Uzun yıllar milli eğitimde şube müdürlüğü, müdür yardımcılığı ve son olarak da Efeler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü hizmetlerinde bulunan Mustafa Özmen emekli oldu.

Hayırlı olsun. Ona sağlıkla geçireceği bir emeklilik diliyorum.

Mustafa Özmen emekli oldu olmasına da emekliliğinin yolunu gözleyenler arasında makam odasını kapma yarışı ağzı açık bal kavanozuna döndü.

Hem de ne kavanoz… Bütün arılar üşüştü.

Yerine kulislerde Aydın içinden 50’nin üzerinde taliplinin olduğu haberleri dolaşıyor ki, başka illerde görevli şartlarını taşıyanlardan atanma isteğinde bulunabilecekler bu sayıya dâhil değil.

Geçmiş de göstermiştir ki, içinde yaşadığımız coğrafyada yaşayanlar yönetmeyi sever, bu konuda oğlun babaya, kardeşin kardeşe rakip olduğu aralarında ölümüne mücadelenin yaşandığı bir gerçektir.

Ancak bir il teşkilatında üçüncü derece bir mevki için bu kadar yoğunlukta bir isteklinin olduğu bir döneme şahsen ben şahit olmadım.

Hâlbuki hizmet süreleri ve şartları incelendiğinde görülecektir, bunların içinde atanmayı hak edeceklerin sayıları onu geçmez, hadi bilemediniz on beş…

O halde bu ilgi neyin göstergesi?

2000’li yıllara kadar milli eğitimde görevlendirme “yöneticilik istenmez verilir” kuralına göre üstlerinin sicil raporları, yöneticilikteki kıdeminin atanmak istediği yere yeterliliği, ehliyet, liyakatini gösteren ödüller, mesleki çalışmaları göz önüne alınarak atanırdı.

Çünkü yöneticilik kolay değildir, maddi manevi fedakarlık ister…

Bunun anlamı sistemin “makama güç verme” üzerine kurulu olmasıdır.

1999’da Bülent Ecevit’in Başbakanlığında kurulan Demokratik Sol Parti, Anavatan Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi üçlü koalisyon dönemiyle birlikte eski sistem yerini sınavla atamaya bıraktı.

İşte o değişiklikle milli eğitimde ayar da bozuldu.

Yöneticiliğin ilk ayağı müdür yardımcılığına atamada bu gün de sınava girme şartı aranıyor ancak üç nedenden dolayı bu gün sistemin işleyişine karşı güven yok olmuş durumda.

BİR: Sendikanın etkisi,

İKİ: Mülakat sınavı,

ÜÇ: Atamalarda siyasetin etkisinden yöneticilerin inisiyatif kullanamadıkları algısının yaygınlığı…

Kurallar, devirden devire, elden ele değişince koltuk histerisine tutulan herkes baş olmaya kalkıştı ve sistem diye bir şey kalmadı, at izi ile it izi tam anlamıyla birbirine karıştı.

Sürünerek yirmi yıl yöneticiliğin sonunda varılacak yerler, geçici görevlendirme yolu kullanılarak, istendiğinde paraşütle inilecek yerler haline geldi.

Yani ihtiraslar devlet aklının önüne geçti.

Makam hırsı vicdanıyla düşünmeyi bir tarafa bırakmakla kalmadı yetkililerin vicdanlarını kör de etti.

Bu eğitimde her şeyin özünden uzaklaşmasına ve tamamen formel(şekil) hale gelmesine yol açtı..

Böylece eğitimde ruh öldü ve okul müdürü öğretmenden, öğretmen öğrenciden, veli de okuldan koptu.

Yani iş şirazesinden çıktı.

O bakımdan Efeler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü maratonunu kimin kazanacak olmasının pek fazla bir önemi olmadığını düşünüyorum.

***

Sanayi ve Teknoloji Müdürü Tunay Çoban’ın görevden alınması Aydın için bir kayıptır.

Tunay Çoban’ın Aydınlı üzerindeki algısı bu toprakların yetiştirdiği, çamaşırı temiz, devletine bağlı, milletini seven, görevinde dürüstlüğü ilke edinen bir müdür olduğudur.

Onun görev alanı reel sektör temsilcilerinden konuştuklarımın bana ifadesi bu algının aynen kendileri için de geçerli olduğudur.

Yine onların tanımlamalarına göre Tunay Çoban çözüm odaklı çalışan makamından güç alan değil o makama güç veren çalışkan aynı zamanda yenilikçi bir bürokrattır.

Çünkü onun döneminde Aydın Sanayisinde Ar-Ge merkezleriyle tanışan firma sayısı bir hayli artmıştır.

Üniversite Sanayi İş Birliği büyük ölçüde gerçekleşmiştir. OSB’ler genişlemiş yeni yatırımcı bekler hale gelmiştir. Coğrafi işaret tescilli ürün adedi artmıştır.

Tunay Çoban görevden almayı gerektirecek ne bir ceza almış ne de bunu gerektirecek derecede adli ya da emekli olan bir personelin kendisine mobbing uyguladığı şeklindeki şikâyeti dışında idari bir soruşturma geçirmiş...

O nedenle onun görevden alınması reel sektörde ve Aydın kamuoyunda karşılık bulmadığı gibi tam aksine şaşkınlıkla ve üzüntüyle karşılandı.

Görüşüne başvurduklarımdan gerek iktidar gerek muhalefet ister milletvekili ister başka kimlikte olsun hiç bir siyasetçiden olaya olumlu yaklaşan da olmadı.

Eğer mobbing iddiası gerçek bu kavram da görevden almaya gerekçe yapılmışsa iş bundan sonrası için hepten kötü demektir.

Zira olay kifayetsiz takımına fırsat verilmekle bitmez bundan sonrası için emsal teşkil eder yapılacak şikayetler sonucu devlette görevine son verilmedik memur kalmaz.

Bu da sonrası için devletin “makama güç veren” memur, müdür, amir bulmasının imkânsızlaşacağı bürokrasiyi  “makamdan güç alan” muhteris takımının ele geçireceği anlamına gelir.

Konuyu yıllardır yanıtı alınamayan kadim hastalığımız bir soruyu yineleyerek bitirelim istiyorum:

Devlet kadrolarında işi bilenle bilmeyeni değiştirme alışkanlığını ne zaman terk edeceğiz?

Zira olan sadece bürokrata olmuyor asıl zararı memleket görüyor.