Dinç Bilgin, Bebek'te Eliyeşil korusu içindeki villalardan birinde oturuyor. Oğlu Önay Bilgin, babasının bu evi çok sevmediğini söylerken Dinç Bey, eskiden beri göçebe yaşadığını, eşi, kedileri ve bir yardımcı ile birlikte kaldığı bu evle ilgili sıkıntısı olmadığını belirtti. Ancak bahçede, hatta arka planda denizin göründüğü pencere önünde fotoğraflanmak istemedi.



Sakindi. Alçak sesle konuştu. Cümleleri çok kısaydı. Siz okurken fark etmeyeceksiniz ama onları bir paragraf haline getirebilmek için çok soru sormak durumunda kaldım. Yeni bir polemik konusu çıkarmaktan özenle kaçındı. Sükûnetinin altında fırtınalar varsa bile onu hissettirmedi. Kendiyle de kamuoyuyla da hesaplaşmasını bitirdiğini düşünüyordu. Medyada yeniden var olmayı arzuluyor ama hayal ile gerçek arasındaki farkı biliyor görünüyordu. Bu konudaki planlarını paylaşmadı. Geçimini nasıl sağladığını da öğrenemedim. Çünkü bu sorunun kendisini aşağıladığını düşünerek cevaplamak istemedi. Bir de Turgay Ciner'le davalık oldukları şu meşhur gizli belge meselesini tam konuşamadık. Kalp kırık olunca, diyalog da kırılıyor. Dokuz yıl boyunca ekmeğini yediğim patronumla daha iyi koşullarda görüşmek isterdim. Umarım bir gün o da olur...


Efendim son sekiz yılı nasıl geçirdiniz? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Biraz geçmişin muhasebesini yaptım. Rahat özeleştiri yaptığım için fazla sorunum olmadı kendimle hesaplaşırken. Çok hareketli bir hayattan sonra durağan bir hayata geçtim. Tembelliği bir miktar sevdim.

Kendinizi patron gibi hissediyor musunuz yine de.

Evet yani insan kendisini alıkoyamıyor o duygudan. Tabii ara sıra gerçeklerle karşılaşıp hayal kırıklığına uğradığım oluyor. Gazete sahibi olmak dehşet keyifli bir şey. Ama eski gazete sahibi olmak da o derece fena bir şey. Yani herkesin hesabı olan bir adam oluyorsunuz. Hoş bir şey değil.

Bir dönem medya patronlarının kamu ihaleleri başta olmak üzere her şeye köpek balıkları gibi saldırdıklarını söylemiştiniz. Köpek balığı olmayı özlediniz mi?

Bunu bir özeleştiri gibi görün. Kimseye söz söyleme hakkımı bulamıyorum kendimde. Böyle bir özlemim de yok.

Sabah ve atv'yi yeniden almayı istemiyor musunuz?

Bu arzu hep vardı. Hiçbir zaman azalmadı. Ama geçen zamanda daha realist oldum. Yani bu işin benden çok fazla uzaklaştığını gördüm. Şimdiki ilgim, her ikisini de ben kurdum. İnsanın kendi çocuğunun geleceği gibi. İlgim profesyonel düzeyde. atv'nin haberlerine, programlarına iyi mi yapmışlar, kötü mü yapmışlar diye bakıyorum. Sabah'a bakışımda yine aynı şekilde gazete ne kadar özünden kaybediyor, ne kadar özüne ilave yapılıyor şeklinde. Tabii tarafsız olmam mümkün değil. Ben olsaydım çok daha iyi yapardım.

Mesela neresi size batıyor?

Gazetenin yeni sahiplerini de kırmak istemiyorum. Benim gazete sahipliği anlayışımla şimdi yeni gelenlerin anlayışı arasında çok derin farklılıklar var. Sabah sıfırdan başladı, büyüdü, gelişti, olgunlaştı, karakteri de bu arada meydana geldi. Bu işlemin içinde, bu yeni gelenlerin hiçbirisi yok. Profesyonel anlamda hiçbiri gazeteci değil. Şimdi meslekten olmayanların çıkarttığı bir Sabah var. Benim büyük eleştirim o. Niyetleri iyi olabilir. Ama meslekten değiller.

Bu, Sabah'ı ne hale getiriyor?

İşte nasıl oluyor, gazete satış erozyonuna uğruyor. Sabah uzun yıllar Türkiye'nin en çok satan gazetesiydi. Hoş, benim başıma gelen felaketlerden sonra yani el değiştirmeden önce birinciliğini kaybetti. Şimdi orada gazeteyi yapan profesyonel arkadaşlar var. Onları da kırmak arzusunda değilim. Onlar da ellerinden geldiği kadar yapıyorlar. Sorun orada çalışan profesyonellerde değil. Bu iş lokanta sahipliği gibi bir şey. Hangi yemeğin o lokantaya gideceği, gitmeyeceğini bilecek. Gazete sahibi bir miktar tattan, lezzetten anlayan adam olacak. Onlar şimdi yok tabii.

Sıfırdan başlayarak yeniden bir medya imparatorluğu kurma gibi bir hayaliniz var mı?

Realist olarak bakarsak böyle bir şey mümkün değil. Ama hayalim tabii var.

Bu hayal mi sizi yaşatıyor?

Yok öyle bir şey. Kendimle barışığım.

Alaattin Kaya ile yeni bir gazete çıkaracağınız doğru mu?

Hayır.

Erken öten horozun başı kesilir diye mi böyle söylüyorsunuz?

Yok canım öyle bir şey. Uydurmasyon bu haberler. Yanlış anlamayın Alaattin Bey'i severim. Arkadaşım, dostumdur yani. (NA'nın notu: Bu haberler uydurmasyon değil. Var böyle bir şey. Ancak olgunlaşmadı henüz.)

Bu hayatta oynadığınız rol güç savaşçılığı oldu. Bundan vazgeçemezsiniz diye düşünüyorum.

O doğru değil. Ben üçüncü kuşak gazeteciyim. Benim dedem de, babam da gazete sahibi. Gazetecilik bizim için bir meslek. Ben güce meraklı değildim. Ankara'ya gidip gelen, devlet erkanı ile konuşan bir insan olmadım.

Siz olmadınız ama Zafer Bey ,Sabah adına böyle oldu.

Evet yani. Belki işleri icap etti. Ama bakarsanız o dönemde siyasiler de medyacı olmuştur. İşi karıştıran yalnız gazeteciler değildi.

Yoksa güçten yoruldunuz mu?

Dediğim gibi benim güç merakım yoktu. Ama gazete sahipliğinin doğal sonucu da güç. Hatta zaman zaman kontrolsüz güç. O da doğru. Gazetedeki arkadaşlarım gücün belki bir miktar şehvetine kapılmışlardır. Kapılmamaları da mümkün değil. Ama öyle bir şeyim olmadı benim. O gücü kaybettiğimden dolayı bir üzüntü duyduğum da söylenemez. Hatta bundan bir ay önceki Türkiye'yi düşündüğüm zaman iyi ki gazete sahibi değilim dediğim oldu.

Ne bakımdan?

Kapatma davaları, Ergenekon davaları falan. O sırada gazete sahibi olmak pek tatlı bir iş olmasa gerek. Haberleri iyi veremediler gazeteler. Ama haberleri iyi verenin de başı derde girerdi. Bir kısmı bazı olaylardan çok sevinir göründü. Bir kısım da çok üzülür göründü. Benim gazetecilik anlayışıma göre gazeteci ne sevinecek, ne üzülecek. Haber verecek o. New York Times gibi davranacak. Washington Post gibi davranacak.

Ama sizin döneminizde de böyle değildi ki. Şimdi dışarıdan bunu söylemek kolay.

Doğru. Ben Cumhuriyet Halk Partisi muhalefeti gibiyim. Çok rahat her şeyi tenkit ediyorum. Ama hiçbir şey yapmıyorum. Bir sorumluluğum yok yani.

Parti kapatmayla ilgili bir değerlendirme yapmak ister misiniz?

Yedi oy olsaydı parti kapatılacaktı. Yedi kişi bir tarafta, yetmiş milyon kişi bir tarafta. Böyle bir gücün kimsede olmaması lazım. Bu bakımdan sonuç hayırlı oldu. Türkiye yeni bir anayasa yapmalı. Daha demokrat, daha liberal olmalı. Avrupa'ya dönük olmalı yüzü.

Şirketlerinize el konulması bir statü kaybına yol açtı mı? Çevreniz değişti mi?

Tabii tabii. Bunu bir hayal kırıklığı olarak görmeyin bende. Eskiden daha fazla dışarıda dolaşan birisiydim. Daha böyle içime kapandım. Ama güçlü zamanımda hep beni davet ederlerdi, şimdi etmiyorlar gibi bir duygu içinde değilim. Dostlardan ihanet görmedim.

Bir söyleşinizde iyi yaşama hastalığına yakalanmıştım, işte kırk metre yatım, özel uçağım vardı diyordunuz. Bu hastalığı nasıl kaptınız?

Gerçekten çok çalışıp, çok para kazanan insanların iyi yaşama özgürlüklerinin olması lazım. Ben sonunda başarısız olduğum için, sonunda işimi kötüye götürdüğüm için kendime özeleştiri yapacağım. Başkasına değil. Yani şimdiki aklım olsaydı yaptıklarımı yapmazdım. Değişim var tabii bende. İyi yaşama hastalığı insanı daha dalgacı, daha birazcık tembel yapıyor. İşinde gerektiği şekilde ilgilenmekten alıkoyuyor. Yani daha fazla işimle ilgilenirdim. Kırk metre yatla gezecek yerde daha çok İstanbul'da olurdum. Öyle söyleyeyim.

Şu anda bir kira evinde oturuyorsunuz değil mi?

Evet.

Ne kadar ödeniyor buraya? Sorabilir miyim?

Sormasanız daha iyi olur.

En pahalı şarapları içerken şimdi fiyatına dikkat mi ediyorsunuz?

Beni Ertuğrul Özkök ile karıştırmayın. Böyle güzel şarap içmeye merakım hiç olmadı. Özel hayatı renkli olan birisi değilim. Eskiden eve gelip kitap okur, televizyon seyrederdim. Şimdi de eve gelip televizyon seyrediyorum. Hayatımın o kısmında pek bir fark olmadı.

Pahalılık ve ucuzluk kavramlarınızda bir değişiklik oldu mu?

Hayır. Eskiden de böyle sürekli cebinde para taşıyan, para harcayan birisi değildim. Şimdi de öyleyim.

Şimdi geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?

Buna da cevap vermesem daha iyi.

Neden?

Kendimi biraz aşağılanmış hissediyorum.

Bir yerden size bağlanan bir şey, elinizde hâlâ tuttuğunuz bir şirket var mı?

Hayır hayır öyle bir şirket yok.

Gazeteciliğin dışında size para getirebilecek beceriniz var mı?

Hayır hayır.

Zor günler için yurtiçinde, yurtdışında birtakım zulalar?

Hayır, zor duruma geleceğim hiç aklıma gelmedi.

O zaman borçla yaşadığınızı yazabilir miyim?

Hayır hayır.

Nesim Malki'nin alacak listesinde adınız geçiyor.

Ben adamı hiç hayatımda görmedim. Öldürülene kadar adını da duymadım. Tamamen uydurma. 28 milyar dolardan bahsediliyor. İsrail'den gelen para diye. İsrail'i satsanız o para etmez. Deli saçması.

Maaş verdiğiniz insanlar var mı?

Şoförüm var. Bir de evdeki yardımcımız.

Bir röportajınızda kızınızın ve eşinizin namaz kıldığını öğrendik. Sizin namazla ilişkiniz nasıldır?

Yoktur benim. Allah'a inancım var ama dindar birisi değilim.

Sizin için hep Sabetaycı, dönme derler. Aslı nedir?

Onlar Yalçın Küçük'ün hikâyesi. Valla o konuda hiç bilgim yok kendimle ilgili. Sabetaycı bilmem ne hikayesini İstanbul'a gelene kadar hiç duymamıştım. Böyle bir şey bilmiyorum. Ama Sırp dönmesi olduğumuz doğru. Sokullu'nun ben 101. torunuyum. Vakıflar'dan 110 kuruş mu ne, öyle bir maaşım var. Tabii almıyorum.

Peki Sırp dönmesi ne demek?

Sokullu öyle canım, ne yapayım yani. 15. yüzyılda devşirilmiş. Sırp dönmesi dediğim devşirme yani. Onun dışında Yahudi dönmesi; onu bilmiyorum. Etimolojik köklerimi araştırmadım. Ama Yalçın Küçük ne bileyim, büyük dedesi Viking bile diyebilirdi. Eskimo diyebilirdi.

Bir hikâye anlatılır. Yunanlılar İzmir'e geldiğinde Yunan bayrağı çekilmiş Yeni Asır'a filan.

O sırada Mehmet Barlas bize kızmıştı. Onun söylediği bir şey. Yunanlılar bildiğim 1920'de mi girdiler, kaçta girdiler. O zaman daha ne Yeni Asır var, ne bir şey var. Ben 40 doğumluyum. Nasıl Yunan bayrağı sallayayım. Ne diyeyim başka?

Dedenizin gazetesi var mıydı İzmir'de o zaman?

Hayır yok. Selanik'te 1895'te çıkmış Asır diye. 1925'tir zannediyorum Yeni Asır'ın İzmir'de çıkmaya başlaması.

Peki Mason musunuz?

Hayır.

Neden değilsiniz?

Hiç teklif etmediler valla.

Etselerdi olur muydunuz?

Hayır. Bir tarihte İzmir'de genç gazete patronuyken Rotaryen olmuştum. Fakat hiç toplantılara iştirak etmediğim için ihraç ettiler. Onun dışında öyle bir şeye girip ayin yapmak çok komik gelir bana.