Sedat Laçiner'in yazısı...

Ancak bu hata ve eksikler bir şeyi değiştirmez: Ortada işlenen çok büyük suçlar olduğunu.

Nedir bu suçlar?

Öncelikle ortada kanlı bir cinayet var. Ülkenin en hassas döneminde Danıştay’a kanlı bir baskın düzenlendi. Bir yargıç öldürüldü, dördü yaralandı... Cinayet öylesine özenle işlenmişti ki, ülkenin Cumhurbaşkanı bile Danıştay’ın önüne geldi ve cinayeti “Cumhuriyet’e sıkılmış kurşun”olarak nitelendirdi. Eğer katil yakalanmasaydı bu cinayet de tıpkı Uğur Mumcu cinayeti gibi toplumu bölmek için bir araç olarak kullanılacaktı. Hatta o dönem hazırlıkları yapıldığı aşikâr olan olası bir darbe için de en önemli gerekçelerden biri bu cinayet olacaktı. Eğer bu cinayeti ve öncesinde Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırıları Alparslan Aslan adlı bir kişinin tek başına işlediğini, olayda hiçbir örgüt bağı olmadığını düşünüyorsanız bu durumda Ergenekon Davası’na da ihtiyaç yok demektir.

İkinci olarak Hrant Dink Cinayeti’nin ve papaz-misyoner cinayetlerinin sıradan gelişmeler olduğunu, arkasında sadece birkaç heyecanlı gencin bulunduğunu iddia ediyorsanız, bu durumda da mevcut davaya ihtiyaç yok demektir.

Aydınlatılması gereken üçüncü suç darbe hazırlıkları. Ortaya birçok darbe günlüğü, belgesi ve ses kayıtları çıktı. Islak imzalı, yazılı, ses kayıtlı akla ziyan birçok konuşma kaydı var. Üstelik bunların tamamına yakınını sanıkların kendileri kaydetmiş. Eğer bunlarda da herhangi bir suç unsuru görmüyorsanız, ya da buradaki suçları şahısların bireysel olarak işlediklerine, ortada hiçbir örgütlü eylemin olmadığına inanıyorsanız, bu durumda yine Ergenekon Davası’na gerek yoktur.

Dördüncü olarak bu ülkenin dağından taşından silah ve mühimmat çıkıyor. Resmi binaların zeminlerine saklanmış, ya da kulübelerde gizlenmiş silahlar savcıların nezaretinde gün yüzüne çıkıyor. Sizce burada bir gariplik yok mu? Eğer diyorsanız ki “efendim bu da komplo. Tüm bu silahları savcı, yargıç ve polisler oraya koydu”, bu durumda da herhangi bir davaya ihtiyaç kalmaz.

Bu mahkemede görülen bir diğer suç türü faili cinayetler. Bu ülkede kimine göre 17 bin, diğer bir gruba göre ise en az 5 bin faili meçhul cinayet var. Bunların örgütlü olmadığını, burada resmi görevlilerin hiçbir şekilde rol oynamadığını düşünebilir misiniz? Peki, neresinden baksanız binlerce cinayet, sadece kişilerin heyecana kapılmaları sonucunda işlenmiş olabilir mi? Burada devlet içine yuvalanmış gizli bir örgütlenme olmadığı düşünülebilir mi?

***

Diyelim ki yukarıda saydıklarımızın hiçbirini suç saymadınız ya da suç olsa bile sorumlularının tek tek cezalandırılması gerektiğini, ortada hiçbir örgüt olmadığını düşünüyorsunuz, bu durumda sormak gerekir, Ergenekon Davası gerçek anlamda başladıktan sonra bu ülkede siyasi cinayetlerin bıçakla kesilmiş gibi durması tesadüf müdür? Tutuklamalar arttıkça sadece cinayetler durmadı, aynı zamanda sivil-asker ilişkileri de normalleşmeye başladı. Bu ‘tesadüf’ de size garip gelmiyor mu?Ergenekon’dan sonra bir tek faili meçhul duydunuz mu?

Sonuç olarak Ergenekon Davası’nın ele alınış şeklini sonuna kadar eleştirebilirsiniz. Bazı kişilerin haksız yere tutuklandığını da iddia edebilirsiniz. ‘Ergenekon’ diye bir örgütün olduğuna inanmayabilirsiniz bile. Ancak bu durumda sayılan suçları hangi örgütün işlediğini de söylemek zorunda kalırsınız. Kim darbe hazırlığı yaptı, kim cinayetleri işledi, kim silahları en hassas birimlerin etrafına gömdü, ses kayıtları ortaya çıkanlar neden öyle konuştular?

Star Gazetesi