Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve yazarı İlhan Selçuk tedavi gördüğü hastanede 85 yaşında hayatını kaybetti. Beyninde damar tıkanıklığı olan Selçuk'un böbrek yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtildi. Selçuk, Ergenekon soruşturması kapsamında silahlı terör örgütünün üst düzey yönetici olma iddiasıyla gözaltına alınmış, sonrasında tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. İlhan Selçuk'un kardeşi Turan Selçuk da 102 gün önce vefat etmişti. Selçuk, perşembe günü Nevşehir'in Hacıbektaş İlçesi'nde toprağa verilecek.

Tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi"nde vefat eden İlhan Selçuk 14 ağustos 2009 tarihinden bu yana konuşma bozukluğu ve kısmi felç nedeniyle tedavi görüyordu. İlhan Selçuk tedavisi nedeniyle 11 Mart 2010 tarihinde vefat eden kardeşi Turan Selçuk"un da cenazesine katılamamıştı. Selçuk kardeşinin vefatından 72 gün sonra vefat etti..

ÖLÜM NEDENİ: BÖBREK YETMEZLİĞİ

Beyninde damar tıkanıklığı olan Selçuk'un böbrek yetmezliği nedeniyle hayatını kaybettiği belirtildi.


İlhan Selçuk'un ölümüyle ilgili Amerikan Hastanesi'nden yapılan açıklamada da, "24 Ocak 2010 tarihinde iskemik beyin hastalığı nedeni ile yoğun bakım ünitemize yatırılan İlhan Selçuk, uygulanan tüm tedavi ve girişimlere karşın çoklu organ yetmezliği nedeni ile 21 Haziran 2010 saat 13:15'te vefat etmiştir" denildi.

ABİSİNİN YANINA GÖMÜLMEK İSTEDİ

Selçuk'un, bir süre önce yaşama veda eden ağabeyi Turhan Selçuk'un Hacibektaş İlçesi'ndeki mezarının yanına gömülmek istediği belirtildi.

Nevşehir'in Hacıbektaş İlçe Belediye Başkanı Alirıza Selmanpakoğlu, İlhan Selçuk ile yaptıkları görüşmelerde, kendisinin de ağabeyi gibi Çilehane'ye gömülmek istediğini söylediğini, bunu kitaplarında da yazdığını söyledi.

Ünlü karikatürist Turhan Selçuk, vasiyeti üzerine, Nevşehir'in Hacıbektaş İlçesi'nde Mahsuni Şerif'in mezarı ile Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal ve Yunus Emre"nin heykellerinin bulunduğu "Çilehane bölgesinde' defnedilmişti.

İlhan Selçuk kimdir?

İlhan Selçuk, 1925 yılında Aydın'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. (1950) Avukatlık, matbaacılık, dergi ve gazetelerde yazı işleri müdürlüğü yaptı. İlk yazıları 41 Buçuk isimli mizah dergisinde çıktı. (1952). Selçuk 1963 yılından vefat ettiği güne kadar Cumhuriyet gazetesinde yazmaya devam etti.


İlhan Selçuk, Cumhuriyet ailesine katıldı

8 Nisan 1962"de Cumhuriyet"te yazmaya başlayan İlhan Selçuk, ikinci sayfadaki pencere köşesinin de sahibi oluyordu. Gazetede İlhan Selçuk"un yazılarının başlamasıyla ilgili birinci sayfada “İlhan Selçuk, Cumhuriyet ailesine katıldı” başlığıyla yayımlanan fotoğraflı haberde şunlar dile getirildi: “Genç kuşağın en başarılı yazarlarından İlhan Selçuk"un fıkralarını bugünden itibaren her gün "Pencere" başlığı altında gazetemizde bulacaksınız. İlhan Selçuk"u "Pencere"sinde görmek istiyorsanız, bugün lütfen ikinci sahifemize bakınız. Yazar, her gün aynı yerdeki "Pencere"sinden hadiselere bakacak ve gördüklerini sizlere nakledecek.”

Cumhuriyet'teki ilk yazısı “Başlangıç”

İlhan Selçuk, 8 Nisan 1962"de Cumhuriyet"in ikinci sayfasında yer alan “Başlangıç” adlı yazısında dünyadaki teknolojik gelişmelerin evrimine atıfta bulunarak, Türkiye"de yaşanan sosyal ve ekonomik sorunlara dikkat çeker.

“Başlangıçta herşey kelm idi” der, Makaddes Kitaplardan birini ilk cümlesi... Kelam... yani söz.

Önce söz vardı. Evren, söz üstüne bina edildi. Her binada pencere vardır. Penceresiz bina, ya mezardır ya sığınak! İkisi de hayatın değil, ölümün komşusu.

Evren, söz üstüne bina edildi. Ve insanlar bu binada yeni binalar kurup, yeni penceler açtılar kendilerine... Pencereler önce küçüktü. Sonra büyüdüler, büyüdüler... ve büyüdüler. Pencereler büyüdükçe aydınlık çoğaldı. Bu, aklın aydınlığıdır.

İnsan aklının aydınlığı gittikçe aydınlattı dünyayı... Ve hangi ülkede akıl varsa, orada ışık arttı.

Ve gün ışığı yetmedi insanlara... mum ışığı dediler. Ve mum ışığı yetmedi insanlara... Lamba ışığı dediler. Ve lamba ışığı yetmedi insanlara... Elektrik ışığı dediler.

Ve elektirik ışığı yetmedi insanlara...

- Daha ışık... dediler, biraz daha ışık!

Bu yetmezliğin özleminde yeni penceler açtılar evrende..

Ve insanlar son pencereyi bir füzenin kapsülünde açtılar.

Bu pencereden evreni seyretti insan gözü:

“- Ve evren masmavi, yeryüzü yuvarlağı turuncu idi. Yıldızlar güneş gibi parlıyorlar idi.”

Böylece insan, gökyüzünde bir pencere açtı. Ve gökyüzünden yeryüzüne baktı. Yeryüzü yuvarlağının, öküzün boynuzlarında durmadığını gözleriyle gördü.

Ve insan, öküzün boynuzlarnıda durmayan dünyada, öküzün boynuzlarnıda duran dünyalar gördü... İnsan, bin yıllık karasaban önünde bir çift öküzün boynuzlarında duran dünyalar gördü.

Her insanın penceresi kendine benzer. Deli Petro, Rusya"ya Batı"nın penceresini açmıştı. Einstein, fiziğe atom devrinin penceresini açtı. Freud, psikolojiye şuur-altı"nın penceresi açtı. Rönesansın penceresinde ümanizmanın ışıkları yankılandı.

Her insanın penceresi kendine benzer. Bizim pencerelerimiz de kendimize benziyordu, kafes kafes...

Kafesli pencere, bakmak ve görmek için değil, gizlenmek ve saklanmak içindi... Işıktan, aydınlıktan saklanmak...

Ve kafeslerin odundan örgüleri altıyüz yıldanberi bu pencereden bakan insanların beyinlerinde çapraz dokusunu örüyordu.

Atatürk ihtilali, aklın ışığına engel olan bu tahtaperdeleri kaldırmıştır bizim penceremizden... Artık Atatürk, ihtilalinin ilkelir çizmektedir bizim penceremizin çerçevesini...

Bu pencerenin çerçevesinden baktığımz zaman artık gerçekler görünmektedir. Ve bu pencereden baktığımız zaman görünen gerçekler nelerdir?

İtiraf etmeliyiz ki bu pencereden görünen manzara, her Türk vatandaşının ve her insanın yüzünü kızartacak kadar geridir.

Geri de değildir, ilkeldir. Çünkü Türkiye"nin geriliği, sosyal yapısının ilkel oluşundan doğmaktadır. Türkiye"nin sosyal yapısı ile hukuki yapısı arasında ayrılık vardır. Çok kadınlı evlilik, ağalık, seyyitlik, toprak köleliği, kabile hayatı, irtica okulları, göçebelik, Türkiye"nin yarısına yakın düzeyinde sürüp gitmektedir.

Anayasa"nın temeli sayılan sosyla devlet anlayışı ve vatandaşın sosyal hakları kağıt üzerinden toplum yaşayışımıza doğru henüz yürümemiştir.

Ve binlerce yıl öncesi gibi, hala karasabanın peşinde ve bir çift kara öküzün himmetinde ekmeğini derlemeğe çalıyan köylümüzün açıklı hali, gerçeklerin penceresinden bakan vatandaşların yüreklerini yakmaktadır.

Her insanın penceresi kendine benzer. Atatürkçülerin penceresindeki mimaride devrimlerin çizgileri vardır. Atatürk devrimlerinin Türkiye"ye açtığı penecerede ne ahşap ev pencerelerindeki kafesler, ne saray pencerelerindeki ağır perdeler, ne konak pencerelerindeki pancurlar, ne tapınak pencerelerindeki vitraylar vardır...

Atatürk"ün Türkiye"ye açtığı pencereden ışık düpedüz girer... Aklın ışığı!

Vatan