Gürkan Hacır/Akşam

Türkiye halen darbe tartışmalarından kurtulamadı

65 yıllık demokrasi deneyiminde 4'ü gerçekleşmiş 8'i teşebbüs aşamasında kalmış 12 askeri darbe hangi ciddi ülkede yaşanır? Uganda mı? Nijer mi? Cibuti mi?

BALYOZ'DA tutuklamalar olunca uzun uzun düşündüm. Türkiye bu sarmaldan ne zaman kurtulacak? Hemen kütüphanemde epeydir elimi sürmediğim bir kitaba uzandım. Talat Aydemir'in Hatıraları... Bu hatırat, Cumhuriyet tarihimizin darbe tartışmalarıyla geçen 50 yılının da özeti gibi... Hatta biraz ileri gidip, Aydemir'le ilgili şu tespiti yapabilirim. Darbeler tarihimiz boyunca ayaklanmış kim varsa ya onun öğrencisi ya arkadaşıdır ya da örnek almıştır. Peki kimdir bu boynunu vermekten çekinmeyen gözükara ihtilalci? Hatıralarıyla birlikte onu tanıyalım...

İLK CUNTA GİRİŞİMİ


1917'de Bilecik Söğüt'te doğdu. Babası harp gazisi Necip Bey'di. Ünlü ittihatçı Talat Paşa'dan esinlenerek oğlunun adını Talat koyduğunda yolunu da çizmişti. 1937'de Harp Okulu'na girdi. 1939'da ise artık teğmendi. Topçu sınıfını seçti, 1949'da Harp Akademisi'nden kurmay olarak mezun oldu. Kariyeri hızla ilerliyordu ama gözü hep daha yükseklerdeydi.

İlk cuntasını 27 Mayıs'a koşar adım giden TSK'nın içinde küçük bir grupla oluşturdu. Sezai Okan, Rafet Aksoyoğlu, Halil Kayalı, Fahrettin Ermutlu, Rauf Gökçe, Ahmet Yıldız, Dündar Seyhan'dan oluşan kadronun şefiydi. Kurduğu komite nihayetinde hem ülke de hem TSK'daki kötü gidişe dur diyecekti. Bu arada Albay Talat, şark hizmeti için Kore'ye gitti.
Türkiye'ye döndüğünde askeri ihtilaller dönemi çoktan başlamış, 27 Mayıs 1960 müdahalesi yapılmıştı. Ama bu müdahale de onu kesmemişti. Yeni görev yeri Kara Harp Okulu Komutanlığı'ydı. Bu kritik göreve tayinini isteyen kişi o zaman Başbakanlık Müsteşarlığı'ndaki Albay Alparslan Türkeş'ti. Esaslı bir müdahalenin daha yapılması gerektiğini Türkeş'e anlatıyordu. (İlginç bir dipnotu da ekleyeyim. Bir başka cunta olan 14'lerin başındaki Türkeş sürgünden Türkiye'ye döndüğünde Talat'ın talebeleri tarafından karşılandı. 22 Şubat'ta yenilmiş cuntanın lideri Aydemir'le yeni bir darbe girişimi için toplantılar yaptı. Ancak Aydemir'le liderlik konusunda anlaşamadı. Türkeş cuntanın başında olmak istiyordu. Kim bilir bu kabul edilse belki de Türkeş idam sehpasına gidecekti.)

YİNE ÇOK HEVESLİ


1961 seçimlerinde Adalet Partisi'nin beklenenin üstünde oy alması, askerin bir türlü oturmayan sinirlerini bir kez daha ayağa kaldırmıştı. Aydemir darbe hazırlıklarına başladı. Ama darbe telaşında yalnız değildi. Daha, yeni bir darbenin patronluğunu yapmış ve Devlet Başkanlığı koltuğunda oturmuş Cemal Gürsel bile 'yeni bir darbe olsa fena olmaz' diyordu. Kim elini çabuk tutarsa o iktidarı ele geçirecekti. Talat Aydemir önce 22 Şubat 1962 ve daha sonra da 21 Mayıs 1963'te ihtilale kalkıştı. Bu iki hareket te başarısız ihtilal girişimi olarak kaldı. İlk girişimde affedilen Albay Talat Aydemir ve Binbaşı Fethi Gürcan ikinci kalkışmada bu kez yüzlerce Harbiyeli'yle birlikte yargılanıp idam cezasına çarptırıldılar. Önce Fethi Gürcan idam edildi. Aynı gün Yargıtay'a yapılan itiraz sonucu Talat Aydemir'in infazı ertelendi. Talat Aydemir 1960'ta kaleme almaya başladığı hatıralarını cezaevinde de yazmayı sürdürdü. Sona yaklaşırken yazdıklarını dışarı çıkarması gerekiyordu. Hatıraları Fethi Gürcan'ın 3 yaşındaki kızı Sema'nın koynuna sokuşturup dışarı çıkardılar. (Ancak bu hatıraların son 30 sayfası halen kayıptır. Talat Aydemir'in Hatıraları, Akşam Kitap Kulübü 1968 / Meraklısına not: YKY, Aydemir'in Anıları'nı 2010'da yeniden bastı.)

İNÖNÜ İSE AMERİKA'DA


İdamın yaklaştığını bir cellat açıkladı. Aynı zamanda lokantacılık yapan cellat Mehmet Gürses, Akşam gazetesinden tanıdığı bir gazeteciye 'Bu gece de Talat Aydemir'i asacağım. Başgardiyan bu gece infazın yapılacağını söyledi ve hazır olmamı istedi' dedi. Oysa avukatlar Yargıtay'a yaptıkları itirazın sonucunu bekliyorlardı. Ama 'birileri' infaz hazırlıklarını tamamlamışlardı bile. Başbakan İsmet İnönü ise Amerika'daydı. Her ne kadar resmi gezi dense de 'Talat'ın Askerleri'nin tepkisinden çekiniyordu. Amerika gezisi de yeterince uzamıştı. İnfaz bir an önce yapılmalıydı. (Ne tuhaf...! Enver Paşa da yakın adamı Yakup Cemil'in infazında Almanya'ya kaçmıştı. Yakın tarihimiz 'büyük olayları' dışarıdan izleyen liderle doludur.)

İDAMI OĞLUNA İZLETTİ


Talat Aydemir, 5 Temmuz 1964 günü gece 02.30'da idam sehpasına çıkarıldı. Hücresinde Babuef'in 'Devrim Yazıları' kitabının kapağını açık bıraktı. Üzerine notlar almıştı. İdam gömleği giydirildi. Altında siyah kazağı ve gri pantolonu vardı. Yakasından hiç çıkarmadığı Harbiye rozetini yine kalbinin üzerine tutturmuştu. İpi boynuna geçirdiler. Cezaevi avlusunda küçük bir izleyici grubu vardı. Vali Enver Kuray, Sıkıyönetim Komutanı Cemal Tural, Emniyet Genel Müdürü Ahmet Demir, Merkez Komutanı Tuğgeneral Sabri Koçak. Bu arada Sabri Paşa tuhaf bir iş yapmıştı. 11 yaşındaki oğlunu da bu 'görsel şölen'i izlemesi için yanında getirmişti. Talat Aydemir taburesini kendi tekmeledi. Son sözü 'Memleket için hayırlı olsun' oldu. Ankara Valisi Enver Kuray infazın sonucunu 'dışarıda bekleyen' meraklılara anında yetiştirdi: '5 dakika önce işi bitti. Herif hala sallanıyor' dedi. (Talihin garip cilvesine bakın. Vali Kuray'ın oğlu Sarp Kuray, bu olaydan tam 7 yıl sonra askeri bir ayaklanmanın liderliğini yaptı. Dahası Talat Aydemir'in kaderdaşı Fethi Gürcan'ın çocuklarıyla yakın arkadaş oldu. Sarp Kuray'ın 80 öncesi yönettiği sol örgütlerde Fethi Gürcan'ın çocukları da bulundular ve yaşamları boyunca Sarp Kuray'ın çizgisinden hiç ayrılmadılar.)

RAYLAR ESKİ VAGONLAR KULLANILAMAZ

Şimdi şöyle kendinizi bir an için bu ülkenin ve gündemin dışına çıkarın ve yaşananlara dışarıdan ve hızlandırılmış olarak bakın. Şunu göreceksiniz... Sürekli ülkeyi rayından çıkardığı söylenen politikacılar ve onu raya sokmaya çalışan askerler... Oysa rayların giderek eskidiğini vagonların ise kullanılmaz hale geldiğini gören hiç olmadı. Bir ülkenin kalkınması ve gelişmesi için bundan daha büyük bir yük düşünebiliyor musunuz? Evet Türkiye'de yaşanan gerçek bir batı tipi demokrasi değil. Şoven milliyetçiliğinin, din bezirganlığının, avantacılığın prim yaptığı tuhaf bir sistem. Demokrasi diye bize yutturulan şeyin aslında cahil bıraktırılmış halkı kandırmaktan öte bir şey olmadığını biliyorum. Ama lütfen şunu da kabul edelim. 65 yıllık demokrasi deneyiminde 4'ü gerçekleşmiş 8'i teşebbüs aşamasında kalmış 12 askeri darbe hangi ciddi ülke de yaşanır? Uganda mı? Nijer mi? Cibuti mi?

GÜRSEL VE OĞLUNUN KELLE HESABI


Aydemir'in hatıralarına bir göz atalım:

'...1. Bizzat Devlet Başkanı Gürsel bir ihtilal hazırlıyordu. Gürsel fikirlerini Köşk'te bazı arkadaşların bulunduğu bir görüşmede açıklamıştı. Konuşmaların geçtiği salonda Gürsel'in oğlu Özdemir de hazır bulunuyormuş. Hatta bazı söylentilere göre Gürsel'in oğlu en az 5 bin kişinin temizlenmesi halinde gene sonuç elde edilemeyeceğini söylemiş, Gürsel ise 500 kişinin temizlenmesinin yeter olduğunu söylemiş.'

'...2. Eski MBK üyeleri ise başka amaçla ihtilaller hazırlıyordu. İlk ihtilalin sonucundan memnun olmayan MBK üyeleri meclisin bir iş yapmayacağına inanmışlardı. Mucip Ataklı, Fikret Kuytuk, Emanullah Çelebi, Haydar Tunçkanat, Şükran Özkaya, Ekrem Acuner ve Rafet Aksoyoğlu ihtilalin başında olanlardı.' (Bu isimlerin bazıları günümüzün şöhretli isimleriyle akrabadırlar. Örneğin Mucip Ataklı gazeteci Can Ataklı'nın amcası, Nedim Arat CHP milletvekili Necla Arat'ın eşi, Vahit Gürkan ise DSP'li Uluç Gürkan'ın babasıdır. Yine 22 Şubat kadrosunun içinde yer alan Kurmay Albay Mehmet Emin Aytekin ise CHP milletvekili Nur Serter'in babasıdır.G.H.notu)

'... 3. Bazı CHP'liler de meclise karşı hoşnutsuzluk duyuyorlar ve bir ihtilal ile meclisi temizlemek istiyorlardı.'

'...4.İntikamcı partiler ise bir halk ihtilali hazırlamakta idiler.'