuştu.

İşte efelerin halka kazandırdığı ümidin Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla vatan sathına yayılması sonucudur ki, Büyük Zafer gerçekleşmiştir.

O nedenle sosyal eşkıyalar ve Milis Kahramanlar çalıkacılarla aynı kefeye konulmamalıdır, aksi halde onlara hem haksızlık hem de ayıp edilmiş olur.

***

DÜZELTME: Geçen yazımızda: “Prof. Dr. Yüksel Yalova’nın 1998-2001 yılları arasında Aydınspor başkanlığı yaptı,” cümlesine karşılık Sayın Yalova’dan bir açıklama geldi:

“Değerli Hocam,1999 yılında Devlet Bakanı olarak atandığımda Aydınspor Başkanlığını bırakmıştım.

Sonrasında yaptığım maddi katkıları kuruşuna kadar kamuoyu ile paylaşmıştım.

Yine de bilgi sunmaya her zaman hazır olduğumu belirtir, saygılar sunarım.”

Ben bu bilgiyi VİKİPEDİ Ansiklopedisi’nden alınmıştım, tekrar baktım yanlışlık yok.

Doğrusu belki Sayın Yalova’ya sormaktı, o nedenle sürc ü kalem ettik ise affola…