Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Aydınpost'a abone olun

Aydınpost'a Google News'te abone olun

Kanadalı iki tüberküloz uzmanı, yatılı kilise okullarında veremden kaynaklanan toplu ölümlerin Kanada'nın daha geniş soykırım projesinin parçası kasıtlı ihmalin sonucu olduğunu öne sürdü.

Montreal'deki McGill Uluslararası Tüberküloz Merkezi'nde doktora öğrencisi Lena Faust ve Alberta Üniversitesi Tüberküloz Programı Değerlendirme ve Araştırma Birimi'nin yöneticisi Courtney Heffernan tarafından ortaklaşa yazılan makale, "Tüberkülozdan Kaynaklanan Yatılı Okul Ölümleri Kaçınılmaz Değildi, Kasıtlı İhmalden Kaynaklandı" başlığıyla Globe and Mail gazetesinde yayımlandı.

Yatılı kilise okullarındaki ölümlerin uzun süredir devam eden salgının kaçınılmaz sonucu olarak değil, yatılı okul sisteminin mimarlarının kasıtlı ihmal ve kötü muamelesi sonucu yaşandığı öne sürülen makalede, "Tüberküloz, doğrudan birey ve nüfus düzeyindeki eşitsizlikle şekillenen bulaşıcı bir hastalıktır. Yetersiz beslenme, aşırı kalabalık ve yetersiz havalandırma da dahil olmak üzere sağlığın sosyal belirleyicilerinin veremin gelişmesine ve yayılmasına katkıda bulunduğu ve bu koşulların yatılı okullarda yaygın olduğu iyi bilinmektedir." değerlendirmesinde bulunuldu.

Kanada Yerli İşleri Departmanı'nın doktoru ve baş sağlık görevlisi Peter Henderson Bryce'ın 1907 gibi erken bir tarihte yatılı okullarla ilgili raporlar hazırladığı kaydedilen makalede, o bulguların bile "kasıt" için yeterli kanaat oluşturduğu belirtildi.

"Bryce, yetersiz temizlik, kalabalık ve yetersiz havalandırma kombinasyonunun yatılı okulları veremin bulaşması için mükemmel bir ortam haline getirdiğini belirtti." ifadesine yer verilen makalede şunlar bildirildi:

"Aslında ‘Neredeyse salgınların patlak vermesi için ana koşullar kasıtlı olarak yaratılmış gibi.’ dedi. Dr. Bryce, çok sayıda yatılı okuldaki koşulları araştırdı ve okullardaki ölüm oranlarının genel Kanada nüfusunda okul çağındaki çocuklardan çok daha yüksek olduğunu buldu. Güney Alberta'da yatılı öğrencilerin yüzde 28'inin öldüğünü ve veremin en yaygın ölüm nedeni olduğunu saptadı. Okul binalarının ve çocukların beslenme düzenlerinin iyileştirilmesi için önerilerde bulundu ve sahada verem hemşirelerinin bulunmasını önerdi.’’

Makalede Dr. Bryce'ın yerli çocukların yaşam koşullarını iyileştirmek için federal hükümete sunduğu tavsiyelerin uygulama maliyetinin yüksekliği gerekçesiyle göz ardı edildiği belirtildi.

Dr. Bryce'ın bulgularını 1922'de yayımlanan "Ulusal Suçun Öyküsü: Kanada Kızılderililerine Adalet İçin Temyiz Olmak" başlıklı kitapta topladığı anlatılan makalede, şu görüşlere yer verildi:

"Hükümet, sadece Dr. Bryce tarafından önerilen iyileştirmeleri uygulamakta başarısız olmakla kalmadı, aynı zamanda okullardaki koşullar hakkında daha fazla araştırma yapmasını ve bulgularını konferanslarda sunmasını engellemek de dahil olmak üzere çabalarını aktif olarak baltaladı. Bu nedenle Kanada'nın yatılı okullarında yaşayan ve ölen çocukların acıları yalnızca eylemsizlik yoluyla değil, aynı zamanda tasarım, kayıtsızlık ve ihmal yoluyla meydana geldi."

Sömürgecilik ve tüberkülozun tarihsel bağına da işaret edilen makalede, "Sömürgecilik ve tüberkülozun mirası birbirine bağlıdır ve bu halen de tezahür etmeye devam etmektedir. Kanada'daki Inuit yerlileri arasında aktif tüberküloz insidansı, yerli olmayan Kanadalılara göre 400 kat daha fazla. Bu şaşırtıcı dengesizlik, kolonyal yapısal şiddetin devam eden sonuçlarının ve sağlık hizmetlerine eşit erişim ve yeterli barınma gibi veremin sosyal belirleyicilerinin ele alınmamasının sonucudur.’’ tespitinde bulunuldu.

Makalede şunlar kaydedildi:

"Gerçek bir uzlaşma girişimi, yalnızca yerleşimciler tarafından yerli halklara kasten yaşatılan acıların gerçeğini kabul etmeyi değil, aynı zamanda yerli toplulukların yasını ve eylem çağrılarını kapsamlı bir gözden geçirme ile onurlandırmayı ve bugün ilişkilerimizde devam eden zararları ele almayı içerir. Oysa önlenebilir ve onlarca yıldır tedavi edilebilir bir hastalık olan veremin yerli topluluklar üzerinde orantısız bir etkiye sahip olmasına izin verdiğimiz sürece bunun acınası bir şekilde gerisinde kalıyoruz.’’

AA