Gün geçmiyor ki, bir başka acayiplikle karşılaşmayalım dizilerde, hemen sonrasında da RTÜK’ün cezalarında. RTÜK bir hafta içinde bazı klipleri erotik buldu, MUCK ve İffet dizilerini beğenmedi, ayağınızı denk alın diye uyardı ya da cezalandırdı. Tabii bunlar ne ilk ne de son. Radikal merak etti, Bahçeşehir Üniversitesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Sosyolog Profesör Orhan Tekelioğlu’na sordu.
Röportajın ilgili bölümler:
RTÜK en son İffet’e ceza verdi, daha önce erotik bulduğu kliplere ceza vermişti, bir de MUCK dizisine. Ne oluyor?
Türkiye’de ciddi bir muhafazakârlaşma cereyanı var. Ama bunu tamamen siyasal nedenlerle açıklamak yanlış. Sosyolojik nedenleri de var. Yeni bir kültürün aslında merkezileşmesi ile ilgili, ilişkili bir şey. Bütün bunları açıklamak için başka bir modele ihtiyacımız var.
Diziler üzerinden baktığımızda, bize nasıl yediriyorlar bu muhafazakârlaşmayı?
Onlar yedirmiyor, senaristler yediriyor. Senaristler kim? Eski merkezi temsil edenler. Çoğu kadın, iyi okullarda okumuş, yabancı dizileri takip eden insanlar oturuyorlar, kafalarında bir tür analoji kurarak, izleyici bunu ister diyerek bu dizileri yazıyorlar.
Neyi öne çıkarıyorlar peki?
En başta erkeğin bakış açısını. Bütün dizilerde kurgu erkek üstünden gidiyor ve erkek kahramanlar iyi. Ezel iyi biriydi, Kuzey de. ‘Kalbim 4 Mevsim’de de erkekler iyi mesela. Dizilerde kötü babalar var, ama ilerledikçe babaların aslında iyi olduğunu anlıyoruz. İffet’in onu sürekli döven babası bile iyi çıktı! Şöyle bir şey kuruluyor: Hayat şartlarından ötürü erkekler sertleşiyor ve gerektiğinde gaddarlaşıyorlar.
Galiba bunun sorumlusu yine kadınlar, çünkü potansiyel kötüler, erkekler onları kontrol altında tutmak zorunda.
Kadınlar sürekli birbirinin kuyusunu kazıyor, arkadan iş çeviriyor, hiçbir şekilde doğruyu söylemiyor, sürekli B, C, ya da Z planları var. Bir tek ‘Al Yazmalım’daki kız iyi, oğlan kötü. Oğlanın kötü olmasının sebebi de başka bir kadının onu baştan çıkarması. Erkekler kötüleşirse, bunun da sebebi kadın oluyor.
Başka klişe?
Bekâret. Bunun üzerine o kadar çok kurgu yapılıyor ki. ‘Bir Çocuk Sevdim’ mesela. ‘Aşk ve Ceza’da da aynı şey vardı. Bu da geleneksel toplumun kadına atfettiği bir şey. Kadın modellerinin kafalarında türban filan yok ama toplumsal inanç sistemi açısından, Şerif Mardin Hoca’nın dediği folk-İslam, yani kültürel İslam’ın bütün değerlerini benimsemiş kadınlar bunlar. Bir başka nokta; kadınla erkek bir araya geldiği zaman tek bir amaç var: Evlilik.
Ama sürekli boşanma oranları artıyor. Bu nasıl oluyor, ikiyüzlülük mü?
İkiyüzlülük senarist için söylenebilir. Toplumsal olarak şöyle bir şey var: Bekâret, evlilik, aşk, sadakat, aile gibi şeylerin bu kadar öne çıkmasının sebebi, bunların aslında çökmüş olması ve tekrardan kurulmaya çalışılması. Bütün bunların ben Gramsci’den öğrendiğimiz kültürel hegemonya yüzünden olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen, sosyoloji bilgimiz de gösteriyor ki, şehirleşen toplum heterojenleşir, liberalleşir ve parçalanır.
Sonu gelecek mi?
Zaten sonunun geldiğini gösteriyor. Bir parti yüzde 50 oy alıyorsa o partinin sonunun geldiğini gösterir. Çünkü muhafazakârlığa yüzde 50’nin destek verildiği varsayımı olabileceği gibi, aksine muhafazakârlık tabanını kaybettiğini de gösterir. İnsanlar şehirleştikçe farklı hayatlarla karşılaşıyorlar, zamanla homojen değerler de kendi içinde çözülüyor. Mesela benim yeğenim imam nikâhı da yaptı. “Ne olacak amca?” dedi. İşte o “ne olacak” lafı, aslında bunun hiç de sandığımız gibi koyu, sıkı ve tutucu bir muhafazakârlık olmadığını gösterir.
Ama İffet gibi bir şey de yapıyorlar.
İffet, çok problemli bir dizi. Kendisine tecavüz eden adamla evlenmek için çırpınan birinden bahsediyoruz. Fatmagül’de karşılaştığımız durum. Tecavüz etmese bile tecavüzü görmüş bir adamla evlenen kadın, sonunda öyle bir hale getiriliyor ki senaristler tarafından, “Fatmagülcüğüm bir izin ver, sana bir dokunsun, bak çocuk seni seviyor”a dönüyor. Kadınlar erkek ideolojisini benimsiyor. Birincisi bu, dizilerde mücadele etmemiz gereken ikinci şey de şiddet. Şiddetin çok komik olduğu gösteriliyor. Âlemin Kralı, Türk Malı gibi dizilerde birbirini döven karıkocalar var.
Mesela kadınların sevgilisiyle evlenmeden birlikte yaşadığı, tek başına çocuk yapabildiği bir dizi yapılsa izlenmez mi?
Behzat Ç. gibi bir ayrıkotu olur.
Türbanlı karakterin izlenmeyeceği varsayılıyor
Türbanlı başkarakter yok, nasıl muhafazakârlık bu?
Azınlıkların hiçbiri yok. Ya da var ama Kurtlar Vadisi’nde ve Tek Türkiye’deki gibi kötü olarak. İki, üç mevzu var gözükmeyen: Aleviler, bir çıktılar hemen yok edildi ‘Kasaba’ dizisi. Kürtler ya Kurtlar Vadisi’ndeki gibi politik olarak kötü ya da ağa dizilerindeki gibi kötü. Ermeniler, Yahudiler kötü olarak var. Lazlar var ama geçiştiriliyor, komik karakter olarak! Türbanlılar yok. İzlenmeyeceği varsayılıyor ya da diziyi sivrileştireceği düşünülüyor. Ama türbanlıdan daha muhafazakâr kadınlar var. İffet’in başrol oyuncusunun saç kesiminin bile başlı başına türbana benzediğini düşünüyorum.
Diziler ideolojik makine gibi...
Aileye, bekârete, iyi kız olmaya, bu kadar övgü düzülüyor ama dışarıda öyle bir hayat yok. Bir sürü evlilik kötü, bir sürü kadın istediği için sevgilisiyle oluyor, kürtaj oluyor.
Kürtaj, “Hayır, aldırmam” olarak gösteriliyor. Ama istatistiki olarak kürtaj azalmıyor. Aslında parçalanmakta ve çözülmekte olan bir muhafazakârlığı korumak için bu çabalar. İdeolojik makine gibi çalışıyorlar ama işe yaramıyor. Gördüğümüz şey, çökmekte olan bir şeyi kurtarma çabaları. Ama korkunun ecele faydası yok. Çünkü korkulan olmuş durumda. Boşanma oranları artmış, hayat ortada, el ele dolaşanlar, öpüşenler ortada, sen bunu televizyondan yok etsen ne olur, etmesen ne olur?
Kaynak: Nazan Özcan - Radikal