Sonunda bu da oldu: Polisler Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda arama yaptı.

Bir gün önce Cumhurbaşkanı, "İlle bir sorumlu arıyorsanız, sorumlu sadece benim. Gelip beni alın" diye meydan okumuştu.

(Macron, kupayla dönen Fransız millileri Elysee Sarayı'nda böyle karşılamıştı)

 TEK SORUMLU

Polis elbette Cumhurbaşkanı'nı "almaya" gitmedi; Saray'daki aramada da sadece bir kişinin odasının aranması ve bazı belgelere el konması söz konusuydu:

"Cumhurbaşkanı'nın, meydanda polislerle birlikte gösterici döven, yerde tekmeleyen adamı!"

Zaten Cumhurbaşkanı Macron günler sonra sessizliğini bozup o da sadece iktidar partisine, yani kendi kurduğu harekete mensup milletvekilleri önünde meydan okurken, "Dokunulmaz" olduğunu biliyordu…

"Tek sorumlu benim" derken, Saray'daki üst düzey yöneticiler ile İçişleri Bakanı günlerdir Meclis komisyonuna ifade veriyordu; "adamı" gözaltına alınmış, Cumhurbaşkanlığı ancak o gün onu işten çıkardığını açıklamak zorunda kalmıştı.

TEKME TOKAT

Daha önce de aktardığım olay 1 Mayıs'ta başladı.

Ama kamuoyu için başlangıcı sadece bir hafta.

Çünkü "Cumhurbaşkanı'nın yakın çalışma arkadaşı" denen, yanından ayrılmayan 26 yaşındaki Alexandre Benalla, aslında üstüne vazife olmadığı halde, sonradan çelişkili açıklamalarla tuhaflaşan bir "gözlemci" sıfatıyla bir meydana gitmiş…

Polis kaskı takmış, o arada biri kadın, iki göstericiyi ciddi hırpalamıştı. Polislerle birlikte, birini yerde tekmeleyerek.

Bilmem bu sahnenin fotoğraflarını veya videosunu hatırlar mısınız?

YEN İÇİNDE

Ancak "kol kırılmış" yen içinde kalmıştı. Çünkü geçen haftaya kadar kamuoyu bu olayı bilmiyordu.

Geçen hafta Le Monde gazetesi görüntüleri internetten yayınladı ve kasklı, telsizli, coplu, tekme tokat girişmiş kişinin "Cumhurbaşkanı'nın yakın çalışma arkadaşı" olduğu açıklandı.

(1 Mayıs'ta göstericilere tekmeyle girişen Benalla; hep Macron'un yanındaki adamdı)

 Önce bir kişiyi döverken. Sonra yeni videolar, tanıklar ortaya çıktı. Başka bir şiddet sahnesi daha vardı.

Saray aceleyle "Biz zaten ona çok ağır ceza vermiştik. 15 gün ücretsiz işten uzaklaştırma ve Cumhurbaşkanı'nın yakın çevresinden men" diye kekeledi.

Savcılık hemen soruşturma açtı. Senato acilen İçişleri Bakanı'nı ifadeye çağırdı. Meclis'te tüm partilerin mutabakatıyla hem bir araştırma komisyonu kuruldu.

Ve "Cumhurbaşkanı'nın adamı" gözaltına alındı.

Kendisine o meydandaki kamera görüntülerini veren ikisi komiser, üç polis ve yine iktidar partisine çalışan bir başka "dayakçı" da.

YALAN RÜZGARI

Elysee Sarayı'ndan yapılan her açıklama medyanın ortaya çıkardığı hakikatlere çarptı. İfadeler birbiriyle çelişti. Emniyet ile Saray, İçişleri Bakanı ile Adalet Bakanı, herkes çelişti.

Meclis'te Anayasa değişikliği görüşmeleri askıya alındı; sağdan sola muhalefet olayı didikledi.

TV'lerde, bu konu en çok izlenen programlar arasına girdi. Cumhurbaşkanlığının tutumunu savunan gazeteci pek çıkmadı!

O orada tüm eski fotoğraflar ortaya döküldü; "dayakçı"nın Cumhurbaşkanı ile eşine ne kadar yakın olduğu, Cumhurbaşkanlığının tahsis ettiği pahalı bir dairede oturduğu, ne maaş aldığı…

Hatta cezalı denen dönemde nasıl gezilere katıldığı, hatta kesildi denen maaşını nasıl aldığı, otomobilinin nasıl polis cihazlarıyla donatıldığı…

Bu arada, İçişleri defalarca reddetmesine rağmen, Cumhurbaşkanlığının forsuyla nasıl "silah edindiği" ortaya çıktı.

Meclis'te Cumhurbaşkanı ve eşinin de ifade vermesi gerektiğine dair sesler yükseldi.

Öyle ya, Cumhurbaşkanı'nın eşinin şahsi evinin anahtarları bile "dayakçı"da çıkmıştı!

HİÇ OLMADI!

Önce geçiştirmek isteyen, her konuda konuştuğu halde epey sessizliğe gömülen Cumhurbaşkanı Macron sonunda, ama ancak kendisine sadık milletvekilleri önünde konuştu:

"Tüm sorumluluk bende. Ona güvenmiştim. Hayal kırıklığına ve ihanete uğradım. Gelip beni alsınlar" dedi.

Gazetecileri, linç kampanyasını, muhalefeti suçladı; bu arada özellikle "mizah basını" uydurmaları ile bazı abartılı haberler ve "ileri" imalara karşı dedi ki:

"Benalla hiç nükleer kodlara sahip olmadı… 300 metrekarelik dairede oturmadı… Maaşı 10 bin Euro olmadı… Ve hiç aşığım olmadı!"

Nükleer kodlar elbet palavraydı ama özel güvenlik bilgilerine erişimi olduğu yalanlanmıyordu.

Bütün Fransızlar tam ne anlıyordu bilmiyorum ama farklı siyasi, toplumsal kültürlerden olanların zor anlayabileceği meselelerdi; bu açıklamalar da, suçlamalar da, ifadeler ve polis araması da!

CİDDİ SORUN

Dayak olayı ciddi siyasi krize dönüştü ve parlamentoyu, hatta sistemi kilitledi.

Çünkü anlamaya çalışırsak:

1.Vatandaşın dövülmesi ciddi sorun.

2. Dayakçının Cumhurbaşkanlığından olması ciddi sorun.

3. Dayakçının orada kimin izniyle bulunduğu ciddi sorun.

4. Dayakçının polis malzemesiyle donatılması ciddi sorun.

5. Cumhurbaşkanı'nın yakın adamı da olsa, kamera görüntülerinin dayakçıya verilmesi ciddi sorun.

6. Haberleri olduğu halde, Cumhurbaşkanlığı ve İçişleri Bakanlığı ile Emniyet'in savcılığa suç duyurusu yapmaması, olayı gizlemesi ciddi sorun.

7. Olay patlayınca Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamaların önemli kısmının yalan çıkması ciddi sorun.

8. Bir olay etrafında bu kadar çok yalanın olması ciddi sorun.

9. Cumhurbaşkanı'nın çevresinde küçük, özel bir birim oluşturulması ciddi sorun.

10. Şeffaflığa aykırı hareket edilmesi ciddi sorun.

11. Reddedilen birine silah taşıma hakkının sağlanması ciddi sorun.

12. Yeni bir cumhuriyet vaat edilirken bir yılda bunca hastalığın tezahürü ciddi sorun.

BEKLEYEN CEZALAR

 "Cumhurbaşkanı'nın dayakçı adamı" hakkındaki dosyada suçlamalar şunlar:

1.Toplu şiddet

2. Kamu görevinin suistimali

3. Kamu yetkilerinin suistimali

4. Hakkı olmaksızın kamusal alanda polis teçhizatı taşımak

5. Kamera görüntülerini almak

Bu suçların her biri karşısına bir yıl hapis de üç yıl hapis de denk düşüyor.

Bütün bunlar içinde yine bir sürpriz de şuydu:

Benalla ilk söyleşiyi, esasen kendisini ortaya çıkartan, teşhir eden ve bu olayın ve krizin patlamasına neden olan Le Monde gazetesine verdi dün!

(First Lady Brigitte Macron) 

Gazetecilik ile güven kelimesi yan yana olunca, "düşman" gören bile saygı duyuyor olmalıydı! Yahut sözlerin ancak öyle değerli olabileceği düşünülüyordu.

Artık "işten attığı adamını hala kollayan" Cumhurbaşkanlığı ile "dayakçı"nın halkla ilişkilerini üstlenen "First Lady"ye yakın sosyete gazetecisi hanım ne düşünmüşlerse!