TDK sayfasında "Dönek" le ilgili birçok tanım var. En kapsamlısı ve bilineni: "İnanç ve düşüncesini değiştiren, sözüne güvenilmeyen, caygın, kaypak (kimse)"

Bir diğer tanımda ise: "Zamanla bozulmuş bitki tohumu" olarak geçmekte.

Hepimizin tanık olduğu dönekler ve döneklik öyküleri vardır. Günümüz dünyasında başta çıkar olmak üzere çok çeşitli nedenler insanları dönek olmaya zorluyor. O kişinin yapısı, eğitim düzeyi, kültürü, düşünce yapısı gibi nedenler dönekliği etkiliyor. Bencilleşmenin ve çıkarların öne çıktığı günümüzde doğal olarak döneklik fazlalaşıyor. Bir de dönenlerin prim yapması dönekliği adeta teşvik ediyor. Bunun en güzel örneğini GSM şirketleri veriyor. Eğer bir şirkette 10 yıldır duruyorsanız size verilen yıllık fiyatlar başka GSM şirketinden geçenlerden, yani döneklerden daha fazladır. Yani, GSM şirketleri abonelerin döneklik yapmaları için teşvik edici davranıyor.

80 öncesi siyaset çok çetindi. Siyasi fikirler oldukça derin ve bol parçalı idi. Farklı fikirlerin karşılıklı tahammülü neredeyse yoktu. Bunun sonucu gergin bir ortam vardı. Ancak ideoloji temel ölçüttü, herkes kendi ideolojisi için mücadele eder, kişisel çıkarlarını göz ardı ederdi. Gençlik kollarından başlayan, çeşitli derneklerde ve siyasi parti kadrolarında devam eden siyasi yaşamın temelinde eğitim vardı. Şimdiki gibi biat kültürü siyasi ortamda yaygın değildi. Döneklik o zamanlar utanılacak bir durumdu. Dönekler toplum tarafından dışlandığı için döneklik yapmak için farklı yollara gidilirdi.

O dönemden bir örnek verecek olursak şöyle bir öykü anlatabiliriz.

Sıkı solcu olduğunu bildiğimiz bir arkadaşımız vardı. Gel zaman git zaman aradan yıllar geçti. 12 Eylül oldu, insanlar aynı siyasi görüşü taşısa da durgunlaştı. O arkadaşımız ekonomik durumunu düzeltip kendine afilli bir ofis açtı. İşleri iyiydi. Halen siyasi olarak aktif olan arkadaşlar onu ziyarete gittiklerinde çok iyi karşıladıktan ve bol siyasi sohbetten sonra onlara:

“Arkadaşlar, bildiğiniz gibi benim kütüphanemde çok sayıda kitap var, bunların bir kısmını yeni yetişen gençlere vermek istiyorum. Kitapları kolilere doldurdum, burada onlara bakabilir, istediğiniz zaman alabilirsiniz” der.

Arkadaşları yüzlerce kitabın konulduğu kolileri açmadan bir nakliye aracına yükleyip derneklerine götürürler. Koliler açıldığında Nazım Hikmet’ten,  bütün sol yazarlara, Karl Marks’a kadar birçok yazarın kitaplarını görürler. “Ne iyi adam ya, başkaları da aydınlansın, çocuklar eskisi gibi okusun diye kitaplarını veriyor helal olsun” diye kendi aralarında konuşurlar.

Ama gerçekte durum öyle değildir. Gerçeği sonradan anlarlar. Kitapları birileri okusun veya aydınlansın diye değil, iş ortamında farklı bir imaj oluşturmak için vermiştir. Ekonomik anlamda çağa uygun olarak sınıf atlayan bu arkadaş için artık Nazım Hikmet, Karl Marks veya öteki yazarlar, düşünürler bir anlam ifade etmiyordu. Çünkü onun yeni yaşam standardına bunların görüşleri, anlattıkları artık hitap etmiyordu. Bir şekilde köşe olmuştu, şimdi ne yapacak sol yazarları, emeği, eşitliği, özgürlüğü

Arkadaş usulca dönmüş, artık parası olduğu için kendisini çok daha özgür ve güçlü hissettiğinden olacak bir zamanlar merakla okuduğu ve hatta başkalarına anlattığı sol düşünceye dair ne varsa şimdi yok sayıyordu. Hatta yeni yaşamı adına bu kitaplar zararlıydı.

Ondan dolayı önce kitapları iyilik yapıyor görünerek attı, sonra bir zamanlar birlikte demokrasi, eşitlik ve özgürlük adına mücadele ettiği dostlarını terk etti. Sonra muhitini değiştirdi ve bir süre sonra zengin kesimlerin oturduğu mekânlarda parasına nasıl para katacağının hesaplarını yaptı. Artık görünmez adam olmuştu.

Çünkü eski düşüncelerinden kurtulmak, kendine yeni bir yol çizmek istiyordu.

Başka bir örnek verecek olursak, yaşı bizden büyük bir abimiz vardı. Ağzı iyi laf yapar, konuşmalarında ondan büyük solcu ve devrimci olmadığından dem vururdu. Gerek yerel siyasette, gerekse demokratik kitle örgütlerinde yer alarak onlarca yıldır görüşlerini dile getirirdi. Ne olduysa kendi partisi içinde yaşanan bir olay neticesinde partisiyle ipler koptu. İplerin kopması ile kendi çıkarına ters düşen işler yapmaya, elli yıldır savunduğu fikirleri alaşağı etmeye başladı. Demek ki, "Bu arkadaş dönmek istiyormuş ama fırsat bulamıyormuş" dedirtti arkasından.

Yaşamda en tehlikeli insan tipi para ve çıkar adına on yıllarca savunduğu ve mücadele ettiği düşünceyi satan insanlardır. Çünkü bunlarda omurga yoktur. Bunlar dönektir, kimliklerini, kişiliklerini satan kişilerdir. Bakın çevrenize birçoğunu göreceksiniz.

Ahmed Arif’in şiiri tam da bunlar için:

Bunlar

Engerekler ve çıyanlardır

Bunlar

Aşımıza ekmeğimize

Göz koyanlardır

Tanı bunları

Tanı da büyü.”

"Oğlum diyordu. Sen sen ol, görünüşe aldanma. İnsanlar iki yüzlüdür." (Yaşar Kemal)