Aydınposttaki köşemizde daha önce "Aydın'da Deprem Geliyorum Diyor" ve "Aydın'da Sakın Deprem Olmasın" başlıklı yazıları kaleme almıştık. Ayrıca 2019'un Eylül ayında Milli Aydın Bankası Kültür Merkezinde "120. Yılında 1899 Aydın Denizli Depremi" konulu panelde öğretim üyeleri Günver Güneş ve Aysun Sarıbey Haykıran ile birlikte deprem ile ilgili fikirlerimizi paylaşmıştık. Deprem bizim yaşadığımız coğrafyanın gerçeği ve bununla yaşamak zorundayız.

Depremler yumuşak magma üzerinde hareket eden yer kabuğunun hareketi ile oluşan doğa olayıdır. Üzerinde yaşadığımız Anadolu Yarımadası güneyden Afrika ve Arabistan kara parçalarının kuzeye doğru ilerlemesi ile kuzeydeki Doğu Avrupa ve Sibirya bloğu arasında sıkışmaktadır. Böylece Anadolu üzerinde fay dediğimiz kırık hatları boyunca gerilmeler ve boşalmalar meydana gelmektedir. Bu durum ülkemizin ve Aydın ilimizin deprem kuşağı üzerinde yer almasına ve sıkça deprem olmasına neden olmaktadır. Her ne kadar bazı "Aklı evveller" tarafından depremlere başka nedenler gösterilsede işin bilimsel yanı kısaca böyledir. Abuk sabuk bahane gösterip yorum yapanlar abesle iştigalden başka işi olmayanlardır.

İnsanlığın değişmez korkularından biridir deprem. Hangi dönemde, hangi mekânda yaşanırsa yaşansın toplumlar üzerindeki etkisini korkunçlukla hissettirmiştir. Çağlar boyunca bilgi birikimi, teknolojik gelişimler insanları doğa karşısında daha güçlü kılmışsa da yine de depremlerde kayıp vermesini engelleyememiştir.

Deprem olgusu bugün olduğu gibi Türkiye gündemini her zaman oldukça fazla meşgul etmektedir. Ama iş önlem almaya gelince yeterince başarılı olduğumuz söylenemez. Geçen hafta yaşadığımız Seferihisar Depremi bunun en acı örneğidir.

Ege Bölgesi’nde çok sayıda kırık hattı bulunmakta, bunlara ek olarak sürekli yeni kırılmalar oluşmaktadır. Burada bulunan fayların çok hareketli olması kırılmalara, yeni gerilmelere ve yeni oluşumlara neden olmaktadır. Bu nedenle en son Seferihisar Depremi'nde olduğu gibi bölgede 7 şiddeti civarında sıkça deprem gözlenmektedir.

Seferihisar Depremi, Sisam Adası Kuzey-Batı ucunda Magnitüd 7 büyüklüğünde, 30 Ekim Cuma 14.51’de gerçekleşti. Depremin süresi 25 ile 27 saniye sürdü. Kırılma göçme şeklinde dikey olarak gerçekleştiğinden etkisi büyük olmuş ve yaklaşık 0,6 metre yüksekliğinde süpürdü dalgası (Tsunami) oluşturdu.

Depremin esas etkisi kırık hattı üzerinde İzmir'de özellikle Bayraklı Manavkuyu'da kendini hissettirmiş, yapıların bazıları yıkılmıştır. Depremin asıl etkisi İzmir ve Aydın illerinde hissedilmiş, ama bu deprem büyüklüğü nedeniyle yüzlerce km ötedeki Marmara Bölgesi’nden bile hissedilmiştir. Onlarca ev yıkılmış, elliden fazla kişi yaşamını yitirmiştir. Bu büyüklükteki bir depremin bu kadar yıkıcı olup elliden fazla kişinin yaşamını yitirmesi bizim denetim mekanizmalarının yetersiz olması, doğal afetler öncesi hazırlık çalışmalarının koordinasyonsuz olmasının sonucudur.

Değişik ölçüm kaynakları tarafından 6.6 ile 7.1 arasında farklı değerler verilen depremin ardından yaklaşık bir ay süresince olacak artçı depremler Magnitüd 5,9 ile 6 büyüklüğüne gerçekleşebilir. Şu ana kadar deprem bölgesinde bine yakın artçı gerçekleşmiş, bunların elliden fazlası Magnitüd 4.0 ve üzerinde gerçekleşmiştir.

Başta Bayraklı olmak üzere depremin etki alanındaki alanların zemin yapısına göre farklı etkiler görülmüştür. Deprem odağındaki kayma iki metrenin üzerinde olmuştur. Deniz içindeki kırılmasın boyutu 74 km olmuştur. Depremden çıkan enerji yaklaşık 40 atom bombası gücündedir. Son 2.500 yıl içinde bu bölge, bu büyüklükte yirmiye yakın deprem oluşmuştur.

Artık şapkamızı önümüze koyup düşünmeliyiz. Biz ülke olarak defalarca büyük deprem yaşamamıza rağmen, her defasında yetkililer "Gerekli önlemleri alacağız" deselerde önlemler alınmıyor. Artık depremi ciddiye alarak çalışmalı, ona göre önlemler almalıyız. Bu son olsun dileği ile başta İzmir halkı olmak üzere milletimize geçmiş olsun diyoruz.

"Fitne, insan öldürmekten bile daha büyük bir kötülüktür." (Bakara 217. Ayet)