“Dünya Sulak Alanlar Günü” nedeniyle bir açıklama yapan TEMA Vakfı Aydın İl Temsilcisi Mehmet Özdemir, Sulak Alanlar Sözleşmesi"nin 02 Şubat 1971 yılında İran"ın Ramsar kentinde imzalandığını hatırlatarak, “İlimizde Büyük Menderes Nehri Deltası, Bafa Gölü, Çine Çayı, Akçay, baraj gölleri sulak alanları oluşturmaktadır. Özellikle "balık ve su kuşları" temelinde Büyük Menderes Deltası sazlık alanları, Bafa Gölü uluslar arası öneme sahip sulak alanlarımızdır. Ülkemiz sulak alanlar bakımından Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine göre zengindir. Ülkemizde toplam 2 milyon 155 bin 45 hektar alana sahip 135 sulak alan belirlenmiştir. Sultan sazlığı, Sefe Gölü, Burdur Gölü, Manyas Kuş Gölü, Akyatan Lagünü Kızılırmak Deltası, Ulubat Gölü, Büyük Menderes Deltası, Bafa Gölü başta olmak üzere 71 sulak alan uluslar arası öneme sahiptir” dedi.
Türkiye"nin 30 Aralık 1993"te “Ramsar Dünya Sulak Alanlar Sözleşmesi” ne taraf olmasıyla sulak alanların kurutulma işlemlerinin yavaşladığını anımsatan Özdemir, sulak alanları besleyen akarsular üzerine yapılan barajlar ve drenajlarla sulak alanlara yeterli su ulaşamaz hale geldiğini savunarak, “Sulak alanları besleyen sular üzerinde baraj yapılması, akarsuların yönlerinin değiştirilmesi, sistemden aşırı miktarda su alınması, tarımsal, evsel ve endüstriyel atıklarla kirletilerek niteliğinin bozulması, tarımsal alanlar ve yerleşim bölgeleri oluşturulmak maksadıyla kurutulması ve doldurulması, balıkların, kuşların, sürüngenlerin ve bunların yavrularının yasa dışı avlanması, yumurtalarının toplanması, aşırı otlatma, su bitkilerinin sökülmesi, sazların aşırı kesilmesi yada yakılması, lagünlerin yavru balık yetiştirme alanı olarak kullanılması, ikinci konut ve turizm gibi nedenlerle önemli kayba uğramıştır” diye konuştu.

DÜNYA SULAK ALANLARININ YARISINI KAYBETTİ

Türkiye"de 1960 yılından bu yana son 50 yılda Amik, Gavur, Suğla, Kestel, Emen, Avlan gibi göller kurutularak 1.3 milyon hektar sulak alanın tarım, sanayi ve yerleşim alanlarına dönüştürüldüğünü hatırlatan Özdemir, şunları söyledi: “Buralarda eko-sistem değişmiş, pınarlar kurumuş, yer üstü ve yer altı su kaynaklarında ciddi azalma ve derine kaymalar olmuştur. Bölgenin su, iklim, üretim dengesi bozulmuştur. Öteki ülkelerde de durum bizden pek farklı değildir. Geride kalan yüzyılda dünyamız sulak alalarının yüzde 50 sini kaybetmiştir. Sulak alanların yok olması, biyolojik çeşitliliğin, ekosistemin, su döngüsünün, iklimin ve sağlığımızın bozulması demektir. Aşırı tüketim hırsı, sadece bu günü kurtarma anlayışı, hızlı nüfus artışının yarattığı baskı Kaynaklarımızı aşırı zorlamakta, yaşam kalitesinin düşmesine, doğal alanlar ve kaynaklarımızın yok olmasına neden olmaktadır. Ekolojik dengeyi ve doğal çevrimi gözetmeyen bir ekonomi anlayışı çökmeye mahkumdur”