Zeybekci, yerel bir televizyondaki programa katılarak, güncel siyasi konuları değerlendirdi.

Darbecileri, Osmanlı Devleti döneminde zaman zaman isyan ederek kelle isteyen yeniçerilere benzeten Zeybekci, 28 Şubat yargılama sürecini demokrasi adına sevinçle takip ettiğini ifade etti. Zeybekci, "Bu iş olacak diye ümitlerimizin arttığı bir dönem yaşıyoruz. Bugüne kadar darbeler oldu, darbe girişimleri oldu, demokrasi kesintiye uğratıldı. Meclis kapatıldı, hükümetler indirildi, başbakanlar idam edildi. Milyonlarca insan mağdur edildi. Terörle kardeş kanı akıtıldı. Kendilerinin de itiraf ettiği gibi terörün biraz daha artarak, kardeş kanının biraz daha göllenerek uygun ortamın oluşmasını beklediler. Aslında bu, yıllardır süregelen bir süreç. Belli bir kesimin bu durum genlerine işlemiş, yoksa Türk toplumu medeni. Dolayısıyla hastalık bizim milletimizde değil. Belirli yerlerine bulaşan, temizlenmesi gereken kanserli hücrenin kazınıp alınması gerekiyor." dedi.

'ORDUYU DARBE YAPMASI İÇİN DAVET EDEN ZİHNİYET VAR'

Türk ordusunun artık "darbeci" olmaması gerektiğini vurgulayan Nihat Zeybekci, "Darbeci bir ordunun bu coğrafyada işi yok ama itibarını kaybetmiş bir ordunun da bu coğrafyada işi yoktur ve zordur. Bunun için de ordumuzun itibarını kaybettirmeden öyle bir ameliyat yapmamız lazım ki içerideki hastalıklı hücreleri alıp temizleyip evrensel hukukun egemen olduğu topluluklardaki, ülkelerdeki standart yerine döndürmemiz lazım. Ordu, ‘darbe yapayım' diye gelmedi bugüne kadar, orduyu davet eden bir zihniyet de var bizde. ‘Ordu göreve' diyen bir yapımız da var. Bu çok geniş bir yapı. Bugüne kadar yapılan her müdahale milletin iradesine yapılan müdahale, demokrasiye yapılan müdahale, TBMM'ye yapılmış olan bir darbedir. Tek başına TSK dersek, son derece yanlış olur." diye konuştu.

Bugüne kadar yapılan darbelere ve darbe teşebbüslerine karşı TBMM'nin sesinin çıkmadığını hatırlatan Zeybekci, "Hiç buna karşı kalkıp da dur dememiş. 1960 darbesi sırasında Meclis hep beraber ayağa kalksaydı, canı pahasına dimdik dursaydı darbe yapılamazdı. Yapılsaydı bile tırıs tırıs kışlalarına geri dönerlerdi. Bu milletin emaneti olan bir başbakan idam edilmezdi. Darbeler TBMM'ye karşı yapıldı. TBMM olarak 12 Eylül'de de dimdik durmadığınız için, 12 Eylül'ü şakşakladığınız için, yine şapkanızı alıp gittiğiniz için 1997'deki 28 Şubat rezaleti ile bu memleket yine karşılaştı. Bin yıl sürecek olan bir darbeydi o. 28 Şubat'ta yine bu ülkenin cumhurbaşkanı, 28 Şubat'ın da en büyük şakşakçısıydı ve en büyük el ovuşturanıydı. Yine, ‘Bana geldi, muhtaç kaldı, yine ben dizayn edeceğim.' diye ülkenin siyasetinin ve hükümetlerinin, maalesef Türk demokrasisinin yeni bir yüzkarası yaşanmasına sebep oldu. Bu milletin seçip de gönderdiği hükümet alaşağı edildi." şeklinde konuştu.